Strict Standards: Declaration of vB_Database_MySQLi::db_connect() should be compatible with vB_Database::db_connect($servername, $port, $username, $password, $usepconnect) in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 1095

Strict Standards: Declaration of vB_Database_MySQLi::select_db_wrapper() should be compatible with vB_Database::select_db_wrapper($database = '', $link = NULL) in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 1095

Deprecated: Non-static method vB_Shutdown::init() should not be called statically, assuming $this from incompatible context in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 2294
Ser'den, Sera'dan. - Arka BahÇe Forumu
Arka BahÇe Forumu  

Geri Dön   Arka BahÇe Forumu > Bahçıvanlar > Sera
Kullanıcı ismi
Şifreniz
Kayıt ol SSS Üye Listesi Takvim Arama Bugünkü Mesajlar Bütün Forumları okunmuş kabul et


Konu Bilgileri
Konu Başlığı
Ser'den, Sera'dan.
Konudaki Cevap Sayısı
387
Şuan Bu Konuyu Görüntüleyenler
 
Görüntülenme Sayısı
209997

 
 
Konu Seçenekleri Bu Konuda Ara Modları Göster
  #11  
Eski 02-04-2012, 00:40
Emin - ait Avatar
Emin Emin bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Mar 2006
Bulunduğu Yer: Antalya
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 305/762
198 Mesaj ına 2281 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Dört Dörtlük

Sadece başlığını yazabildiğim yazı için başlayamadığım yerden devam etme kararlılığı içindeyim.

Öncelikle gelen yazılara "selam verme" yerine geçmesi için bir şeyler yazmalıyım.

"Yanlış anlaşılmak iyidir. Geç anlaşılmak daha iyidir," diye söze başlamış Sayın AnnE.

Yanlış anlaşılmanın neresinin iyi olduğunu tam kavrayamadım ancak geç anlaşılmaya biraz aklım yatıyor.

"Yazmak da iyidir ama yazabilmek için bissürü şey lazım."

"Vallaha doğru diyorsun" demekten başka bir şey gelmiyor şuan aklıma bu cümlesi için. Ve o "bir sürü şey lazım" derken "bir sürü şey" anlatıyor esasında.

"Sanırım, yaştan mıdır nedir; yazma kabiliyeti mi desem isteği mi desem kayboluyor."

Bu sözüne gene şuan ki düşünceme göre şöyle bir karşılık versem bu yazı için yalan olmaz: Acayip bir biçimde yazma isteğim var ama işte hepsi o kadar. Yazma yeteneğimin olduğunu ise hiç sanmıyor, biri dese bile inanmıyorum zaten. Geriye yaş kalıyor ama bunun çok fazla engel olacağını, sorun çıkaracağını pek sanmıyorum.

"Gecen gün başka bir mecrada bir Pakistanlının ''ülen bu Yahudilerden bi sürü adam çıkıyor da Müslümanlardan neden çıkmıyor'' diye nette gezen bir yazısıyla ilgili bir yazı yazdıydım, dilim damağım kurudu yazana kadar."

Dili damağı kurutan o yazıyı okumak isterim arka bahçede.

"Yazmak aslında için dökmek, kusmak bir nevi. Ama ortalıkta o kadar kusturucu şey var ki."

Yazma eyleminin tarifini yapmak benim açımdan çok külfetli bir iş. Sıralamaya kalksam zaman alır. Kendi adıma diyorum ki yazmak; kimi zaman evet, kusmaktır ama her zaman değil. Yalnız son yazdıklarımda kusmayı beceremesem de böğürmeye çalıştığımı söylesem yalan olmaz. İyi de kus kus, nereye kadar, böğür böğür nereye, ne zaman kadar.

Gelelim Sayın ar_de_'nin yazdıklarına.
"... AnnE de ( benim gibi bıdı bıdı yapacağına ) tek bir cümle yazarak sizi yorumlamış. yazıyı didiklemek başkaaaa, okuyup-anlayıp-aynı çizgide yorumlamak başka. ikinize de helal olsun (AnnE nin tabirini temel alırsak; ikinizin de onca kusturucu karşısındaki kusmalarınız çok hoş)
arkası yarınları ve haftalık çizgi romanları beklemeyi bilen ve seven biri olarak ve de nitelikli yazılarınızın takipçisi olarak; bahçede aşağı yukarı benim genel düşünce yapıma sahip pek çok insan olduğunu düşünerek çoğul yazıyorum.
Ahmet beyin o tv kanalındaki sohbetlerini merak edip internetten bir iki kısa bölümünü gülümseyerek izlediğim için sizi "sevindiren" kısmı merak etmemden daha doğal bir şey olamaz ben işi biraz şakaya vursam da eminim siz konuyu mutlaka ciddi ve önemli bir noktaya bağlayacaksınız ki; bu sebepten "o yazınızı merakla beklemek" durumu hala geçerliliğini koruyor.
...
Lütfen anlaşılmaktan ve yeni konu aramaktan korkmayın. kaynak neredeyse sonsuz gibi."

Satır satır karşılık versem yazı uzayacak. Yazdıkları her zaman olduğu gibi beni yazmaya itekliyor, bu yüzden ona ayrıca teşekkür ediyorum.

Konu ve kaynak bolluğuna gelince...

Evet, kaynaklar sonsuz ve dilin kemiği de yok, kemiksiz dilin damağı kurusa da konuşmalar da, yazmalar da bitmez yeter ki "yazacak" olsun.

Merak ettiklerine gelince; şöyle bir ara başlık açmam gerekiyor:

Cübbeli Ahmet Hoca Neden Çok Sevindi?

Sevinir tabii, ben de Cübbeli veya Takkeli Emin Hoca olsam ben de çok sevinirdim. Her açıdan çok sevinirdim. Gerçi yazık oldu, sevincini kursağında koydular hocanın. Sen misin başka hocalara çaktırmadan laf sokan.

"Nisyan ile Maluldür" başlıklı yazımda konuyla ilgili Hürriyetin internetteki sitesinden devşirdiğim bir haberden alıntı yapmıştım.
Konuya kısaca yeniden değinelim.

Yarım yamalak hatırladığımız veya okuduklarımızdan aklımızda kalanlara göre: Eskiden Erzincan'da Başsavcılık yapan şimdi CHP'den milletvekili olan İlhan Cihaner 2007 yılında okul öncesi çocuklara yani 4 ile 6 yaş arasındakilere yönelik olarak yaslara aykırı olarak diğer bir deyişle Kaçak Kuran Kursu veya dini eğitim kursu açılması gibisinden bir iddiayla soruşturma başlatmıştı.

Dinine çok düşkün olan vatandaşlarımız yürütülen soruşturma veya açılan davalardan çok, "Kaçak Kuran Kursu" adına kahrolmuştu; küfretsen o kadar yaralamazdı!
Bu gizli soruşturmalar kapsamında İsmailağa Cemaatinden Mahmut Ustaosmanoğlu ve hepimizin çok iyi tanıdığı ya da tebessümle izlediği Ahmet Mahmut Ünlü, bilinen adıyla Cüppeli Ahmet Hoca ile yine meşhur isimlerden İstanbul Belediye Başkanı Kadir Topbaş da bu soruşturma kapsamındaki sayısı 238 olan sanıklardandı.

Ben yine kestirmeden gideyim ve bu konuda hükümetimize kızan, kusan ve böğüren dolayısıyla Hürriyet gazetesindeki yazılarına 1 Nisan 2012 (Dün) tarihinde son yazısını yazan Özdemir İnce'den çok çok önce uğurlanan Tufan Türenç'in eski bir yazısından alıntı yapayım.

"Erzincan komedisinde perde indi...”
“Böyle bir komedi ancak ve ancak hukuk devleti olmayan ülkelerde yaşanır.
Olay şöyle...
2007 Kasım’ında Erzincan Başsavcısı İlhan Cihaner, kaçak Kuran kursu işleten İsmailağa cemaati için soruşturma başlatır.
Soruşturma ilerledikçe cemaatin kirli çamaşırları da ortalığa dökülür.
Cihaner’e Ankara’dan “Bu işin üzerine gitme” diye uyarılar gelir.
Başsavcı aldırmaz, işini yürütür.
Bunun üzerine Erzurum Özel Yetkili Savcılığı’na imzasız bir ihbar mektubu gönderilir.
Mektupta İsmailağa cemaatinin silahlı suç örgütü oluşturduğu bildirilir.
Böylece cemaati kurtaracak, İlhan Cihaner’i ise kodese tıkacak tezgâh başlatılmıştır.
Erzurum savcılığı terör örgütü ihbarı üzerine İsmailağa cemaati dosyasını “Bu benim alanıma girer” gerekçesiyle Cihaner’den ister.
Cihaner vermemekte direnir, ancak eninde sonunda dosya alınır ve anında 238 şüpheli, savcılık tarafından 16’ya indirilir.
Bir süre sonra hazırlıklar tamamlanınca Cihaner Ergenekon şüphelisi olmakla suçlanır ve makamı basılarak CD ve evraklara el konur ve gözaltına alınır.
Erzurum’a götürülen Cihaner sorgulandıktan sonra tutuklanıp cezaevine kapatılır.
Cihaner için yaratılan suçlar şunlardır: Ergenekon terör örgütüne üye olmak, resmi evrakta sahtecilik, iftira ve tehdit.
Cihaner başsavcı olduğu için yasalara göre yargılama Yargıtay’a alınır ve savcı tahliye edilir.
Yargılanması tutuksuz olarak sürdürülür.
Bu komedinin en ilginç yanı, İsmailağa soruşturmasının şüphelilerinin telefon konuşmalarıdır.
Konuşmalarda şüpheliler dosyanın Erzurum’a alınmasını müjde olarak karşılarlar.
Çünkü şüphelilere, İsmailağa dosyasının kapatılacağı fısıldanmıştır.
Anayasa değişikliğiyle yeniden oluşturulan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu da bu komedide yerini alır ve Başsavcı Cihaner’i Adana’ya düz savcı olarak atar.
Komedinin son perdesinde de komediye devam edilir.
Özel Yetkili Erzurum 2. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki davanın, 26 Ekim’deki gizli duruşmasında savcının esas hakkındaki mütalaası bir hukuk devleti adına yüz kızartacak vahamettedir.
Dosyayı sahte bir ihbar mektubuyla Erzincan Savcılığı’nın elinden alan Erzurum Savcılığı, şüphelilerin terör örgütü oluşturduklarına dair bir delil bulunmadığını belirterek hepsinin beraatlarına karar verilmesini ister.
Yani İsmailağa cemaatini kurtarmak için Cihaner’e atılan iftiralar böylece açığa çıkar.
Karar ocak ayı içinde yapılacak davada verilecek.
İşte size artık bir hukuk devleti olmayan Türkiye’de oynanan bir hukuk komedisinin öyküsü.
Şimdi Cihaner’e iftiralar atarak tezgâh kuranlar ve onu Adana’ya düz savcı olarak atayanlar, herkesi bırakın ama çocuklarının yüzlerine nasıl bakacaklar?
Her biri Türk hukuk tarihinin siyah sayfalarında yer alacaklarını biliyorlar mı?
Dilerim 2011’de, Türkiye’de böyle utanç verici komedilerin sahneye konduğu dönem sona erer.
Bütün okurlarıma mutluluk ve sağlık dolu yıllar dilerim.”


Bu alıntı geçmişin bir bölümünü özetledi ancak devamındaki bazı şeylerden de eski yazılarımda biraz bahsetmiştim. Benim anlatmaya çalıştığım konu şu:

Sağ olsun bağımsız mahkemelerimiz davayı kapatmıştır.

Cüppeli Hoca zaten davanın daha başında bu işten sıyrılmıştır.

Kısacası: "Ne it girmiş, ne ziyan olmuştur" derler ya, aynen öyle...

Ecevit, Bahçeli ve Yılmaz üçlüsünün ortaklaşa kurduğu hükümet, Diyanet İşleri Başkanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkındaki 633 Sayılı Kanunda bazı değişikler yapmışlardı. Şöyle bir hüküm koymuşlardı Ek-3 üncü maddeye:

“İlk ve ortaöğretim kurumlarında okutulan zorunlu din kültürü ve ahlak bilgisi dersleri dışında, Kur’an-ı Kerim ve mealini öğrenmek, hafızlık yapmak ve dini bilgiler almak isteyenlerden ilköğretimi bitirenler için Diyanet İşleri Başkanlığınca Kuran kursları açılır. Bu kurslardaki din eğitim ve öğretimi kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de kanuni temsilcilerinin talebine bağlıdır.
Ayrıca ilköğretimin 5’inci sınıfını bitirenler için tatillerde ve Milli Eğitim Bakanlığının denetim ve gözetiminde yaz Kuran kursları açılır.
Kuran kurslarının açılış, eğitim öğretim ve denetimleriyle bu kurslarda okuyan öğrencilerin barındığı yurt veya pansiyonların açılış ve çalışmalarına dair hususlar yönetmelikle düzenlenir.”


İşte böyle bir kanun maddesine aykırı bir biçimde kurs açarsan suç işlersin.

Cihaner'in başlattığı ama elinden bir şekilde alınan soruşturmanın iddianamesi hazırlanmış ve davası da tamamlanmış, tutuksuz yargılanan ve suçlu bulunan çok az kişi birkaç aylık ceza almış, ceza paraya çevrilmiş ve bir daha yapmayın diye de bu sembolik ceza da ertelenmişti.

Ama bu dava, bizlerden daha fazla Müslüman olan hükümetimizi ve doğrudan cennete gidecek olan Cemaat üyelerini çok derinden yaraladığı için derinden derinden giderek Kestirmeden Hazırlanmış Kanunlardan (KHK) birine bir hüküm koymalarına neden oldu.

"Kanun Hükmünde" başlıklı yazımda belirttiğim bir "Yetki Kanunu" konusu vardı, KHK çıkarmak için alınan, yeki kanunundan bahsediyorum.

Hani Anayasanın 7 nci maddesinin: "Yasama yetkisi Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Bu yetki devredilemez” demesine rağmen yine aynı Anayasamızın KHK çıkarma yetkisini verdiğinden öğüre öğüre bahsetmiştim ya...

İşte o zaman alınan bu yetki yasasıyla hiç Komisyonlara uğramadan, Genel Kurula indirilmeden, tartışılmadan kısacası millete duyurmak için yaygara koparmadan çıkarılan bir sürü KHK ile ne güzellikler yapılmıştır, Allah bilir.
Kaç KHK çıkardıklarını bilmiyorum ama hükümetlerinin bu son yetki yasasıyla kaç tane KHK çıkardıklarını sorsan Akepe milletvekilleri de bilemezler.

Bakın, Karar Sayısı 653 olan şu KHK'nın başlığı ne kadar güzel!

"EKONOMİ BAKANLIĞININ TEŞKİLAT VE GÖREVLERİ HAKKINDA KANUN HÜKMÜNDE KARARNAME İLE BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN HÜKMÜNDE KARARNAME"

İnsaf, hakikaten insaf, KHK'de bile tek bir kanun adı yok, "Bazı" diye cümleye başla yeter. Bu kadar mı hızlı ve tasarruflu onulur, pes! Şapka çıkarıyorum!

Bir sürü maddesi var, doğal olarak bu KHK'nın.
Konumuzu ilgilendiren 15 nci maddesi.

"MADDE 15 – 633 sayılı Kanunun ek 3 üncü maddesi ile geçici 13 üncü maddesinin altıncı fıkrasının son cümlesi yürürlükten kaldırılmıştır."

Maddede bile tasarruf yapılmış, sadece Kanunun numarası yazılmış 653 denerek. Kanunun adının; Diyanet İşleri Başkanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun olduğunu bile belirtmeden.

Ne oldu şimdi?

Şöyle oldu; Kanunun belirttiği yönetmeliğe göre yaz tatilinde 12 yaş, kış tatilinde de 15 yaşından küçük çocukların gidemediği Kuran Kursları için yaş sınırı kalkmıştır. Bebeğin ismini koyup, kulağına ezanı da okuduktan sonra gidebilirsin.

Sadece bu kadar mı?

Hayır, değil! Bu kursları ya Diyanet açacaktı ya da MEB'nın denetiminde olacaklardı. Allaha daha yakın ve cennete gidecekleri kesin olan cemaatler için bundan daha sevindirici bir şey olabilir mi?

Cüppeliler, takkeliler, "iki gözü iki çeşme" ağlayanlar sevinmesin de ben mi sevineyim.

Bizlerden daha iyi Müslüman olduklarını ve dolayısıyla cennete gidip; bal, şarap ve süt ırmaklarından tas tas içtikten sonra hurilerle sefa sürecekleri zannımca daha garanti olan başta, eskiden çok ağlardı, içim parçalanırdı ama son zamanlarda ağladığına dair herhangi bir görüntüsüne rastlamadığım Gülen ve onu sevenlerin oluşturduğu camianın yanında diğer mübarek cemaatler, dernekler, STÖ'ler bu haberi birbirlerine sevinçle müjdelediler.

Mesela Zaman Gazetesi 18.09.2011'de şöyle yazdı:

"Kur'an kurslarında 12 yaş sınırı kaldırıldı
Türkiye, 28 Şubat sürecinde hayata geçirilen antidemokratik uygulamalardan bir bir kurtuluyor.
...
Cami ve Kur'an Kursları Federasyonu Genel Başkanı Recep Kıyak, yasağın yürürlükten kaldırılmasının yerinde bir karar olduğunu söyledi. Kıyak, "Türkiye büyük bir yanlıştan döndü. 12 yaş sınırlamasından sonra Kur'an kursları boşalmıştı. Öğrenci sayısı yüzde 70 azaldı. Çok kötü günlerdi. Çok şükür bu uygulama sona erdi. Kurslarımız artık eski cıvıl cıvıl haline kavuşacak." şeklinde konuştu."

Diyanet işleri Başkanlığı da internet sitesinde şöyle diyordu:

"653 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile ilgili zorunlu bir açıklama
Tarih: 18.09.2011

633 sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun’da değişiklik yapan 653 sayılı Kanun Hükmünde Kararname, 17/09/2011 tarihli ve 28057 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.

Söz konusu Kararname ile ilgili aşağıdaki açıklamalara ihtiyaç duyulmuştur:

1) 633 sayılı Kanunun Ek 3 üncü maddesinin kaldırılması ile Kur’an-ı Kerim ve mealini öğrenmek, hafızlık yapmak, dini bilgiler almak isteyenlerin, zorunlu temel eğitime devam ederken, dershane, sanat ve spor etkinliklerine ilişkin çeşitli kurslara devam edebildikleri gibi bu kurslara da katılabilmelerine imkân sağlanmıştır. Söz konusu yaş sınırlamasının kaldırılmasına dair düzenleme, öğrencilerin kesintisiz zorunlu temel eğitimi ihmal edeceği sonucunu doğurmamaktadır. "


Geldik yazının sonuna.

4 artı 4 artı 4 ile taçlandırılan bu gayretleri, çalışmaları alkışlıyorum.

Kesmez ama bence Milli Eğitim Bakanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığına bağlanmalıdır.
Koca Bakanlık hiç Başkanlığa bağlanır mı demeyin, neden olmasın. Başkanlığın adını Din Bakanlığı yaparsın, Milli Eğitimin de "Milli"sini kaldırıp Din Eğitimi Başkanlığı yaparsın, olur biter. Neyse, o da olur inşallah!

Bir sayfada toplu gösteremediğim bu yazıyı kesintisiz okuyana da büyük geçmiş olsun diyorum.

(Eh artık bir iki ay yazmasam bile olur.)
***
Bölüm son
-Altmış bir-
Alıntı ile Cevapla
Emin kullanıcısına teşekkür edenler
account (02-04-2012), ar_de_ (06-04-2012), buena vista (02-04-2012), dentist (02-04-2012), igencan (13-09-2012), Master (02-04-2012), neron (03-04-2012)
 


Konuyu Toplam 1 üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Konu Seçenekleri Bu Konuda Ara
Bu Konuda Ara:

Gelişmiş arama yap
Modları Göster
Otomatik Konu Okuma Modu Otomatik Konu Okuma Modu

Yetkileriniz
Yeni konu açabilirsinizdeğil
Yanıt gönderebilirsiniz değil
Eklenti gönderebilirsiniz değil
Mesaj düzenleyebilirsiniz değil

Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodları Kapalı
Gitmek istediğiniz klasörü seçiniz


Bütün Zaman Ayarları WEZ +2 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 21:37 .


Telif Hakları vBulletin v3.5.4 © 2000-2024, ve
Jelsoft Enterprises Ltd.'e Aittir.
Tercüme ve Tasarım : Arka & Bahce