Strict Standards: Declaration of vB_Database_MySQLi::db_connect() should be compatible with vB_Database::db_connect($servername, $port, $username, $password, $usepconnect) in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 1095

Strict Standards: Declaration of vB_Database_MySQLi::select_db_wrapper() should be compatible with vB_Database::select_db_wrapper($database = '', $link = NULL) in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 1095

Deprecated: Non-static method vB_Shutdown::init() should not be called statically, assuming $this from incompatible context in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 2294
Medya Yorumları - Sayfa 57 - Arka BahÇe Forumu
Arka BahÇe Forumu  

Geri Dön   Arka BahÇe Forumu > Nadas Alanı > Dünya Hali > iç-dış politika
Kullanıcı ismi
Şifreniz
Kayıt ol SSS Üye Listesi Takvim Arama Bugünkü Mesajlar Bütün Forumları okunmuş kabul et


Konu Bilgileri
Konu Başlığı
Medya Yorumları
Konudaki Cevap Sayısı
741
Şuan Bu Konuyu Görüntüleyenler
 
Görüntülenme Sayısı
443725

Cevapla
 
Konu Seçenekleri Bu Konuda Ara Modları Göster
  #561  
Eski 25-12-2009, 10:06
buena vista buena vista bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 895/3266
652 Mesaj ına 4322 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Postallı ayaklar ortalıyor makosenli ayaklar voleyi çakıyor!

Necati Doğru
ndogru@gazetevatan.com

Postallı ayaklar ortalıyor makosenli ayaklar voleyi çakıyor!
Golü kimin yediğini siz, ben, o, hepimiz, bütün halk “bu tümörlü, küflü oyunun sonunda” anlayacağız. Önce olan biteni fark edelim. Postal giymiş büyük büyük generaller, orgeneraller, oramiraller, emekli generaller, emekli amiraller, albaylar, yarbaylar “topu havalandırıp” ortalıyorlar. Sayınlık kokan lacivert takım elbiseli makosen ayakkabı giymiş “dinci muhafazakâr çizgiden Cumhuriyete söve söve gelmiş” başbakanlar, başbakan yardımcıları, bakanlar, eski ve yeni meclis başkanları, milletvekilleri, Fethullah Gülen Hocaefendi soluduğu söylenen savcılar, polis şefleri; “demokrasi-sivilleşme-darbeciliğe son verme” diye var güçleriyle futbolcu Arda gibi yükselip topa çıkarak voleyi çakıyorlar.

Açık tribün ayakta!

Numaralı dalgalanmakta!

Amigolar sevinçle bağırıyor.

Goooollll...

Topu ortalayan hep postal!

Golü atan hep makosen!

Amigolar da hep aynı; bundan önceki cuntalarda (12 Mart-12 Eylül) gençleri kışkırtarak darbe ortamı yaratıp ordunun seçilmişleri indirmesinde rol almış eski dönmüş solcu- eski dönek Kemalist-eski cuntacı-eski Adil Düzenci-sonradan Bilderberg’çi ve kurban derisi toplama düşkünü Müslüman liberal; “Darbe yapacaklardı. Başbakan Yardımcımız Bülent Arınç’ı öldüreceklerdi, zaten Başbakanımız Tayyip Erdoğan’a sayısız suikast teşebbüsü planladılar. Adresin yazıldığı kâğıdı son anda yuttular” diye bağırıyorlar.

7 yıldır hep aynı laflar.

Derin devlet.

Gizli eller.

Provokasyon.

İktidara karşı komplo.

Bu lafları, her fırsatta, her ortamda tekrarlayıp saatlerce, günlerce, haftalarca, aylarca; “darbeciliğe, cuntacılığa, militarizme karşı demokrasi mücadelesi veriliyor, Türkiye, kabuk değiştiriyor ve geçmişiyle yüzleşerek jakoben oligarşiden sivil yönetime geçiyor” diye ilan ediyorlar. Gerçekten bu; “darbeciliğe karşı demokrasi mücadelesi olsaydı” seçimlerden bir gün önce Genelkurmay’ın internet sitesine e-muhtırayı bizzat kendisi yazıp koyan eski Genelkurmay Başkanı ile Başbakan, bildiklerini söylemeyip mezara birlikte götürecek sırdaşlar olabilirler miydi? Gazeteci Mustafa Balbay ile Tuncay Özkan ve Doğu Perinçek içerdeyken darbenin hatıra defterini tutan eski kuvvet komutanları dışarda olabilir miydi? Bedrettin Dalan ile Turan Çömez yurtdışına kaçırılıp unutulur muydu?

Postallar ortalıyor.

Maksonler voleliyor.

Amigolar sevinçli!

Postallı ayaklar, siyah makosenli ayaklara “top ortalamıyor” olsalardı; bugüne kadar 4 defa kalkışıldığı iddia edilen “AKP iktidarını devirme teşebbüsünden” hiç değilse birinin ete-kemiğe bürünmüş belirtisine tanık olurduk. Postallı ayaklar, makosen demokratlarına top ortalamamış olsalardı; “İstihkâm binbaşı ile topçu albay Bülent Arınç’a suikast yapsınlar diye değil, içimizdeki ihbarcıyı bulsunlar diye gönderdik” derler miydi? Hatıra defteri, rivayet, dedikodu, yalan, çamur atmalar, bekleyip bekleyip de Trabzon’da savaş gemisi güvertesinden hiç kimsenin bir şey anlamadığı açıklamalarla değil, Türkiye’nin Anayasası ile kurulmuş Milli Güvenlik Kurulu toplantılarında “Ne yapmaya çalışıyorsunuz” diye hesabı-kitabı sorularak cevaplanırdı. Makosenli ayaklar da gerçekten demokrasi volesi atıyor olsalardı “Mağdur edildik” garibanizminden sıyrılır, Milli Güvenlik Kurulu toplantısında; “Boru dedin, boru çıkmadı, kâğıt parçası dedin, kâğıt parçası çıkmadı, ordu Başbakanlığa bağlıdır, gel bakalım buraya” diye sivil bir dikleniş yaparlardı. Asker askerce duruş, sivil de sivilce dikleniş yapmıyor.

Postallar top ortalıyor.

Makosenler voleyi çakıyor.

Amigolar da makosenli ayakların her topa çıkışını; “darbeciliğe karşı demokrasi volesi” diyen alkışlı yandaş yazılarla süslüyorlar.

Tümörlü, küflü oyun.

Günler böyle geçiyor.
Alıntı ile Cevapla
buena vista kullanıcısına teşekkür edenler
account (26-12-2009), dentist (25-12-2009), Master (25-12-2009)
  #562  
Eski 26-12-2009, 07:48
AnnE - ait Avatar
AnnE AnnE bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Bulunduğu Yer: Suriçi
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 606/518
314 Mesaj ına 5527 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Halkın şeyi

Fatih Altaylı
Çukurambar gerçeği

26.12.2009


BANA göre dünün en önemli haberi neydi biliyor musunuz?
“Çukurambar’da yol kenarında park etmiş bir otomobilin durduğu yerde sürekli sallanmasından şüphelenen polisler, otomobile operasyon düzenlediler.
Operasyon sonucunda otomobilin içinde çırılçıplak sevişen bir kadınla bir erkek yakalandı.
Çift, Ankara Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesi’nde sorgulandı.”
Türkiye gerçeği, işte bu otomobilin arka koltuğunda.
Çukurambar, yaklaşık 4 gündür Türkiye’nin gündeminde yer alan Ankara’nın “yeni zengin” semti.
Çünkü Bülent Arınç’ın evi orada.
Bülent Arınç’ın evini gözetlemekle suçlanan askerler Çukurambar’da yakalandı.
Çukurambar, 5 gündür polis kaynıyor.
Ve “seks sever” iki vatandaşımız, otomobilde sevişmek için bula bula polis kaynayan Çukurambar’ı buluyor.
Niyesini hiç düşündünüz mü?
Düşünmedinizse ben size söyleyeyim.
Vatandaşlarımızın büyük bölümü böyle bir olaydan haberdar değil.
Ne Bülent Arınç’a bir suikast planlandığı iddialarından, ne bu iddiaların fos çıktığından, ne Türkiye’de basının 5 gündür bununla yatıp kalktığından, ne Çukurambar’ın bu nedenle polis kaynadığından haberi bile yok vatandaşın.
Onun gündemi bambaşka.
O gün çorbayı kaynatacak parayı kazandıysa, akşam da arka koltuğa razı birini bulduysa gerisi hikâye.
Çukurambar’da arka koltukta basılan vatandaş Türkiye’nin aynasıdır.
Neyin gerçek, neyin palavra olduğunun işareti.
Alıntı ile Cevapla
AnnE kullanıcısına teşekkür edenler
account (27-12-2009), ar_de_ (29-12-2009), Master (26-12-2009), neron (28-12-2009)
  #563  
Eski 12-01-2010, 11:21
buena vista buena vista bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 895/3266
652 Mesaj ına 4322 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Demokrasi ve cehalet

Hikmet Çetinkaya

Anılar denizinde dolaşıyorum kimi günler...
TEKEL işçilerinin eylemlerinde Alsancak'taki tütün işlememelerini, vardiya çıkışlarını, Tarik Dursun K.'nın "Hasangiller"ini anımsıyorum.
Buca-Alsancak hattındaki banliyö treni ve yaşanan aşklar...
Düşlerimle baş basayım...
Yağmalanan dağlarımızı, ovalarımızı düşünüyorum... Kirlenen denizlerimizi, ırmaklarımızı, göllerimizi...
Ulusalcılık ya da yurtseverlik ezilenin yanında olmak, talana, soyguna karşı çıkmak değil midir?
Yıllar dingin bir ırmak gibi akıp gidiyor...
Toplumun kafası o denli karışık ki, Atatürkçülüğü ve ulusalcılığı "şoven milliyetçilikle" karıştıran, "demokrasi, özgürlük" dediğiniz zaman "Türkiye AKP'den askeri darbeyle kurtulur" tezini savunan, çeteleri kahraman gibi görenler bile var.
Umutlarını askere bağlamış toplumun bir . kesimi!
Belli bir yaşta olanlar Kenan Evren'in 1982 Anayasası'na mutlaka "evet" oyu vermişlerdir. Dillerinde "ulusalcılık" ve "Atatürkçülük".
var yine son günlerde...
Demokrasiye, özgürlüklere, hukukun I.
üstünlüğüne sahip çıkanlara, "Balbây içeride, emekli paşalar dışarıda" diyenlere "dönekler" diyebilecek kadar düşmanlar.
Bunların 20-22 yaşındaki teğmenlerin tutuklu olduğundan bile haberleri yok!
Bir ülkede teğmenler darbe yapabilir mi? Açık açık söyledikleri şu:
"Asker gelsin bizi kurtarsın!"
Bu darbeci kafalar hâlâ akıllanmadı!
Sanıyorlar ki asker darbe yapınca, Türkiye kurtulacak!
Yazık!
*******
12 Marttan, 12 Eylül'den, 28 Şubat'tan ders almamışlar, 27 Nisan "e-muhtırası"nın. AKP'nin ekmeğine yağ sürdüğünün farkına varmamışlar.
Acı ama gerçek bu!
Tarikatçı yapılanmanın nerelere değin uzandığını bilmezler...
Kolaycıdırlar ve aynı şeyi söylerler, baskıcı bir sivil rejimle karşılaştıklarında:
"Asker gelsin bizi kurtarsın!"
Sol ve sosyalist bir siyasi partiye gir ve. demokrasi mücadelesi ver! • .
Girmezler!
Irkçılık, mezhep ayrımcılığı yaparlar! Her Kürt yurttaşımızı potansiyel terörist görürler!
Uğur Mumcu için gözyaşı dökerler ama 6 cinayetin ardındaki "büyük patronun kim olduğunu" öğrenmek istemezler.
Hrant Dink öldürüldüğünde zil takıp oynadılar, biliyorum!
Necip Hablemitoğlu cinayetinin tetikçilerinin bulunmadığını bilmezler...
*******
Ergenekon davasının tüm sanıklarını "kahraman" olarak görürler; çetelerle, mafyayla bağlantılı olanların arasına yurtsever aydınların, gazetecilerin, bilim insanlarının, dağda PKK'yle savaşan genç subayların konulduğundan haberleri yoktur.
Ergenekon davası sulandırıldı ve dava olmaktan çıktı... Davanın omurgası dönüp dolaşıp Balbay'ın günlükleri üzerine kuruldu, Özden Örnek Amiralin "Darbe Günlükleri" önemsenmedi!
Emekli paşalara, darbeseverlere toz kondurmazlar!
Eski İnönü Üniversitesi Rektörü Fatih Hilmioğlu, Ergenekon davasının tutuklu sanıklarından.
İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Erkan Çanak, Hilmioğlu'nun yaşamsal tehlikede olduğu gerekçesiyle salıverilmesini . istiyor. Gerekçe olarak da üç saygın hastanenin raporlarını gösteriyor.
Hilmioğlu'nun karaciğerinde kanser riski var!
Mahkemenin üç üyesinden ikisi "Hayır, tutukluluk durumu kaldırılmasın" d iyon
Benim içimi acıtıyor, ya sizin?
*******
Son sözüm yine sözde Atatürkçü ve ulusalcı geçinen takımla, dinci, tarikatçı, liboş tayfaya.
Birbirinizden farkınız yok!
Sandıkla gelen sandıkla gidecek!
Ezilenden, hukukun üstünlüğünden, demokrasiden yana olacaksınız; asker, sivil ne olursa olsun baskıcı rejimlere karşı tavır alacaksınız.
Kafatasçılık yapmayacaksınız... Ne Türkçülük ne de Kürtçülük!
Anlaştık mı?

CUMHURİYET
Alıntı ile Cevapla
buena vista kullanıcısına teşekkür edenler
dentist (12-01-2010), Master (12-01-2010), neron (12-01-2010)
  #564  
Eski 24-01-2010, 14:50
LAZIO LAZIO bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Jan 2009
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 111/62
83 Mesaj ına 243 Kere teşekkür edildi
Tanımlı

Ahmet Altan'dan....Atis serbest.....

-----------------------------------------------------------------------

Dürüst bir medyaya sahip hiçbir ülkede “darbe” olmaz.

Sahtekârlığı, ordunun bazı gazetecileri “fişlediği” dönemde yazıişleri müdürü olmasına rağmen “ben o sırada işsizdim” deme noktasına vardıran, “camilerde insanların öldürüleceği” planları güle oynaya konuşup sulandıran bir fersudeliği sıkılmadan benimseyen insanların yazar, gazeteci, televizyoncu olabildiği bir ülkede darbe de olur.

Gazetelerde çıkan yazıları okuyorum.

Aralarında çok dürüst insanlarımız, çok yürekli yazarlarımız var.

Onları imrenerek, övünerek, sevinerek izliyoruz.

Bir de “darbeci” makulesi var.

Kendi halkına düşman, kendi insanını küçümseyen, çapsızlığını ve yeteneksizliğini “histerik” öfke krizlerinin altına saklamaya çalışan, hem paşalarının paçasına asılıp hem de demokrat görünmek isteyen bu medya mensupları, “darbe planları” karşısında Genelkurmay’dan daha fazla acı çekerek kıvranıyorlar.

Bu olayın “gerçeğini” ortaya çıkarmak, “gerçeği” talep etmek yerine, Genelkurmay’a “yalanlasana bu haberleri” diye yalvarıyorlar.

Genelkurmay’a yalvaracaklarına, “camileri kim bombalayacaktı” diye sorup cevabını arasalar, kendi insanlarının canına kast edenleri bir daha bunlara tevessül edemeyecek hale getirseler ya.

Nerede onlarda o yürek, nerede onlarda o vicdan.

Zor bela buldukları sütunları kaybetmemek için her darbecinin silahına mermi olur bunlar.

Demokratik bir ülkede nasıl yaşayacaklar, ne yazacaklar?

Gür, mert bir sesle darbeye karşı çıkacaklarına, bu “belgelerin niye Taraf’a sızdığını” soruyorlar.

Taraf’a geldi çünkü siz bugüne kadar bunları yayımlamadınız.

Dört alçakça darbeden geçti bu zavallı ülke, hangisinde medya darbecilerle işbirliği yapmadı?

Eğer namuslu gazeteler olsaydı 28 Şubat rezilliği olur muydu?

Çevik Bir’le tombul yardımcısı o “andıçları” yazmaya cesaret edebilir miydi?

Bir yandan “darbe” dualarına çıkıp bir yandan da demokrat görünmek isteyen, darbeye değil de darbenin haber olmasına karşı çıkan bu adamlara benim halisane önerim, “soytarılığı” fazla uzatmamaları.

Altından kalkamazlar sonra.

Medya böyle de, muhalefet nasıl?

“Askerlerin sivil yargıda yargılanmasına” karşı çıkıp koşa koşa Anayasa Mahkemesi’ne giden CHP’nin başkanından bir ses duydunuz mu?

Koskoca parti, kendi vatandaşlarını “camilerde bombalayacak” adamlar karşısında sessiz... Umurunda değil.

Adam utanır da kalkar bir laf söyler.

“Ergenekon’un avukatlığındaki” o ateşli hitabet, darbe planını görünce nereye kayboldu?

Siyasi iktidar, bu darbe planı karşısında daha dik duruyor, eleştiriyor ama bu yetmez, siz iktidarsınız, sorumlu sizsiniz, açıklamalar yapmak, suçlananların hukuka sevk edilmesini sağlamak, ordunun bu darbeci ve hastalıklı yapısını değiştirmek sizin göreviniz.

Anayasa değişikliği için bir an önce harekete geçmezseniz, yeni darbeciler yeni planlar yaparlar.

DTP’nin kapatılması karşısında sessiz durmak, hakkınızda açılacak yeni bir davanın alttan alta biçimlenmesine engel olmayacağı gibi, anayasayı değiştirmemeniz de yeni planların hazırlanmasına engel olmaz.

Artık bu ülkeyi değiştirelim.

Anayasasını, yasalarını, ordusunu, hukukunu, siyasetini yeniden ve dürüstçe biçimlendirelim.

Bizim ömrümüz alçakça darbelerle tükendi, bari çocuklarımız düzgün bir ülkede yaşasın.

----------------------------------------------------------------------
Alıntı ile Cevapla
  #565  
Eski 28-01-2010, 07:57
buena vista buena vista bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 895/3266
652 Mesaj ına 4322 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Camilerin bombalanacağı bilgisini 7 yıl saklayana ne denir?

ndogru@gazetevatan.com


Bir isim bulmalıyız. Bir sıfat keşfetmeliyiz. Bir tanımlama üretmeliyiz. İster kurmay albay olsun, ister general, ister ordu komutanı, ister genelkurmay başkanı, ister gazeteci, ister iş adamı; kim ki “darbe ortamı yaratmak” için cami bombalamayı, kendi uçağını düşürmeyi, 200 bin kişiyi tutuklayıp stadyumlara toplamayı planlıyor, “o, insanlık düşmanı cani, vicdansız, vatan haini, ahlaksız” biridir.

Bulunmalı.

Hapse konulmalıdır.

Yargılanmalı.

Ağır cezasını çekmelidir.

İster kurmay albay olsun, ister general, ister ordu komutanı, ister genelkurmay başkanı, ister diplomat, ister MİT ya da CIA ajanı, ister gazeteci; kim olursa olsun “camileri bombalayacak, kendi uçağını düşürecek, faşist Hitler ile Mussolini’ye özenerek 200 bin kişiyi stadyumlara dolduracak” bir darbe planından haberli olup da 7 yıl saklayıp gizlemişse buna ne denir?

Ne sıfat verilir!

Hangi tanımlama yapılır?

Darbe planı hazırlamak, pislik. Bu pislikten haberi olup da 7 yıl bekleten, 7 yıl sonra ismini, cismini, yüzünü, rütbesini, cinsini, cibilliyetini saklayarak “Alın size Balyoz Darbe Planları, yayınlayın” diye gazeteciye götüren ne?

Darbe planı yapmak:

Affedersiniz b.kluk.

B.ku 7 yıl gizlemek:

Affedersiniz b.kçuluk.



***


Şaşı olmayalım.

Tek gözle bakmayalım.

Sadece “darbeciyi” görmeyelim, “darbe planından ve darbeciden haberli olanı” da görelim. Gazeteci ahlakımız varsa iki gözle bakalım. 7 yıl beklemişler. 7 yıl sonra bavula doldurmuşlar; 5 bin sayfalık dokümanı ve saysız CD’yi getirmişler “Birinci Ordu’nun hazırladığı Balyoz Darbe Planı” diye gazetecinin eline vermişler.

Gazeteci sormuyor.

Getiren albay, yarbay, general her kimse ona; Balyoz darbe planları, 7 yıl önce; 2003 yılında yapılmış. 7 yıldır sen bu planlardan haberlisin. Yedi yıl bekledin. Camileri bombalayacaklar; dindar, inanmış, masum kişiler ölecek. Korkunç bir tablo. Ülke karışacak. Belki de iç savaş çıkacak. Muhafazakâr mütedeyyin olanlarla Atatürk’e inanmış Laik Cumhuriyetçiler birbirini boğazlamaya kalkacak. Ülkede istikrar elden gidecek. Ekonomi darbe yiyecek. Fakirleşme başlayacak.

Niçin 7 yıl beklediniz.


***


Darbeci, planı yapmış.

Hazırlığı tamam.

Her an harekete geçebilir.

Camileri bombalayabilir.

Uçakları düşürebilir.

Ülkeyi kana bulayabilir.

Çıldırmış, ahmak darbeci, her an bu planını uygulayabilir. Bundan haberli olan ve 7 yıl sonra “bavula doldurup planları ve CD’leri gazeteciye götüren” subayda vicdan, ahlak, insanlık, acıma, din, iman, Allah korkusu, Peygamber sevgisi yok mu? Niçin bu planı öğrenir öğrenmez savcıya gidip, “Savcı bey, muhteris, jakoben darbeciler gizli plan yaptılar, ülkemizde cami bombalayacak, uçak düşürecek, insanların ölmesine sebep olacaklar, harekete geçin, bu katliamı önleyin” demedi.

Darbeci: Vicdansız.

Darbeciyi gizleyen ne?

Ahmet Altan Bey, sizin ve Amerika’dan getirtip ekip olduğunuz kocası CIA görevlisi kızın, toplu iğne başı kadar da olsa “gazetecilik ahlakınız” olsaydı; “Balyoz darbe planlarını” yayınlayın diye size getiren kişiye; “Arkadaş sen 7 yıl neden bekledin?” diye sorardınız.

Darbeyi yapan; b.k.

Darbeyi gizleyen; b.kçu.

B.kçuya sormayan ne?

Ahmet Altan Bey, sen ve darbe şakşakçısı Baban, çok değerli edebiyatçılarımızdansınız; etiket bulmada üzerinize yoktur. B.kçuya; “7 yıl neden bekledin?” diye sormayanlara ne isim verelim?
Alıntı ile Cevapla
  #566  
Eski 28-01-2010, 15:26
LAZIO LAZIO bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Jan 2009
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 111/62
83 Mesaj ına 243 Kere teşekkür edildi
Tanımlı

Irtica ile Mucadele Eylem Plani adli belgenin fotokopisi ortaya ciktiginda,bir cok gazeteci-yazar tayfasi gibi Necati Dogru'da bu belgenin dogru olma ihtimalini inkar etti,kucumsedi,yok saydi hatta alay etti.....

Bir sure sonra belgenin asli ortaya cikinca ve imzanin Alb. Cicek'e ait oldugu kanitlaninca......Necati Dogru cikti ozur dileyen bir yazi yazdi......Adli tibbin tarafli oldugu falan gibi sacmalar yazan hokkabazlar yaninda.....Gercektende mert adammis.....diyecekken......(Belkide gazete yonetiminden gelen zilgit sebebi ile) oturdu......."Onlar darbe planlamislar ama bunlarda haketti" mealinde bir yazi yazip bir cuval inciri berbat etti......Hani "Kadinin irzina tasallut tesebbusu var ama kadinda mini etek giymeseydi" gibi sacma sapan,ilkel bir mantik....

Simdi soruyor.....Bu belgeyi 7 yil bekletene neden hesap sormadiniz?diye....Nedenleri;

Ahmet Altan kotu gazetecidir.....Taraflidir.....Geri zekalidir...Menfaatine oyle gelmistir......diyelim...

Bu neyi degistirir?......

Butun bu rezalet icinde N.Dogru'yu rahatsiz eden buysa.....Bence derdi ulke,hukuk,demokrasi falan degil......mesleki cekisme,amiyane tabirle,kose yazarlari,gazeteciler arasi s..k yarisi......LAZIO

--------------------------------------------------------------------------
Alıntı ile Cevapla
  #567  
Eski 28-01-2010, 16:42
dohol dohol bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Oct 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 187/292
54 Mesaj ına 2054 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Keyfi demokrasi...

Alıntı:
LAZIO´isimli üyeden Alıntı
Irtica ile Mucadele Eylem Plani adli belgenin fotokopisi ortaya ciktiginda,bir cok gazeteci-yazar tayfasi gibi Necati Dogru'da bu belgenin dogru olma ihtimalini inkar etti,kucumsedi,yok saydi hatta alay etti.....

Bir sure sonra belgenin asli ortaya cikinca ve imzanin Alb. Cicek'e ait oldugu kanitlaninca......Necati Dogru cikti ozur dileyen bir yazi yazdi......Adli tibbin tarafli oldugu falan gibi sacmalar yazan hokkabazlar yaninda.....Gercektende mert adammis.....diyecekken......(Belkide gazete yonetiminden gelen zilgit sebebi ile) oturdu......."Onlar darbe planlamislar ama bunlarda haketti" mealinde bir yazi yazip bir cuval inciri berbat etti......Hani "Kadinin irzina tasallut tesebbusu var ama kadinda mini etek giymeseydi" gibi sacma sapan,ilkel bir mantik....

Simdi soruyor.....Bu belgeyi 7 yil bekletene neden hesap sormadiniz?diye....Nedenleri;

Ahmet Altan kotu gazetecidir.....Taraflidir.....Geri zekalidir...Menfaatine oyle gelmistir......diyelim...

Bu neyi degistirir?......

Butun bu rezalet icinde N.Dogru'yu rahatsiz eden buysa.....Bence derdi ulke,hukuk,demokrasi falan degil......mesleki cekisme,amiyane tabirle,kose yazarlari,gazeteciler arasi s..k yarisi......LAZIO

--------------------------------------------------------------------------
Sayın Lazio: Forumu düzenli izleyemesemde izlediğim kadarı ile demokrasi bağımlısı ve darbe karşıtı yazılar yazıyor ve o yönde yazanların yazdıklarını buraya aktarıyorsunuz kendinize görede doğru bir yolda gidiyorsunuz ama bu yazıyı okuduktan sonra sizide fanatik taraftarlar kısmına soktum kendi kafamda.

Şimdi diyeceksiniz soksan ne olur sokmasan ne olur ama yazı yazarken tutarlı olmak lazım , ben işime geleni suç kabul ederim işime gelmeyeni olsa ne olur olmasa ne olur diye umursamam bile derseniz karşı taraf fanatiklerle hiçbir farkınız kalmaz, adamlar yıllar boyu belge toplayıp birgün işine gelen kişilere karşı kullanmak üzere kasalarda saklamışlar ve günü geldiğindede açıklamaya başlamışlar ve eminimki bu belgeler sadece orduya veya demokrasiye karşı olanlara değil tüm kendilerine ve hedeflerine karşı olanlara karşıdır, siz zannediyormusunuzki bunlar kendi taraflarından birisinin demokrasi karşıtı bir eylemlerini bulunca bağıracak çağıracaklar.

Neticede sözü uzatmıyayım inandırıcı olacaksak doğru olan küçük büyük demeden suçu her kim işlemişse karşısında olmaktır. Yoksa bugun olduğu gibi senin suçlun beim suçlum, senin yargın benim hakimim , senin yazarın benim yazarım oluşur ve gücü ve iktidarı ele geçiren diğerini ezer durur bugünün ezilenleri ise yarının galipleri olur.

Esasında daha yazılacak çok şey var ama başka zamana kısmetse..

Görüşmek üzere.
Alıntı ile Cevapla
dohol kullanıcısına teşekkür edenler
buena vista (29-01-2010), dentist (28-01-2010), LAZIO (29-01-2010), Master (01-02-2010), neron (29-01-2010), Ramo (29-01-2010)
  #568  
Eski 28-01-2010, 19:01
LAZIO LAZIO bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Jan 2009
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 111/62
83 Mesaj ına 243 Kere teşekkür edildi
Tanımlı

Bir gazeteci diger bir gazeteciye "Sana 7 yil onceki belgeyi getirenden neden 7 yil beklettiginin hesabini sormadin?" diye bir suclamada bulunuyor....Bence mantiksiz....Hadi mantikli oldugunu kabul edelim bu kadar korkunc iddianin yaninda onemsiz....Mesleki bir kuyruk acisindan kaynaklandigi belli.....

Ancak niyet nedir derseniz orada hakli olabilirsiniz.....Niyet deyince aslinda bilmem hangisinin bir digerinden farki var....Bu konuda asagidaki hikaye gunumuzdede gecerli degil mi?


ENTELEKTÜEL FAHİŞE

Solcu, aynı zamanda Karl Marks'ın arkadaşı gazeteci Swinton, 1880 'lerde New York Times'ta yazıyor. Gazete bir yahudi tarafından satın alındıktan sonra düzenlenen toplantıda, davetli gazeteciler basının onuruna kadeh kaldırmak üzere kürsüye çağırıyorlar onu. Swinton elindeki kadehiyle kürsüye çıkıyor. Çıt yok....

Ve tarihi cümleler dökülüyor bir bir ağzından...
"Dünya tarihinin şu ayıbna dek, Amerika'da "Özgür bağımsız basın" diye birşey olmamıştır. Bunu siz de biliyorsunuz biz de..." diye başlıyor sözlerine; "Hiçbiriniz düşündüklerinizi olduğu gibi yazmaya cesaret edemezsiniz. Bunu yapmaya kalktığınızda yazdıklarınızın önceden basılmayacağını bilirsiniz çünkü : Çalıştığım gazete bana düşüncelerimi özgürce yazmam için değil, tersine yazmamam için bir ücret ödüyor. İçinizde benzer biçimde benzer ücret alan başkaları da vardır. Düşüncelerini açıkça yazacak kadar salak olan herhangi biri, sokakta başka bir iş arıyor olacaktır. Çalıştığım gazetemin herhangi bir sayısında düşüncelerimi apaçık yazmaya izin verseydim, 24 saat dolmadan işimden atılırdım.
Gazetecilerin işi ; gerçeği yok etmek, düpedüz yalan söylemek, saptırmak, kötülemek, servet sahiplerine ve iktidara dalkavukluk etmek, kendi gündelik ekmeği uğruna yurdunu ve soyunu satmaktır. Bunu siz de biliyorsunuz, ben de… Öyleyse şimdi burada "bağımsız özgür basının" (!) "şerefine" (!) kadeh kaldırmak saçmalığı da nereden çıktı ?
Bizler, sahnenin arkasındaki zengin adamların ve emperyalistlerin oyuncakları, kullarıyız. Bizler ipleri çekilince zıplayan oyuncak kuklalarız...
Onlar ipleri çekiyorlar ve biz dans ediyoruz.
Yeteneklerimiz, olanaklarımız ve yaşamlarımız, hepsi başkalarının malı.

"Bizler entellektüel fahişeleriz."


Not:
Swinton toplantıyı şaşkın bakışlar arasında terk etti.. Gazeteden istifa etti ve kimseden para almaksızın "John Swinton's paper" diye tek yapraklı bir gazete çıkartmaya başladı.


-------------------------------------------------------------------------
Alıntı ile Cevapla
LAZIO kullanıcısına teşekkür edenler
buena vista (29-01-2010), dentist (28-01-2010), Ramo (29-01-2010)
  #569  
Eski 29-01-2010, 09:40
buena vista buena vista bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 895/3266
652 Mesaj ına 4322 Kere teşekkür edildi
Tanımlı

Alıntı:
LAZIO´isimli üyeden Alıntı
Irtica ile Mucadele Eylem Plani adli belgenin fotokopisi ortaya ciktiginda,bir cok gazeteci-yazar tayfasi gibi Necati Dogru'da bu belgenin dogru olma ihtimalini inkar etti,kucumsedi,yok saydi hatta alay etti.....

Bir sure sonra belgenin asli ortaya cikinca ve imzanin Alb. Cicek'e ait oldugu kanitlaninca......Necati Dogru cikti ozur dileyen bir yazi yazdi......Adli tibbin tarafli oldugu falan gibi sacmalar yazan hokkabazlar yaninda.....Gercektende mert adammis.....diyecekken......(Belkide gazete yonetiminden gelen zilgit sebebi ile) oturdu......."Onlar darbe planlamislar ama bunlarda haketti" mealinde bir yazi yazip bir cuval inciri berbat etti......Hani "Kadinin irzina tasallut tesebbusu var ama kadinda mini etek giymeseydi" gibi sacma sapan,ilkel bir mantik....

Simdi soruyor.....Bu belgeyi 7 yil bekletene neden hesap sormadiniz?diye....Nedenleri;

Ahmet Altan kotu gazetecidir.....Taraflidir.....Geri zekalidir...Menfaatine oyle gelmistir......diyelim...

Bu neyi degistirir?......

Butun bu rezalet icinde N.Dogru'yu rahatsiz eden buysa.....Bence derdi ulke,hukuk,demokrasi falan degil......mesleki cekisme,amiyane tabirle,kose yazarlari,gazeteciler arasi s..k yarisi......LAZIO

--------------------------------------------------------------------------
N.Doğru'nun köşe yazısından alıntı..

Ayrıca “Balyoz Darbe Planı”nı bilenler, plandan haberi olanlar 7 yıl neyi beklediler? Niçin beklediler? Bu darbe planlarını 7 yıl sonra bugün getirip “Camiler bombalanacaktı, uçaklar düşürülecekti, ülke kan gölüne dönecekti” diye yayına sokanlar kimdir, yüzlerini, isimlerini, cisimlerini, rütbelerini niye saklarlar?

Balyoz Planı doğruysa!

7 yıl içinde bir gün; camiler bombalanır, uçaklar düşer, ülke kanlı kaosa girebilirdi. Masum halk ölebilirdi. Bu plandan haberi olup da 7 yıl bekleyenlerin hiç vicdanı, insanlığı, Allah korkusu yok muydu ki bir savcıya gidip “Bakın darbecilerin isimleri bu, planları da bu, sayın savcı harekete geç, ülkeyi kana bulayacaklar, önle” demediler ve 7 yıl bekleyip, tam seçim ortamına girilince götürdüler “Yayınla” diye verdiler. 7 yıl içinde gizlediler, üstüne yattılar, söylemediler bugün niçin söylüyorlar demiyorum. Söylesinler ama söyledikleri doğru mu bilelim diyorum.

Askeri savcı neyi bekliyor?

Çok kötü şerbetlendik!
xxx xxx


Ahmet Altan konusunda size aynen katılıyorum.. Daha önceleri önünüze gelen her üç kişiden biri şairdi. Bugün bu değişti.
Dört kişiden biri yazar oldu.. Bu arkadaş onlardan biri. Aradaki fark hocadan gelen paralarla TARAF'ı çıkarması..
Böylelerinin yönü her zaman paranın geldiği tarafta olur..
Bu arada, ülkemizdeki kıçı kırık demokrasiyi bahane edip herşeye muhalif olma gibi bir göreviniz mi var?
Bu sonuca nasıl mı vardım ? Bahçe'ye geldiğinizden beri sizi izliyorum..Müzmin
muhalifsiniz!
Dostça selamlarımla..
Alıntı ile Cevapla
buena vista kullanıcısına teşekkür edenler
LAZIO (29-01-2010), Master (01-02-2010)
  #570  
Eski 31-01-2010, 12:53
buena vista buena vista bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 895/3266
652 Mesaj ına 4322 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Bindik bi alamete...

Yılmaz ÖZDİL

yozdil@hurriyet.com.tr



Aslında her şey, “Londra gibiyiz” ayaklarıyla başladı. Çift katlı otobüs getirdiler... Ama küçük bi pürüz vardı. Çift katlılar, Londra’da soldan gidiyor, duraklar solda, dolayısıyla kapıları da soldaydı. Bizde sağdan gidecek, duraklar da sağda... Estetik ameliyat yaptılar, soldaki kapıları söküp, sağa taktılar.

Oldu sana Londra.


*

Sonra sevdiler bu estetik ameliyat işini... “Metro yapamadık, metroymuş gibi yapalım” dediler. Yolun ortasına yol yaptılar. Durakları da yolun ortasına yaptıkları yolun ortasına koydular. Ama küçük bi pürüz vardı... Çift katlıların kapısını soldan sağa aldıkları için, yolun ortasına koydukları duraklar, çift katlıların solunda kaldı iyi mi... İndirme bindirmeye yanaşamıyor! “Londra değil miyiz kardeşim” dedi biri...
E Londra’yız... Haaadi
bakalım, çift katlıları yolun sağından değil, solundan götürmeye başladılar.
Oldu sana tam Londra.

*

Ama küçük bi pürüz vardı... Bizim raysız metro, tek hat üzerinde güzel güzel gidiyor ama, sadece gidiyor, gelemiyor. Yol bitince, kafayı asansörün kapısına kaptırmış gibi, sıkışıp kalıyor, dönemiyor. Böylece, hattın başladığı ve bittiği yere U dönüşü için yer yapmayı unuttukları anlaşıldı! Düşündüler, taşındılar, zabıtaları devreye soktular. Pazarda domates kontrolü yapması gereken zabıtalar, E5’e fırladı, el kol işaretleriyle trafiği durdurup, balina kadar metrobüsleri E5’e çıkardı, geniş bir kavisle, tekrardan hatta sokmaya başladı.

*

Ama küçük bi pürüz vardı... Trafik sıkışıklığına çözüm olarak icat edilen metrobüsler, zabıta marifetiyle yoldan çıkıp tekrar yola girme manevraları sırasında trafiği hiç olmadığı kadar felç etmeye başlamıştı. Düşündüler, taşındılar, trafik sıkışıklığına çözüm olarak icat ettikleri metrobüsleri, trafiğin yoğun olduğu saatlerde seferden çektiler! Hava kararıp el ayak çekilince trafik rahatlıyor, bunlar da metrobüsleri yeniden sefere koyuyordu. Koyuyordu da... Sokakta kimse kalmadığı için, metrobüsler boş gidip geliyordu. Baktılar olacak gibi değil, E5’in ortasına, uçandaire gibi havada duran U dönüşü yerleri yaptılar.

*

Ama küçük bi pürüz vardı... U dönüşünü geç de olsa akıl etmişler, yolun ortasına koydukları duraklara insanların nasıl geleceğini düşünmemişlerdi. Metrobüs şakır şakır gidip geliyor,
ahali uzaktan seyrediyor, E5’in ortasına yaptıkları yolun ortasına koydukları durağa gidemiyor! Üstgeçitler yapalım” dedi biri... Alkışladılar.

*

Ama küçük bi pürüz vardı... Öyle titiz bir planlama yapılmıştı ki, Hollanda’dan apar topar kiraladıkları otobüslerin durak levhalarını sökmeyi unutmuşlardı. Kiminde Utrech yazıyordu, kiminde Eindhoven! Üstelik, sanki bizde şoför yokmuş gibi, otobüslerle birlikte Hollandalı şoförleri de kiralamışlardı... Ve, adamlar “Birader nereye gidiyor bu?” diye sorulduğunda, “Ben anlamiyo Turkce” cevabını veriyordu. Deneme yanılma yöntemiyle, Eindhoven’e binersen, Cevizlibağ’a, Utrech’e binersen, Topkapı’ya
gideceğin anlaşıldı.

*

Yaptıkları işi çok beğendikleri için, hattı
uzattılar, köprüyü geçip, “asrın projesi” dedikleri metrobüsü, Anadolu’ya da götürmeye karar verdiler.

*

Ama küçük bi pürüz vardı... Tanesini 1.5 milyon Eurocuğa aldıkları 70 tane otobüs, düz yolda gidiyor, yokuşta gidemiyordu! Kadıköy’den binenler, şoförün “Beyler bi el atalım” anonsuyla köprü yokuşunda iniyor, ittiriyor, düze çıkınca, tekrar biniyordu. Düşündüler, taşındılar, tanesini 1.5 milyon Eurocuğa aldıkları 70 otobüsü, düz yerlerde, bildiğin körüklü otobüsleri yokuşta kullanmaya başladılar.

*

Ama küçük bi pürüz vardı... Yağmur yağdı, metrobüs hattı Dicle Nehri’ne döndü. Kayık çalışıyor, otobüs çalışmıyor. Çünkü, yolun ortasına yaptıkları yolu, 5 santim aşağı yapmışlardı. Seferleri durdurup, asfaltı yükselttiler. Bu sefer kar yağdı... Muhallebici-mimar belediye başkanımızın yaptığı asfalt, sütlaca döndü. Seferleri durdurup, çukurları tamir etmeye başladılar. Bu sefer ahali isyan etti. Bölüm bölüm kapatıp, çift yönlü yolun tek yönünü çalıştırmaya başladılar. Bu sefer, zaten ters yön kullanan şoförlerin, iyice nevri döndü. Sağdan mı gidiyorduk soldan mı filan derken, tek hat üzerinde kafa kafaya vuruşmaya başladılar. Yaralananlar oldu. Nasıl becerdiler bilmiyorum, iş makinesi metrobüse çarptı, ölenler oldu. Tamirat bitti, kalan sağlarla devam etti.

*

Ama küçük bi pürüz vardı... “Asrın projesi” denilen hadise, muhteşem hesap kitap nedeniyle “asrın maliyeti”ni yaratmıştı. Düşündüler, taşındılar, milleti rahatlatmak için yaptıkları metrobüse, zam yaptılar. Ama küçük bi pürüz vardı... Bu işi de yüzlerine gözlerine bulaştırmışlardı. Metrobüs, mahkeme duvarına tosladı. Badem bıyıklı olmadığı anlaşılan hâkim, çıktı,
“Bu zammı yapamazsın” dedi. Çünkü, mimariye, mühendisliğe aykırı olduğu
gibi, hukuka da aykırıydı.

*

Netice itibariyle...

Macera devam ediyor.

Bindik bu arkadaşlarla bi alamete, küçük bi pürüz var, kıyametten yırtmak için U dönüşü yapacak yerimiz yok!
Alıntı ile Cevapla
buena vista kullanıcısına teşekkür edenler
janus (01-02-2010), Master (01-02-2010), neron (01-02-2010)
Cevapla


Konuyu Toplam 1 üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Konu Seçenekleri Bu Konuda Ara
Bu Konuda Ara:

Gelişmiş arama yap
Modları Göster

Yetkileriniz
Yeni konu açabilirsinizdeğil
Yanıt gönderebilirsiniz değil
Eklenti gönderebilirsiniz değil
Mesaj düzenleyebilirsiniz değil

Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodları Kapalı
Gitmek istediğiniz klasörü seçiniz


Bütün Zaman Ayarları WEZ +2 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 19:14 .


Telif Hakları vBulletin v3.5.4 © 2000-2024, ve
Jelsoft Enterprises Ltd.'e Aittir.
Tercüme ve Tasarım : Arka & Bahce