|
#1
|
||||
|
||||
Hayata Dair
Hayata Dair
|
Ramo kullanıcısına teşekkür edenler | ||
ChinaDex (04-04-2023), lupoleterw (04-10-2021) |
#2
|
||||
|
||||
Hangisi Eşek
Hangisi Eşek Arabayı süren mi? Aracın Üstündeki mi ?
|
#3
|
||||
|
||||
tabiiki arabanın üstünde babasını taşıyan şöför dür.
|
gemici kullanıcısına teşekkür edenler | ||
Michaelanago (17-03-2020) |
#4
|
||||
|
||||
|
#5
|
||||
|
||||
Yorumsuz
|
Ramo kullanıcısına teşekkür edenler | ||
afiqubjipimou (03-10-2021), ChinaDex (30-11-2022) |
#6
|
|||
|
|||
|
fiora kullanıcısına teşekkür edenler | ||
aqukeycoevidu (04-10-2021), mamuqumti (03-10-2021) |
#7
|
||||
|
||||
Bu da bir mail....
Askerlikten muaf tutulma talebi :
(Aşağıda anlatılan bu olay resmi kayıtlardan alınmıştır.) Saygı değer Hakim Bey. Saygılarımla size açıklama özgürlüğümü kullanarak bazı şeyleri bildirmek istiyorum. Umarım bu durumu en kısa zamanda açıklığa kavuşturursunuz. Şu günlerde askerliğe çağrılacağım. Adım Cafer Keskinbıçak. 24 yaşındayım ve şu anda 44 yaşında olan Mahmure adındaki dul bir bayanla üç yıl önce evlendim. Evlendiğim kadının şu anda 25 yaşında Düriye bir kızı var ve babam Ferit Keskinbıçak ise bu bahsetmiş olduğum üvey kızım Düriye ile geçen yılın ocak ayında evlendi. Böylelikle babam, karımın kızı ile evlendiği için damadım olmuş oldu. Aynı zamanda, üvey kızım da babamla evlendiği için üvey annem olmuş oldu. Karımın geçen sene benden hamile kaldı ve bir Kamil adını koyduğumuz bir oğlumuz oldu. Oğlum Kamil, üvey kızım Düriye'nin erkek kardeşi ve aynı zamanda babamın da hem kayınbiraderi ve hem de torunu, üvey annemin de erkek kardeşi olduğu için benim de dayım oldu. Babamın eşi yani üvey kızım Düriye geçen sene kasım ayında babamdan bir erkek çocuğu dünyaya getirdi ve adını Arif koydular. Arif'te ta babamın oğlu olduğu için benimde erkek kardeşim ve de kızımın oğlu olduğu için de benim torunum oldu. Yani ben de aynı zamanda torunum olan Arif'in erkek kardeşi oldum. Ayrıca bir annenin evladının babası eşi olduğuna göre bende eşimin kızının babası olmuş oldum. Aynı zamanda kızımın erkek çocuğunun da erkek kardeşi oldum. Kısacası ben şimdi aynı zamanda üvey kızım Düriye'nin oğlu Arif'in de büyük babasıyım. Sayın hakim bey sizden ricam, benim askerlik görevimden muaf olmam yönünde karar vermenizdir. Zira şu anda ben... Babam Ferit Keskinbıçak'ın oğluyum. Babamın üvey kızım ile olan evliliğinden doğan Arif Keskinbıçak'ın büyükbabasıyım. Aynı zamanda babamın torunu olan oğlum Kamil Keskinbıçak'ın babasıyım. Bu durumda, sizde iyi biliyorsunuz ki mevcut kanunlarımız uyarınca büyükbaba, baba ve oğul aynı zamanda askerlik yapamazlar.. Saygılarımla. Cafer Keskinbıçak. Not : Adıyaman ili .... ilçesi ... Asliye Hukuk Mahkemesince... Adli Tabiplik raporunda belirtilmiş olan psikolojik rahatsızlıklarından ve (!) aile içindeki dengesizliklerden dolayı Cafer Keskinbıçak'ın askerlik hizmetinden muaf tutulmasına ve askerlik şubesindeki dosyasına bu şekilde işlenmesine karar verilmiştir.
__________________
meraklı: üzerine vazife olmayanla ilgilenen.. Herşeye burnunu sokan..."merak ediniz, öğreniniz ki yeni ufuklarda başarı sizin olsun." |
meraklı kullanıcısına teşekkür edenler | ||
buena vista (18-04-2008), dentist (19-04-2008), janus (18-04-2008), neron (18-04-2008), su (30-06-2008) |
#8
|
|||
|
|||
Adanalı berber Süleyman, senin Allah’ına gurban!
Necati Doğru
ndogru@gazetevatan.com Adana’nın Havuzlubahçe Mahallesi’nin insanlarının, bütün yoksullar gibi uyurken acıları yüzlerine vururdu. Sıkıntılı yıllardı, sene 1925’ti. Yokluk, fakirlik. Rezillik diz boyuydu. Pazardan un, ekmek, pirinç, bulgur alabilmek; bir beyaz mintan, bir kara şalvara kavuşmak altın bulmak kadar büyük şanstı. Ailelerin çoğu şeker bile bulamazdı. Çukurova’ya Balkanlar’dan, Kafkaslar’dan muhacir akını vardı. Sonra’dan Adana’nın ve Türkiye’nin en zengini olmuş Hacı Ömer Sabancı bile o zamanlar çırçır fabrikasında pamukları harala (büyük çuval) basan dev yapılı bir hamaldı. Hacı Ömer de göçüp gelmişti. Süleyman da muhacirdi. Adana’da pamuk üretilip dünyaya ihraç edilmeye başlandığı 200 yıl önce, dedeleri Arabistan Büyük Sahra’nın ortasındaki Beni Özgen Şehri’nden kalkıp Çukurova’ya gelmişlerdi. Onu, “Tiffahağa’nın oğlu Süleyman” diye çağırırlardı. Tiffahağa, Arapça “elma” demekti. Elma’nın oğlu Süleyman 10 yaşındaydı. *** Fakirlikten okuyamadı. Berber çırağı oldu. Ustasından sakalı sabunlamayı, sakal tası tutmayı, kan taşı sürmeyi, “Alabros tıraş-Amerikan tıraş-asker tıraşı-Alman tıraşı-güvercin göğsü tıraşı ve Kalekapısı’nda iş bekleyen amelelere alo-cello tıraşı” yapabilmeyi öğrendi. Hem de oğlan çocuklarını acıtmadan ve ağlatmadan “büllüklerinden sünnet etmeyi” belledi. Askere gidip geldikten ve mesleğinde olgunlaştıktan sonra 1944 yılında evlendi ve 1945 yılında Sucuzade’de, cadde üstünde kendi dükkânını açtı. Birinci sınıf berber oldu, fakirlerden tıraş parasının yarısını aldı, yoksul çocuklarını bedava sünnet etti. Bütün ömrünü, enerjisini, gücünü, kuvvetini, ruhunu, gönlünü mahallesinin fakir insanlarının çocuklarının okumasına verdi. Okul diye yattı. Öğretmen diye kalktı. Kendi çapında halka lider oldu. Okul Yaptırma Derneği Başkanı olarak Ankara’ya, Milli Eğitim Bakanlığı’na “her şeyin başı eğitim” demek için 20 kere gitti, Havuzlubahçe’de Yıldırım Beyazıt ve Akkapı ilkokulları (şimdi İlköğretim okulları oldu) onun girişimi sonucunda yapıldı. *** Berber Süleyman, çok çalıştı, temiz yürekli vatansever bir cumhuriyetçi, “hayatta en hakiki mürşit ilimdir” diyenlere inanan bir gerçek demokrat oldu. Bahçesinde limon, portakal, turunç, yenidünya, iğde, akasya ağaçlarının bulunduğu 2 katlı evinin “bir eğitim kurumuna bağışlanmasını” hepsini okuttuğu 9 çocuğuna vasiyet edip hayata gözlerini 80 yaşında yumdu. Çocukları onu dinledi. Araştırdılar, Türkiye’de yoksul çocuklara öğretim götüren; “okula alternatif değil sokağa alternatif” sunarak ülkemizin eğitim alanında çok yüksek olan “fırsat eşitsizliğini” gidermek için çalışan Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı’nı (TEGEV) buldular. Baba evini bağışladılar. Perşembe günü Adana’da Vakfın Başkanı Cengiz Solakoğlu’nun yaptığı çok güzel bir konuşma ile ve bütün mahallelinin gelip “Berber Süleyman, senin Allahı’na gurban” diyerek hazır bulunduğu bir törenle; “Süleyman Özgentürk Öğretim Birimi”nin açılışını yaptılar. Çok mutluydu herkes. Çocuklar sevinçliydi. Ben de oradaydım. Berber Süleyman’ın 9 çocuğu; en büyükleri Ali Özgentürk, Nimet Aktay, Mehmet Özgentürk, Ramazan Özgentürk, Ahmet Özgentürk, Selma Üge, Nilgün Gülaçar, Nebile Yıldırım ve en küçükleri Nebil Özgentürk’le sevinç0lerini paylaştım. |
#9
|
|||
|
|||
Farah’ın öyküsü..
Tufan TÜRENÇ
tturenc@hurriyet.com.tr FARAH, İran’da "İslam devrimi" başladığında ablasıyla birlikte üniversitede okuyordu. İki kardeş de başları açık, modayı izleyen güzel kızlardı. Humeyni’nin İran’a dönmesiyle başlayan "İslam devrimi" daha gerçek yüzünü göstermeden ve ülkenin yüzünü karartmadan Farah’ın babası, iki kızını da karşısına aldı. Geleceklerinin acılarla dolu olacağını sezen baba, canı kadar sevdiği ve üzerlerine titrediği iki kızına şöyle dedi: "İran felakete gidiyor. Artık burada öğreniminizi sürdüremezsiniz. Ya evlenin, ya da Türkiye’ye gidin ve orada okuyun." Farah ile ablası, babalarının önsezilerine güveniyorlardı. Hemen toparlandılar ve ülkelerini terk ederek Türkiye’ye geldiler. İkisi de kadın olarak özgürlüklerini yitirmekten kurtulup üniversite eğitimlerini sürdürdüler. Türkiye güzeldi. Bu ülkede kadınlar özgürdü. İran’da ise kara bulutlar yoğunlaşmaya başlamış, caddeler idam sehpalarıyla dolmuştu. * * * Çok geçmeden şeriatla yönetilecek olan İran, İslam cumhuriyetinin kurulduğunu dünyaya açıkladı. Mollalar, İranlı kadınların özgürlüklerini ortadan kaldırdılar. Yıllar hızla akıp geçti. Farah ile ablası, üniversiteyi bitirdi. Ablası İran’a döndü, Farah ise Türkiye’de kalarak bir Türk gencine áşık oldu ve onunla evlenip yuva kurdu. Çok mutluydu. Kocasını çok seviyordu. Bir oğlu oldu. Evlilikleri çok daha güzel ve anlamlı hale geldi. Ama zaman geçtikçe mutlulukları, bazı sorunlarla gölgelenmeye başladı. Kocası uçarıydı. Eşini ve çocuğunu ihmal ederek bekárlığındaki gece hayatına yeniden kaptırdı kendini. Farah, kocasını daha seyrek görmeye başlamıştı. Evliliğinin geleceğinin karanlık olduğunu, babasından miras kalan önsezi gücüyle gördü. Zaman yitirmenin anlamı yoktu. Kocasından boşanıp kendisine ve oğluna yeni bir hayat kurdu. İyi bir işi vardı; evliliği bitmişti ama Türkiye’de mutluydu. Sevdiği dostları, arkadaşları vardı. İran’a dönmeyi hiçbir zaman düşünmedi. Ama oğlunu doğurduğu andan itibaren yüreğine düşen bir özlemi vardı. Bir gün ülkesine gidecek, sularına dalarak büyüdüğü Hazar Denizi’ne girip oğlunu, yaşamdaki en değerli varlığını bağrına basacaktı. Canı kadar sevdiği oğlu ile Hazar’ın büyülü sularında bütünleşecekti. * * * Oğlu altı yaşına gelince onu alıp ülkesine gitti. Ailesiyle kucaklaşıp özlem giderdikten sonra oğluyla birlikte doğru Hazar’a gitti. Ama genç kızlığında bikiniyle kumsalında güneşlendiği, sularına dalıp saatlerce yüzdüğü o güzelim plaj, tam ortasından yüksek bir perdeyle ikiye bölünmüştü. Bir tarafta kadınlar, öbür tarafta erkekler vardı. Oğlunu kadınlar tarafına sokmadılar. Farah yıllarca sürdürdüğü, Hazar’ın sularında oğlunu kucaklayıp bağrına basmak için büyüttüğü özlemini gideremedi. İslam cumhuriyeti, anne ile oğlunun Hazar’da kucaklaşmasına izin vermedi. Farah’ın öyküsü bu kadar... Bu öyküyü anlattıktan sonra Farah gözlerimin içine baktı. Kararlı bir biçimde, "Türkiye buna izin vermez. Ben buna bütün kalbimle inanıyorum" dedi. Ben de ona bütün kalbimle, "Ben de inanıyorum" dedim. |
#10
|
||||
|
||||
__________________
meraklı: üzerine vazife olmayanla ilgilenen.. Herşeye burnunu sokan..."merak ediniz, öğreniniz ki yeni ufuklarda başarı sizin olsun." |
Konuyu Toplam 1 üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Konu Seçenekleri | Bu Konuda Ara |
Modları Göster | |
|
|