Strict Standards: Declaration of vB_Database_MySQLi::db_connect() should be compatible with vB_Database::db_connect($servername, $port, $username, $password, $usepconnect) in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 1095

Strict Standards: Declaration of vB_Database_MySQLi::select_db_wrapper() should be compatible with vB_Database::select_db_wrapper($database = '', $link = NULL) in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 1095

Deprecated: Non-static method vB_Shutdown::init() should not be called statically, assuming $this from incompatible context in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 2294
Tarih Notları - Arka BahÇe Forumu
Arka BahÇe Forumu  

Geri Dön   Arka BahÇe Forumu > Nadas Alanı > Dünya Hali > Tarih
Kullanıcı ismi
Şifreniz
Kayıt ol SSS Üye Listesi Takvim Arama Bugünkü Mesajlar Bütün Forumları okunmuş kabul et


Konu Bilgileri
Konu Başlığı
Tarih Notları
Konudaki Cevap Sayısı
30
Şuan Bu Konuyu Görüntüleyenler
 
Görüntülenme Sayısı
26361

Cevapla
 
Konu Seçenekleri Bu Konuda Ara Modları Göster
  #1  
Eski 04-05-2006, 22:27
alihoca alihoca bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 361/2464
166 Mesaj ına 2501 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Tarih Notları

İnşallah diyerek,

Pek Yakında Bu Sinemada,
Alıntı ile Cevapla
alihoca kullanıcısına teşekkür edenler
Benjaminmig (28-09-2020), buena vista (05-05-2006), dentist (04-05-2006), Mazhi (04-05-2006), Ramo (05-05-2006), Süvari (05-05-2006)
  #2  
Eski 04-05-2006, 22:58
Mazhi - ait Avatar
Mazhi Mazhi bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Bulunduğu Yer: Frankfurt a.M.
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 277/113
0 Mesaj ına 2144 Kere teşekkür edildi
Mazhi - MSN üzerinden Mesaj gönder
Tanımlı Şimdiden elinize sağlık

Büyük bir sabırsızlıkla bekliyoruz Sayın Hocam
__________________
Yeni e-mail adresim mbkaya[AT]hotmail.de, eskiden yazıştığımız arkadaşları Msn listeme beklerim.. Sevgiler, Mazhi
Alıntı ile Cevapla
Mazhi kullanıcısına teşekkür edenler
adewiuzuki (24-09-2020), atixuxsgo (24-10-2020), dilevisoc (30-10-2020), enuiwuum (22-10-2020), ezopihe (02-10-2020), GloriaBuh (25-09-2020), uvadiworedew (03-10-2020), uyeufotiyeok (30-09-2020)
  #3  
Eski 04-05-2006, 23:47
alihoca alihoca bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 361/2464
166 Mesaj ına 2501 Kere teşekkür edildi
Tanımlı

Hadi gaza getirdiniz gene beni..
Başlığını yazayım.


ŞAHBUBA veya Sultan 6. Mehmet Vahidüddin Hazretleri



Eh! başlığın isminde bile kararsızken, yazı kaç ayda biter bilemem ama, hayırlı olsun diyelim artıkın.
Alıntı ile Cevapla
alihoca kullanıcısına teşekkür edenler
bikmisbroker (05-05-2006), GloriaBuh (25-09-2020), otogodijetace (03-10-2020), udeabducofiv (03-10-2020), uqomafan (29-09-2020)
  #4  
Eski 05-05-2006, 08:21
AnnE - ait Avatar
AnnE AnnE bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Bulunduğu Yer: Suriçi
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 606/518
314 Mesaj ına 5527 Kere teşekkür edildi
Tanımlı

Amma kastın be Hocam ;

Ben bu arada adamın mezarını basayım da meraklıları beklerken birer Fatiha okusun.

Alıntı ile Cevapla
AnnE kullanıcısına teşekkür edenler
abutafewusa (03-10-2020), ajesagujoce (01-10-2020), alihoca (05-05-2006), dilevisoc (30-10-2020), tobomalepi (09-10-2020), utecapoyivawa (30-09-2020)
  #5  
Eski 05-05-2006, 15:15
zumbul - ait Avatar
zumbul zumbul bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Bulunduğu Yer: Giresun
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 79/805
0 Mesaj ına 420 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Hammer

Meşhur tarihçi Hammer'in mezarını da bulabilir misiniz?
Alıntı ile Cevapla
zumbul kullanıcısına teşekkür edenler
Aaliyahbisee (23-09-2020), errewxiygi (12-10-2020), fannyth18 (16-10-2020), tobomalepi (09-10-2020), yibihiljuy (30-09-2020)
  #6  
Eski 07-05-2006, 13:39
alihoca alihoca bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 361/2464
166 Mesaj ına 2501 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Sultan 6. Mehmet Vahidüddin Hazretleri (1)

Tamam, ortalık sakinleşti. Bilgisi belgesi olanda, olmayan da, hitabeti güçlü olan da, iyi söven de, her zaman savunan da, her daim muhalif olanda saydı döktü rahatladı. Tartışma ve sahiplenmenin alevlendiği, yazılı ve görsel basında boy gösterip nemalanma yarışı, reyting telaşları da az çok dindi. Ez-cümle, taraflı tarafsız herkes eteklerinde ki taşları döktü. Dilerseniz bu sakin ortamdan yararlanıp, birde biz konuyu birlikte ele alıp incelemeye çalışalım.

Önce Sultan 6. Mehmet Vahidüddin Hazretlerini savunan ilk kitabın, Necip Fazıl Kısakürek tarafından yazılmış olduğunu belirterek başlayalım. Necip Fazıl Kısakürek hakkında kısaca da olsa biraz bilgi verelim. Ülkemizin yetiştirdiği en ünlü şairlerimizden biridir. Şairliğinin yanı sıra felsefeci ve fikir adamı özellikleri ile de ünlüdür. Siyasi fikirleri ile Ülkemizin muhafazakâr kesimini etkilemiş ve halende etkilemeye devam ettiği bir gerçektir. Şair kişiliğine saygı duymakla beraber; 1968 yılında Toker Yayınları tarafından basılan ‘Vahidüddin - Vatan Haini Değil Büyük Vatan Dostu’ adlı ünlü kitap hakkında bulabildiklerimize bir göz atalım;

Birinci belge, Ankara Hükümeti’nin Maliye Bakanı Hasan Fehmi Bey’den alınan bir bilgi. İkinci Belge, Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi’nin o günlerde Mısır’da basılan bir eseri. Üçüncü Belge, Sadrazam Tevfik Paşa’nın oğlu Sultan Yaveri Ali Nuri Bey’in Başyaver Naci Bey’e söylediği. Dördüncü Belge olarak, Kázım Karabekir Paşa’nın İnönü’nün tek şef döneminde toplattırılan Notları’nda kullandığı benzer ifadeler gösterilmekte. Beşinci belge, Necip Fazıl’a göre, bizzat Vahidettin tarafından Mustafa Kemal Paşa’ya verilen Hatt-ı Hümayûn Altıncı Belge olarak, Yoksa halimiz Endülüs’e döner; bir şey yapabilmek için bu kumandanların kıt’aları başında olmaları lâzımdır’ şeklindeki kayıtlara (kayıt hakkında kayıt olmadığını not etmekte yarar var) geçen sözleridir. Yedinci. Belge, Yaveri Ali Nuri’nin İstiklâl Savaşı sırasında Vahidettin’in tavrı hakkında verdiği bilgilerdir. Sekizinci, Belge, Kadir Mısıroğlu’nun ‘Sarıklı Mücahitler’ adlı kitabından alınmadır. Dokuzuncu, Belge Tarihçi Enver Behnan Şapolyo ve gazeteci yazar Tekin Erer ile arasında geçen bir diyalogu vermektedir. Onuncu, Belge Kısakürek’in Mareşal Fevzi Çakmak’ın Çankaya’daki köşkünde Mareşal ve damadı Burhan toprak ile yaptıkları uzun bir söyleşidir.

Kitabı bulup inceleyen bir yazarımız ‘Yasak Kitaplardan Seçmeler’ başlığı altında, yasaklı kitabın dayandığı on maddelik metni, tarihi belgeler adı altında köşesinde yayınlamıştır. Öncelikle bunların hiç birinin; ne Osmanlı Devlet arşivinden, ne tarih kurumundan, ne bakanlık arşivlerinden ne de dış devletlerin sonradan yasağı kaldırılan belgelerden olmadığını-alınmadığının tespitini yapalım. Falancadan alınan bir bilgi, filancanın bir kitabı, birinin diğerine anlattığı ifadeler, kayıtlara geçtiği söylenilip gösterilmeyen, adı, sanı, sayısı, tarihi verilmeyen belge dendiği için belge olduğuna inanmamız istenen belgeler(!), iki kişinin arasında geçen diyalog, uzun kısa söyleşiler, öbürünün kitabından alıntılar olduğunun altını önemle çizelim.

On madde içinde; Mustafa Kemal’in Samsun ve çevresine olan görevlendirilmesine dair bir Padişah Hatt-ı Hümayun’undan bahsedilişi, sanırım gözünüzden kaçmamıştır. Bunun da; aslı ya da kopyası olarak kitapta yer almadığını, şimdiye kadar da her nedense ortaya bir türlü çıkmadığını, çıkarılamadığını belirtmek zorundayız. Hatt-ı Hümayun konusuna tekrar döneceğiz. Geriye ne kaldı(?) diye baktığımızda, tarih bilimi açısından birincil, ikincil önem arz etmeyen, ancak yan, tali, yardımcı kaynaklar olarak nitelendirilebilir.

Bir tarihçinin tarihi olay ve kişilikler hakkında yardımcı kaynaklara dayanarak hükme varıp karar bildirmesi, verdiği kararı doğru ve geçerli kılmaz. Yardımcı kaynakların verdiği bilgilerin(!) şüphe ile karşılanıp teyidi aranmalıdır. Ana kaynak dediğimiz devlet yayın ve arşivleri, meclis karar ve tutanakları, bakanlık arşivleri, dış ülkelerin yasağı kaldırılmış arşiv bilgileri birincil kaynak olarak, meclis, hükümet, padişah bildirgelerinin aynen yayınlandığı gazete ve dergiler ikincil kaynak olarak, olaylar ve gelişmeler ile desteklenen gazete dergi vb haberler üçüncül kaynaklar olarak değerlendirilmelidir.

Değerlendirme sürecinde de yardımcı kaynakların verdiği bilgilerin(!) padişah, hükümet, meclis, bakan, ordu ileri gelenlerinin karar ve uygulamaları ile doğrulanıp doğrulanmadığı araştırılmalıdır. Sadece beyanlara dayalı bu iddiaların; Sultan Vahidüddin Hazretlerine yakınlığı tartışılamaz olan Başkâtip Ali Fuat Bey’in anılarında, Vahideddin’in Millî Mücadele’yi planladığı umudunu veren hiçbir ifadenin yer almayışı gibi, mevcut iddiaları çürütebilecek başka beyanların dikkate alınmayışı gerçek niyetlerin ipuçlarını veriyor olsa gerektir.

Şimdi de gelin, her yönü ile kutsal Anadolu İsyanı ateşinin harlandığı; zaman, koşul, olay ve gelişmelere birlikte bir göz atıp incelemeye çalışalım.

Mustafa Kemal Suriye Cephesinde İstanbul’a dönüşünde, Mondros Ateşkes Antlaşmasını takiben gelişen işgaller karşısında Şişli’deki evinde yakın silah arkadaşları ile yaptığı gizli açık toplantılar yolu ile çareler aramaya başlar. Bu çareler arasında, başlarda hükümet içinde görev alarak çalışmak gibi düşünceler de vardır. Ama yaşayarak görülmüştür ki, Koca Osmanlı’nın nazırları işgal kuvvetlerinin bir yüzbaşısının dahi azarlarına gereken cevabı veremez hale gelmiş.

Anadolu’ya geçmek, halkımızın, yüzyıllardır vere geldiği esarete karşın özgürlük mücadelesine güvenmekten gayrı yol yoktur. Bu arada Kongreler Döneminde defaatle söylenip savunula gelen; ordu yok, silah yok, yiyecek giyecek yok, at araba yok, örgüt yok, para desen zırnık yok. Yokları saymaya kalktığımızda sayfalar alacağı için yok oğlu yok diyelim. Ama düşman çok, dahası düşman Dünya Savaşının galibi olan, o günün süper gücü olan devletler, yani düşman kavi.

Anadolu’ya geçme fikri M.Kemal’de tek yol olarak netleştiğinde, nasıl, ne şekil ve şartlarda gidilmesinin azami yararı sağlayacağı konusuna yoğunlaştığını görmekteyiz. Bunun bile tek başına işlenmesi sayfalar alacağı için kaba hatları ile geçelim. Bu konuda düşünce egzersizleri ve çalışmalar yapılırken, Kazım Karabekir’in Erzurum’da yapılması düşünülen Kongre’ye Mustafa Kemal’i davet ettiğini görürüz. Sıra uygun zaman ve uygun koşulların sağlanmasına gelir. Kafada oluşan ve bugün bile anlaşılması zor olan ‘Ulusal Sır’ dediğimiz reçetenin o günün koşullarında, o günün yetenek ve anlama kapasiteleri ile anlaşılmasının zorluğu dikkate alındığında, açıklayabileceklerinin de sınırlı olmak zorunda olduğu anlaşılabilir.

Efendim, o kadar da değil! Diyecekler için söyleyecek olur isem, Hayır! O kadardan bile beter bir durumdur. Bu kapasite, oran ve çap meselesini anlamanız için, Anadolu’ya geçiş aşamasında teklif götürülen Fevzi ÇAKMAK, İsmet İNÖNÜ, Rauf ORBAY gibi Kurtuluş Savaşımızın önemli şahsiyetlerinin çoğunun gönülsüzlüğü ve mazeret bildirdiği bir ortamdan bahsettiğimiz sakın unutulmasın!

Mustafa Kemal gibi sistematik bir zekâ sahibinin, Anadolu’ya tüm vasıflarından arınıp saklı gizli gideceğini düşünmek onun zekâ ve yeteneklerini kavrayamamakla eş değerdedir. Anlatmak istediğim, doğruyu ya da çareyi bilmenin çözüme ulaşmaya yetmeyebileceğini bilen bir Mustafa Kemal ne yapar? Arayışı ile konuya yaklaştığımızda; çözümü kolaylaştırabilecek şekilde, Anadolu’ya doğru ve güçlü bir konumda gidebilmenin fırsatlarını değerlendirmek olduğu görülecektir.

Burada lider şahsiyetlerin birkaç özelliğine değinmekte sanırım yarar var. Lider aynı zamanda bir kadroya dayanır. Yani gelecekte kuracağı örgütün çekirdeğini oluşturacak kadro olmadan liderden bahsetmek birazdan fazla derecede zordur. Diğer taraftan bir fikri hareket ve fikir tabanı olmadan da liderin gerçek anlamı ile lider olabilmesi kolay değildir. Bir anlamda az ya da çok bir geçmişi olan fikri hareket, kadro, liderin ortaya çıkmasında önemli kavramlar olarak değerlendirilmelidir.

Ayrıca lider dediğimiz yaratığın eğilmez, bükülmez, yemez içmez, hep doğru söyler hiiç yalan söylemez vs bilip bellemenin ve dahi böyle savunmanın, hatta bunu olması gereken baş koşul gösterilip yapılan saldırının yanlışlığı artık anlaşılmalıdır. O günün ve kişilerin anlama kapasiteleri doğrultusunda gerçeklerin bir kısmını gizleyebilir, hatta argo tabiri ile söyleyecek olursak, yağ da çeker, yer yer masum diye adlandırabileceğimiz yalanlarda söyler.

Kafasındaki Cumhuriyet Sırrını, veda ziyareti için çıktığı Padişah huzurunda söylemesini bekleyenler için söylenecek tek şey vardır. Evet, Mustafa Kemal yalan söylemiştir. Merak edenler için de hemen ekleyeyim. Kimi gerçeklerin tamamını açıklamayıp gizlemiş, hatta başka yalanlar da söylemiştir. İşte bulduk tamam, yalan söylemiş, yaşasın! Demeden önce üzerinde durulması gereken, hangi çıkar için yalan söylemek zorunda olduğunu da değerlendirmek gerekir.

Devam edecek olursak, Samsun’da Pontus’u yaratmak isteyen Rumların, kurdukları ve köküne kadar silahlanıp her türü ile eğitilen Çetelerin, savunmasız bölge halkına saldırıları söz konusudur. Amaç hepiniz tarafından bilinendir. Bu saldırılara bölge halkının karşılık vermesini takiben, İtilaf Kuvvetlerinin bölgeyi işgalini sağlamak olarak özetlenebilir. Haber gecikmez; İstanbul'daki işgal kuvvetleri temsilcilerinden oluşan Yüksek Mütareke Komisyonu Sadrazam Damat Ferit Paşa'ya "Önlem almazsanız, biz gereğini yapacağız" emrini iletir.

Etekleri tutuşan Damat Ferit ve Sultan 6. Mehmet Vahidüddin Hazretleri, bölge halkının vereceği karşılıkla çıkabilecek olayları önlemek ve yatıştırmak için, başarıları ile kendini kanıtlamış güçlü bir şahsiyet aramaya koyulur. Burada tabi ki, Harbiye Nezaretinden, Genelkurmay Başkanlığı ve heyetine, Fevzi Paşa’dan Cevat Paşa’ya kadar süren arayış ve pazarlıklarda, Mustafa Kemal’in doğru düğmelere basmadığını, gerekli girişim ve konuşmaları yapmadığı düşünülemez. O günleri değerlendirirken İzmir’in işgali günleri olduğu gözden ırak tutulmamalıdır.

Artık, Necip Fazıl KISAKÜREK’İN kitabında aslı ya da kopyası verilemeyen Padişah Hatt-ı Hümayun’unu ve Türkçeye çevrili haline bir göz atmanın zamanı geldi sanırım.

Osmanlıca Metin;
//‘Yáveran-ı şehriyarîmden Erkán-ı Harbiye Mirlivası Mustafa Kemal Paşa’ya: Harbi Umumînin müttefikîn hesabına zıyaı üzerine tahassül eden vaziyet-i siyasiye, ecdád-ı izámm mülkünü ve makam-ı Hiláfet ve Saltanatımı müşkül ve tehlikeli bir sahaya sürüklediğinden, Hükûmet-i Seniyemin kararı veçhile táyin olunduğunuz mıntıkada ásayişi temin ve merz-i şáhaneme mugayir ahvalin hudûsunu men’ile cümleten def-i sáile bezl-i cehd-ü gayret ederek milletimin masuniyetini tey’id ve mülkümün eyad-ı mütearrizînden tahlisi için yekvücut olarak hareket edilmesini selám-ı şáhanemle asker ve memuîne ve ehaliye tebliğini irade ettim.’ //

Türkçeleştirilmiş olarak verilmiş metin;
//Yaverlerimden Kurmay Tuğgeneral Mustafa Kemal Paşa’ya:
Genel Savaşın müttefikler hesabına kaybedilmesi üzerine doğan siyasi durum, büyük atalarımın mülkünü ve hilafet ve saltanat makamını çetin ve korkulu bir yere sürüklediğinden,
Hükümetimin kararıyla atandığınız mıntıkadan asayişi sağlamak ve şahane rıza ve dileğime aykırı hallerin meydana gelmesini engelleyerek ve topyekûn korkulu şeylerin def’ine cehd ve gayret göstererek milletimin dokunulmazlığını gerçekleştirmek ve memleketimin saldırgan ellerden kurtulmasını sağlamak için tek vücut halinde davranılmasını, şahane selamımla beraber asker ve memurlara ve halka bildirilmek üzere irade ettim!’//


Osmanlıca ve Türkçeleştirilenmiş olarak verilen metinlerin, orijinal belgesi kitapta sunulmayan metinler olduğunu tekrar hatırlatalım. Osmanlıca metnin ikinci paragrafında; ‘milletimin masuniyetini tey’id ve mülkümün eyad-ı mütearrizînden’ kısmının, Türkçeleştirilen metinde sadece ‘memleketimin saldırgan ellerden kurtarılmasını’ olarak anlamlandırıldığı görülmektedir. Milletimin masumiyeti mülkümün saldırgan ellerden kurtarmak şekline çevirdiğimizde, yapılanın en hafif deyimi ile gerçek anlamı yumuşatmak olduğunu fark etmiş olduğunuzu umuyorum.

Çetin ve korkulu bir yere sürüklenmesinden korkulan nedir diye sorduğumuzda ise, atalarının mülkünün vee hilafet ve saltanat makamı olarak ifade edilişinin önemle altını çizelim. Eh, buradan yol çıkarak, hilafet ve saltanat makamı gittiğinde kendisine olacakların bilincinde olduğu da söylenebilir sanırım.

İkinci cümlesinde adı geçen mıntıka sözcüğünün Türkçe, Osmanlıca sözlük anlamlarına bakalım;

Türkçe Sözlük; Mıntıka; Bölge
Osmanlıca Sözlük; Mıntaka; (Mıntıka) Muayyen bir yer. Havali. Taraf. Kısım. Kuşak. Kenar. Yeryüzünde bir kısım. Bölge.

Burada sanki Muayyen kelimesi de önem kazanıyor. Onun anlamına da üşenmeden bir bakalım.

Osmanlıca Sözlük; MUAYYEN; Görülmüş olan, kat'i olarak belli olan, belli, ölçülü, tayin ve tespit olunmuş, kararlaştırılmış
Türkçe Sözlük; Muayyen; 1- Belli, belirli 2- Belirlenmiş, kararlaştırılmış:

Mıntıka sözcüğünün tüm anlamları dikkate alınarak, bu metinlerin her ne kadar aslı ortaya çıkmamış olsa da, bu hali ile değerlendirildiğinde bile görevlendirmenin kısmi-bölgesel amaçlı olduğu görülmektedir.

Şimdi de, Mustafa Kemal’e Samsun’a yola çıkmadan önce veda ziyaretinde, Vahidüddin Hazretlerinin, hiç bir belgesi gösterilmeden söylediği iddia edilen;

//Paşam, şimdiye kadar devlete büyük hizmetlerde bulundunuz.
Artık onlar tarihe karıştı.
Hepsini unutun.
Şimdi yapacağınız hizmet hepsinden önemli. İsterseniz ülkeyi kurtarabilirsiniz//


Daha sonra, hatıratında (1925 yılında San Remo’da başyaveri Avni Paşa’ya dikte ettirdiği );
Yunan Üstüne Mustafa Kemal’i ben gönderdim.’ Diyerek Kurtuluş Savaşını sahiplenmeye çalışacağı bu son cümleyi inceleyelim. Bu sözlerin de kendi tek yanlı iradeleri dışında, bir belgeye dayandırılamadığını notunu da ekleyelim.

Ülkenin bir kısım aydınlarını; Vahidüddin Efendi’nin söylediği iddia edilen ‘İsterseniz ülkeyi kurtarabilirsiniz’ sözünü dayanak göstererek, Sultanı Kurtuluş Hareketinin gerçek başlatıcısı olarak sunmuşlardır. Hatta bir adım öte giderek söylenecek olursa, Padişahı Ülke Kurtuluşu için görevlendirdiği Komutan tarafından aldatılan, yaptığı büyük iyiliği örtülüp gizlenen, hakkı yenen mazlum olarak gösterilmeye çalışılmıştır.

Öncelikle tespit edilmesi gereken; Pontus Çetelerinin girişimleri üzerine, Samsun ve çevresinin İtilaf Devletleri tarafından işgalinin önlenmesi amacı ile görevlendirme yapılmış, bu görev için veda ziyaretinde bulunulmuştur. Ayrıca Mustafa Kemal ve seçilen kadronun görevlendirme emirlerinin, İşgal kuvvetlerinin kontrol ve izni ile boğazdan geçişi sağladığı unutulmamalıdır. Özellikle İngilizlerin askeri ve diplomatik konulardaki hassaslığı düşünüldüğünde, Ülkenin bütününü kapsayan bir görevlendirmeye olur vermeyeceği anlaşılabilir. Diğer taraftan yine kendileri tarafından verilen metnin ‘tayin olduğunuz mıntıka’’ olarak yer aldığı düşünülür ise, aynı yazı veya kitapta dahi kendi iddiaları ile çelişildiği tespit edilmektedir.

Efendim, hayır Ülkenin Bütününü kurtarma görevi verilmiştir. Dendiği zaman, cevap verilmesi gereken soru şudur. İzmir’in İşgali’ne ‘Bak kadınlar gibi ağlıyorum’ demekten başka hiçbir tepki vermeyen, hatta işgal sırasında İzmir’i savunmak ile görevli ordunun kışlada hapsedilmesine göz yuman Vahidüddin Hazretleri, nasıl olur da, Ülkenin Bütününü kurtarmak istemiş olabilir acaba, diye?

Oysa o çok hakir görülen Türk Halkının, daha İzmir’in işgali gerçekleşmeden aylar önce;

// Manisa Halkı İleri gelenleri, 25 ve 28 Ocak 1919 tarihinde Düşmanların, akıbeti cidden müthiş olacak olan hazırlıklarına karşı Ayan Meclisi Başkanlığına çektikleri telgrafta;

“elimiz kolumuz bağlı olarak ölmek niyetinde değiliz. Irz ve namusumuzun muhafazası neye bağlı ise, bu hususta hiç bir şeyi ihmal etmeyeceğiz. Daha sonra kadın gibi ağlamaktansa, erkek gibi ölmeyi tercih ederiz.”//


Diyerek, Vahidüddin Hazretleri’ne gereken cevabı vermiş olduğunu görüyoruz.

Tekrarlayacak olursak; iddia edilen sözün söylendiği ortamı yaratan, bu ortamda bu insanları buluşturan ve verilen görev sahası dikkate alınarak değerlendirildiğinde; işgal kuvvetleri temsilcilerinden oluşan Yüksek Mütareke Komisyonu tarafından iletilen "Önlem almazsanız, biz gereğini yapacağız" emrinin bu ortamı yarattığı, bu insanları bir araya getirdiği ve bu görevin verildiği görülecektir.

Kurtarmak deyiverince de, bilinmesi gereken bir başka gerçeğin, Mustafa Kemal’e verildiği iddia edilen hatt-ı hümayunda;

//Genel Savaşın müttefikler hesabına kaybedilmesi üzerine doğan siyasi durum, büyük atalarımın mülkünü ve hilafet ve saltanat makamını çetin ve korkulu bir yere sürüklediğinden//

Satırlarında Padişah Vahidüddin Hazretlerine, İstanbul’un işgali sırasında halkın karşı koyması karşısında yine işgal kuvvetleri temsilcilerinden oluşan Yüksek Mütareke Komisyonu tarafından bildirilen, ‘Payitahtın Osman oğullarının elinden alınabileceği’ tehdidinin ne kadar etkili olduğu, nasıl iç korkulara yol açarak, onu işgalci kuvvetleri ile işbirliği noktasına götürdüğü, daha sonra aldığı ve alacağı kararlarda görülecektir.

Vahidüddin Hazretlerinin, Hicaz’daki ikameti sırasında, Mekke’de, İslâm âlemine yayınlamış olduğu ilk beyannamesinde;

// İzmir’in ve ülkenin bazı yerlerinin işgalinden kendisinin sorumlu olmadığını, üstelik Mondros Mütarekesi’ni imzalayan heyetin başında Rauf Bey’in olduğunu hatırlatılıyordu. Ayrıca Mustafa Kemal Paşa’yı, o sırada kumandası altında bulunan ordunun büyük kısmını esir vererek, Toros tepelerine sığınmış olmakla suçluyordu.//

Suçlamaları ne de kolay yapıvermiş değil mi? Mustafa Kemal’in, Toros tünellerinin stratejik açıdan son derece önemli olduğunu, elde tutulması gerektiğini ve terhis işlemlerinin geciktirilmesi konusunda Harbiye Nezaretine gönderilen raporları, bu tavsiyeye rağmen Harbiye Nezaretinin 1918 yılı Mart ayından itibaren Yıldırım Ordular Grubu emrinde bulunan 3, 26, 54. tümenleri dağıttığını biliyoruz. Mevcut belgelerle suçlamalardan kurtulduğumuza şükredelim en iyisi.

Yine aynı hatıratın hatalarım başlığı altında,

//mütareke hükümetlerine, başta Ferid Paşa olmak üzere Tevfik, İzzet, Ali Rıza ve Salih Paşalar gibi milletin ve devletin kalburüstü isimlerine talihimi bağlayarak aldanmam.//

Diğerlerinin yanında Damat Ferit’e talihini bağlayarak aldanmış olduğu bildirilmektedir. Hadi, kendi beyanıdır deyip kötü söz etmeyelim. Lakin onca tarihçinin, Damat Feri Paşa’nın tam tamına beş kez Sadrazamlık Makamına getirilişinin, masum bir aldanmışlık hali olarak, nasıl yorumlayabildiklerini anlamak çok zor. Hadi birincide aldandın, iki, üç, dört, beş defa da aldanmak olmaz ki! Demeyi bırakın, bunu akıllarına dahi getiren hiç kimsenin olmayışını garipsememek mümkün değil.

Şimdi, tarihe ışık tutan araştırmaları ile ünlü Dr Bilal Şimşir’in ‘İngiliz Belgelerinde Atatürk. 1919–1938’ isimli eserinin 3. cildine bir göz atalım. İstanbul’daki işgalcilerin başı, İngiliz Yüksek Komiseri Sir Rumbold’un, Dışişleri Bakanı Lord Curzon’a gönderdiği gizli raporda;

//‘Vahdettin’le 2 saat konuştuk. Tercümeyi elçilik tercümanı Mr. Ryan yaptı. Vahdettin, Ankara liderleri diye söz ettiği kişilerin ülke ile kan bağı dâhil hiçbir bağları olmadığını söyledi. Mustafa Kemal’den, geçmişi bilinmeyen Makedonyalı bir ihtilalci diye söz etti.

Onun kanında her şey olabilir. Bulgar, Yunan, belki de Sırp kanı taşır. Zaten kendisi de Sırp’a benzer. Bunların hepsi Arnavut, Çerkez olup hiçbiri Türk değildir.’//


İngiliz Devlet Arşivlerinden elde edilmiş bu vesika da, Mustafa Kemal ve silah arkadaşlarına ‘Bulgar, Yunan, belki de Sırp kanı taşır. Türk değildir’ deyişi Size bir şey hatırlattı mı? Dileğim, bu iftirayı bugünlerde dahi, açık ya da örtülü hala ısrarla söyleyenlere kimden miras kaldığının anlaşılmış olmasıdır. Diğer taraftan Mustafa Kemal’in kullandığı ‘hayın’ lafı karşısında Vahidüddin’i savunanların çokluğuna karşın, boynunda ilmikle Anadolu’da kurtuluş Savaşı veren Mustafa Kemal ve Arkadaşlarına söylenen bu sözlerin, savunulmak bir yana gündeme dahi getirilmeyişine ne demeli bilmiyorum.
Alıntı ile Cevapla
alihoca kullanıcısına teşekkür edenler
bikmisbroker (07-05-2006), dentist (07-05-2006), Emin (19-05-2006), ixukibiweyox (01-11-2020), Mazhi (09-05-2006), Ramo (07-05-2006), Süvari (13-05-2006), zumbul (11-05-2006)
Cevapla


Konuyu Toplam 1 üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Konu Seçenekleri Bu Konuda Ara
Bu Konuda Ara:

Gelişmiş arama yap
Modları Göster

Yetkileriniz
Yeni konu açabilirsinizdeğil
Yanıt gönderebilirsiniz değil
Eklenti gönderebilirsiniz değil
Mesaj düzenleyebilirsiniz değil

Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodları Kapalı
Gitmek istediğiniz klasörü seçiniz


Bütün Zaman Ayarları WEZ +2 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 15:42 .


Telif Hakları vBulletin v3.5.4 © 2000-2024, ve
Jelsoft Enterprises Ltd.'e Aittir.
Tercüme ve Tasarım : Arka & Bahce