Strict Standards: Declaration of vB_Database_MySQLi::db_connect() should be compatible with vB_Database::db_connect($servername, $port, $username, $password, $usepconnect) in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 1095

Strict Standards: Declaration of vB_Database_MySQLi::select_db_wrapper() should be compatible with vB_Database::select_db_wrapper($database = '', $link = NULL) in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 1095

Deprecated: Non-static method vB_Shutdown::init() should not be called statically, assuming $this from incompatible context in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 2294
Medya Yorumları - Sayfa 73 - Arka BahÇe Forumu
Arka BahÇe Forumu  

Geri Dön   Arka BahÇe Forumu > Nadas Alanı > Dünya Hali > iç-dış politika
Kullanıcı ismi
Şifreniz
Kayıt ol SSS Üye Listesi Takvim Arama Bugünkü Mesajlar Bütün Forumları okunmuş kabul et


Konu Bilgileri
Konu Başlığı
Medya Yorumları
Konudaki Cevap Sayısı
741
Şuan Bu Konuyu Görüntüleyenler
 
Görüntülenme Sayısı
443066

Cevapla
 
Konu Seçenekleri Bu Konuda Ara Modları Göster
  #721  
Eski 27-04-2012, 10:09
neron - ait Avatar
neron neron bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 139/3021
68 Mesaj ına 527 Kere teşekkür edildi
Post Yeni Şak-Tak, diğerleri de yolda geliyor...

http://www.hurriyet.com.tr/gundem/20431320.asp


Kamu esenliği için ‘içki yasağı’

ANKARA

27 Nisan 2012

Afyonkarahisar Valiliği kararıyla kentte piknik yerleri de dahil olmak üzere içki satışı ve tüketimi yasaklandı. Kamu esenliği ve trafik kazalarının önlenmesi gerekçesiyle başlatılan yasağa uymayan 82 TL ödeyecek.

SAĞLIK Bakanı Recep Akdağ’ın “Sigarayla olduğu gibi alkolle de mücadele etmemiz gerekiyor” sözlerinden sonra harekete geçen ilk il Afyonkarahisar oldu. Vali İrfan Balkanlıoğlu imzasıyla yayınlanan 2012/3 sayılı, “Açıktan alkol alınmanın ve alkol satışının yasaklanması” başlıklı karara göre, “Piknik ve ören yerleri” dahil onlarca mekanda alkol tüketimi ve satışı yasaklandı. Valilik, “Alkol kullanımı ve satışı” ile ilgili kararında, “Alkol kullananlarca şehrin belli yerlerinin mesken tutulması, buralarda taşkınlık yapılması, çevreye rahatsızlık verilmesi, trafik kazalarının önlenmesi” gerekçe olarak yer aldı. Kararda özetle şöyle denildi: “İl sınırları içerisinde, huzur ve güvenliğin, kamu esenliğinin sağlanması, suç işlenmesinin önlenmesi amacıyla gerekli önleyici tedbirler alınmaktadır. Bu bağlamda alkol kullananlarca şehrin belirli alanlarının mesken tutulduğu, buralarda taşkınlık yapıldığı, özel araçlarda içki tüketiminin alışkanlık haline getirildiği, çevreye rahatsızlık verildiği ve alkollü araç kullanarak trafik kazalarına neden olunduğu, bu nedenle il sınırları içerisinde kamu düzeninin bozulması, olabilecek trafik kazalarının önlenmesi amacıyla idari tedbir olarak düzenleme yapıldı.

Kamunun istifadesine açık park, bahçe ve üzerinde tesis bulunmayan açık alanlarda ilimiz merkez ilçe sınırları içerisinde veya meskun mahallerde, karayollarında, umuma mahsus yerlerde, umuma mahsus park ve bahçelerde, umumun istifadesine sunulan piknik ve ören yeri gibi alanlarda ve her çeşit taşıma araçlarının içinde açıkta alkol içilmesi veya satışı yasaklandı. Ayrıca gar, otogar, meydan, cadde, sokak, tarihi ve kültürel mekanlar, ibadethane, terk edilen yapılar, inşaatlar, banka ATM’leri, köprü altları, mezarlıklar, gezinti yerleri, içerisinde çeşitli işyerleri olan 24 saat açık iş hanı merdiven boşlukları ve boş alanlarında alkollü içeceklerin içilmesi yasaklanmıştır.”

82 TL ceza var

Yasağa uymayanlar, Kabahatler Kanunu’nun ‘Sarhoş’ ve ‘Gürültü’ kabahatini düzenleyen 35 ve 36’ncı maddelerine göre cezalandırılacak. Maliye Bakanlığı’nın 2012’ye yönelik tebliğine göre yasağı ihlal edenlere 82 TL ceza kesilecek.
Alıntı ile Cevapla
  #722  
Eski 18-05-2012, 21:15
Ramo - ait Avatar
Ramo Ramo bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 603/2786
438 Mesaj ına 2346 Kere teşekkür edildi
Tanımlı AKP Türkiye’yi Nasıl Sefalete Mahkum Ediyor?

AKP bir anket yaptırmış halkın %65’i tutuklu vekillerin serbest bırakılmasını istemiyormuş. Dolayısı ile AKP’de kendi partisinin MV’i ve onun oyları ile seçilen Başkan Cemil Çiçek’in itibarını lağıma atarak 3 parti arasında varılan uzlaşmayı hiçe sayıp CMUK yasasını değiştirmekten vazgeçmiş. İlk defa adalet ve insan haklarının kamuoyu yoklaması ile dağıtıldığı bir ülkede yaşıyorum. TEPAV da bir anket yaptı, halkın %56’sı Erdoğan’ın başkan olmasını veya başkanlık sistemini istemiyor. O zaman neyi tartışıyoruz?

Tabi, anket filan palavra. Erdoğan’ın her gün yükselen egosu sayesinde artık Türkiye %51 çoğunluğun %49’ı kolonize ettiği bir toplum oldu. AKP’nin seçimde çoğunluk kazanmakla her şey yapabileceğini düşünmesi, çoğulculuktan vazgeçmesi yalnız bir demokrasi sorunu değil. Aynı zamanda, Türkiye’nin kalkınmasını ve zenginleşmesini de engelliyor.

Erdoğan’ın şehir ve devlet tiyatroları konusunda çıkışlarına bakın. Tipik kenar mahalleden çıkmış, yabancı dil bilmemenin ezikliğini ömrü boyunca sırtında taşımış bir gencin kin dolu hırçınlığı. Sanatın ne olduğunu Erdoğan tanımlıyor. Onu tanımına uymayan herkes seçkinci, elit, halka rağmen sanat yapan lümpenler. Olmasalar da olur. Ne kadar “sovyet” bir yaklaşım değil mi? Bu ülkenin 40 kentinde sinema salonu yok, tiyatroları özelleştireceksin de özel sektör devreye girip Türk halkına sanat sevgisini yaşatacak. Bu da çok ucuz ve sığ bir palavra. %51 muhafazakar tiyatronun dine aykırı olduğuna karar verdi ve kalanlara bu zevki tattırmayacaklar. Perde indiren devlet ve şehir tiyatroları değil, Türkiye’de modern yaşam.

Dün bir arkadaşla konuşuyorum. Daha çok genç, kariyerinin başında, ciddi bir ümitsizlik içinde. Ömrü boyunca doğru dürüst iş bulamayacağını düşünüyor. “Niye?” dedim, “yaptığın işte gayet başarılısın?” “Cemaat’ten değilim abi, heryerde onlar köşebaşlarını tutmuş” diyor. İşadamı ile konuşuyorum, ihaleye filan girmiyor artık, çünkü AKP’li değil.

MEB ve diğer devlet kuruluşlarında ortaya çıkan ve AKP’nin basın üstünde kurduğu baskı sayesinde hemen üstü örtülen personel skandallarına bakın. Aleviler’e bürokraside yer yok. 500 yıllık sosyal dışlanmışlığın üstüne bir de ekonomik dışlanmışlık eklenecek ve 15 milyon Alevi’nin öfkesi çığ gibi büyüyecek.

AKP döneminde kadının işgücüne katılım oranı bir hayli düştü. Çünkü, muhafazakar işadamları kadın çalıştırmak istemiyor. Zaten, bugün modern giyinen ve başı açık bir kadının kamuda iş bulması imkansız. AKP’ye yakın çevrelerde de. Siz istediğiniz kadar kız çocuklarını okumaya teşvik edin. Zaten çağlar boyu erkekler tarafından cinsiyet ayrımcılığına uğramış kadın çalışanların üstüne bir de şimdi dini ayrımcılık çöküyor. Kadın niye okuyup kariyer edinmeye çalışsın ki? Üniversitelerde bilim adamlığı payesi en fazla makale yayınlayana değil, en çok namaz kılana, Şeyh’e en yakın olana gidiyor. Bağımsız düşünce silindi gitti tüm bilim yuvalarından.

Aynı şeyler modern, sosyal demokrat, Atatürkçü bütün gençler için de geçerli. Artık ümitlerini yitirdiler. Sistem tamamen hileli. Onlara iş hayatında, siyasette, bürokraside, açıkçası Türkiye’de yer yok artık.

AtillaYesilada

Yazının devamı>>>http://ekonomihaberyorum.haberdesin....mahkum-ediyor/
__________________
Yaşadıklarını kar sanma yanına...
Yaşadığın kadar yakınsın sonuna
Ne kadar yaşarsan yaşa
Sevdiğin kadardır ömrün...

Can Yücel
Alıntı ile Cevapla
Ramo kullanıcısına teşekkür edenler
buena vista (19-05-2012), coser (20-05-2012), dentist (19-05-2012), Master (19-05-2012), neron (21-05-2012)
  #723  
Eski 19-05-2012, 12:10
buena vista buena vista bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 895/3266
652 Mesaj ına 4322 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Bugün Nehir Gibiyiz...

Bugün sokaklara, caddelere iyi bakın...

“Yarın ne olacak” sorusuna yanıt verecek size meydanlar...

O küçük kız...

Elinde küçük bayrağı olan o minik oğlan...

O gözünde yaşlarla cumhuriyet şarkılarımızı söyleyen kadın...

O delikanlılar...

O el ele tutuşmuş üniversiteli kızlarımız...

Hepsi...

Hepsi bir yanıttır...

*

“Yarın ne olacak?”

Bu 19 Mayıs bir cevap gibi...

*

Çoktandır başını kaldırıyordu Türkiye...

Sözler değişiyor, bakışlar farklılaşıyor, tepkiler yükseliyor, ses çoğalıyordu...

Söylüyordum baharda size:

“Çağdaşlık nehir gibidir...

Tersine akmaz nehir...”

Cemre düştü...

Kar taneleri eridi...

Bugün sokaklara, caddelere, meydanlara bakın...

Göreceksiniz nehri...

*

İlk belirti 1 Mayıs’tı...

Toplumbilimciler, siyasi gözlemciler, on yıllık bir istiladan ve yıkımdan sonra, o gün vatanda neler olduğunu anlamışlardı...

Nehre doğru yola çıkmıştı bir kez, kar taneleri...

*

Bugün 19 Mayıs...

İyi bakın...

Cumhuriyet tarihimizin en anlamlı bayramı olacak bugün...

On yıldır; Atatürk’ü silmeye kalkan... Cumhuriyetimizi kendi çağdışı kafasına uydurmaya çalışan... İlkelliğinin önünde durmaya çabalayan kim varsa yok etmeye bakan... O kin ve nefret istilasına karşı yanıttır gördüğünüz...

*

Eline geçirdiği devlet gücüne rağmen, o küçük oğlan bayramını kutlayacak...

Küçük kızın elinde küçük bayrağı olacak...

Saçlarını toplayıp yürüyenlere katılacak anneler...

O gençler, özgürlük şarkılarımızı söyleye söyleye Mustafa Kemal‘i Samsun’da yeniden karşılayacaklar...

Ne yaparsan yap...

Baş kalkacak...

Göz açılacak...

Hani uykudan uyanır gibi...

*

Bugün 19 Mayıs...

Kutlu olsun...

Bakın pencereden...

Göreceksiniz nehri...

Bekir Coşkun (Cumhuriyet)
Alıntı ile Cevapla
buena vista kullanıcısına teşekkür edenler
coser (20-05-2012), Master (19-05-2012), neron (21-05-2012), Ramo (20-05-2012)
  #724  
Eski 20-05-2012, 08:13
Master - ait Avatar
Master Master bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Bulunduğu Yer: Kalamış
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 6.503/2290
5427 Mesaj ına 23007 Kere teşekkür edildi
Arrow Uğur Dündar

Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer göreve başladığında ''Eğitimi eğitimciler yönetemez!'' demişti..
Görevinde henüz bir yılı doldurmayan Bakan Dinçer dediğini yaptı. Kendinden önceki Bakanlar Hüseyin Çelik ve Nimet Baş'ın (Çubukçu) atadığı tüm üst düzey yetkilileri tasfiye etti. Kamuoyunun zihninde oluşan ''Hüseyin Çelik ve Nimet Baş aynı iktidarın bakanları değil miydi?'' sorusuna aldırmadan (4+4+4) Kesintili Eğitim Yasası ile milli eğitim sistemini temelinden değiştirdi. Şimdi bu yasaya göre İlköğretim ve Ortaöğretim Kurumları Yönetmeliği'ni yeniden düzenliyor.
Bakan Dinçer, tasfiye operasyonu sırasında 36 genel müdürlük ve daire başkanlığını 17'ye indirdi. Çoğu AKP'li bakanlar tarafından atanan 56 il milli eğitim müdürünü değiştirdi. Bu düzenlemenin tek olumlu yanı, genel müdürlüklerin sayısının azaltılmasıydı. Ama Bakan, genel müdürlüklere görevlendirme yaparken eğitimcileri aldı, yerlerine eğitim kökenli olmalarına karşın, eğitim kurumlarında pek çalışmamış kişilerle, akademisyenler ya da başka bakanlıklardan iktisat, hukuk ve kamu yönetimi kökenli bürokratları getirdi.
Böylece Milli Eğitim Bakanlığı'nın hafızasını sıfırlamış oldu.

İşte Erzurum Atatürk Üniversitesi İşletme Fakültesi Mezunu Bakan Ömer Dinçer'in yeni kadrosundan bazı isimler ve uzmanlık alanları:

- Bakan Yardımcısı Orhan Erdem, Dokuz Eylül Üniversitesi Muğla İşletmecilik Yüksek Okulu mezunu, eski AKP Milletvekili.
- Müsteşar M. Emin Zararsız, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu.
- Müsteşar Yardımcısı Birol Ekici, eski kaymakam.
- Müsteşar Yardımcısı Halis Yunus Ersöz, iktisatçı.
- Destek Hizmetleri Genel Müdürü Yusuf Esener, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat Bölümü mezunu.
- Hayat Boyu Öğrenme Genel Müdürü Doç. Dr. Mustafa Kemal Biçerli, Çalışma Bakanlığı eski İŞKUR Genel Müdürü, iktisat mezunu.
- İnsan Kaynakları Genel Müdürü Hikmet Çolak, Sağlık Bakanlığı eski Personel Genel Müdürü, eski kaymakam.
- İnşaat ve Emlak Grup Başkanı M. Mustafa Murat, Sağlık Bakanlığından.
- Mesleki ve Teknik Eğitim Genel Müdürü Doç. Dr. Ömer Açıkgöz, YÖK'ten.
- Rehberlik ve Denetim Başkanı Hüseyin Acır, Gazi Üniversitesi Teknik Eğitim Fakültesi Elektrik Elektronik Bölümü mezunu, bakanlık müfettişiydi.
- Yenilik ve Eğitim Teknolojileri Genel Müdürü Mahmut Tuncel, İnönü Üniversitesi Kamu Yönetimi mezunu.
- Strateji Geliştirme Başkanı Nurettin Konaklı, 2007 seçimlerinde AKP Malatya Milletvekili Adayı oldu. O zaman da bu görevi yürütüyordu. 2009'da Nimet Baş görevden almıştı. Ama Dinçer, yeniden göreve getirdi.
- Temel Eğitim (eski adıyla İlköğretim) Genel Müdürü Funda Kocabıyık ve Ortaöğretim Genel Müdürü Ercan Türk, bakanlık müfettişi kökenliler.
Geriye bir tek öğretmen kökenli bürokrat kalıyor. O da, 10 yıl süreyle İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü görevini başarıyla yürütmüş olan Öğretmen Yetiştirme ve Geliştirme Genel Müdürü Ömer Balıbey. Ama onun genel müdürlüğü bünyesindeki öğretmen liselerini Ortaöğretim Genel Müdürlüğü'ne bağlayıp, içi boşaltıldı.

Bakan Ömer Dinçer, genel müdürleri değiştirmekle yetinmedi, onların yardımcılarını, daire başkanlarını ve şube müdürlerini bile görevden aldı.
Radikal operasyonla görevden alınan 300 bürokrat, bakanlık müşavirliği kadrosunda aylardır görev verilmeden ve hiçbir iş yapmadan torba kadrodan maaş almaya devam ediyor.

Özetle Milli Eğitim Bakanlığı'nı artık eğitimciler yönetmiyor.
Gerek hazırladığı 4+4+4 Kesintili Eğitim Yasası, gerekse yaptığı atamalar, Bakan Dinçer'in bir toplumsal mühendislik projesini yaşama geçirmek istediği izlenimini veriyor.

Bakalım proje tutacak mı, yoksa Bağdat'tan mı dönecek?
Bekleyelim, görelim.

Bugün 19 Mayıs Atatürk'ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı...

Hepimize kutlu olsun!..
__________________
''Gelişmekte olan bir ülke enflasyonu düşürebilir.. Yolsuzlukları azaltabilir.. Bütçelerde kısıntıya gidebilir.. Özelleştirme yapabilir..Ama yine de zenginleşemeyebilir! Çünkü bilgi değil,yalnızca mal üretiyordur." Juan Enriquez
Alıntı ile Cevapla
Master kullanıcısına teşekkür edenler
agugazojigana (20-09-2020), buena vista (20-05-2012), dentist (20-05-2012), neron (21-05-2012), Ramo (20-05-2012), su (26-05-2012)
  #725  
Eski 26-05-2012, 07:51
AnnE - ait Avatar
AnnE AnnE bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Bulunduğu Yer: Suriçi
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 606/518
314 Mesaj ına 5527 Kere teşekkür edildi
Tanımlı IHLAS HABER AJANSI ( saglam olsun diye oradan kopipeyst yaptım )

Çocukları çok severim ama ben ülkemde en az 3 çocuk istiyorum, çünkü genç, dinamik bir nüfusa ihtiyacımız olduğuna inanıyorum. Türkiye BM Çocuk Hakları sözleşmesini ilk imzalayan ülkelerden biridir, sezeryanla doğuma karşı olan bir başbakanım ve bunu bir cinayet olarak görüyorum, kürtajı bir cinayet olarak görüyorum buna kimsenin müsade etmemesi gerektiğini düşünüyorum. Buna karşı çok daha duyarlı olmaya mecburuz. ( RTE )


AnnE'nin notu ;

Valla iki tane DAŞ gibi oglum var, bu haberi duyunca ikisinide aradım, '' lamn basbakan sizi ölü, beni katil zannediyor haberiniz olsun, salak salak yaşıyoruz zannetmeyin, beni de ihbar etmeyin '' diye.

İkisi de '' lan AnnE , merak edene ölüyü diriyi gösterelim çok istiyen varsa'' dediler.
Alıntı ile Cevapla
AnnE kullanıcısına teşekkür edenler
ar_de_ (27-05-2012), awkcacuciux (21-09-2020), Emin (29-05-2012), Master (26-05-2012), neron (29-05-2012), su (26-05-2012)
  #726  
Eski 29-05-2012, 06:18
AnnE - ait Avatar
AnnE AnnE bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Bulunduğu Yer: Suriçi
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 606/518
314 Mesaj ına 5527 Kere teşekkür edildi
Tanımlı CAN DUNDAR'dan

http://gundem.milliyet.com.tr/cellad...03/default.htm



Stockholm’de 23 Ağustos 1973 günü bir soygun oldu.
Soyguncu, bir bankayı silahla bastı içerdekileri rehin aldı.
Polis hemen binayı kuşattı.
Buraya kadar her şey “normal”di.
Ancak kuşatma 5 güne uzayıp polis de korsan da taviz vermeyince rehinelerde huzursuzluk başgösterdi.
Halk, soyguncuyu sevmeye, polise tepki vermeye başladı.
Sonunda kriz, polis baskınıyla çözüldü ama yaşananlar, psikolojiye bir terim kazandırdı:
“Stockholm Sendromu.”
Yani rehinenin rehin alana, kurbanın avcıya, mahkzmun celladına âşık olma hali...
* * *
Dün bir kısım muhabir ve köşe yazarının, Ak Parti İstanbul Kongresi’nde konuşan Başbakan’la ilgili yazdıklarını okuyunca Stockholm Sendromu’na yakalandıklarını düşündüm.
Tek sesli-tek şefli gösteride Erdoğan her zamanki agresif üslubuyla köşe yazarlarını fırçalarken dedi ki:
“Daha düne kadar üniformalılar sizi arayıp yazdıklarınızdan dolayı azarlıyordu. Karşılarında hazırola geçip aldığınız emir doğrultusunda yazı yazıyordunuz. Sizi tasmalarınızdan biz kurtardık.”
Bu ağır itham karşısında ne beklersiniz?
“Köpek” iması ile işaret edilenlerin, meslek onuru bir kenara, hiç değilse kişisel itibar uğruna Başbakan’ı dava etmesini, en azından iki satır yazıyla itiraz etmesini değil mi?
Ne gezer!
Belki muhtemel bir adli soruşturmadan kurtulmaya hayrı olacağını umarak, belki de “Madem kaçış yok” diye zevk almaya çalışarak, yeni model tasmalar için Başbakan’a doğru boyun uzattıklarını gördük.
Utandık.
* * *
Biz, dün askerce tasmalananlardan değildik; bugün de Başbakan’ın tasmaladıklarından olmayacağız.
“Ak tasmalı gazeteciler” kadar, dışardan yularlı politikacılara, hocalara, paşalara da karşı duracağız.
Başbakan’ın, sadakat ayinlerinde alkışlandıkça coşan egosuna alkış tutmayacağız.
Uludere’yi unutturmak, “cambaza bak”tırmak için ortaya attığı kürtaj tartışmasına dalmayacağız.
AK Partili kadınlar, Başbakan’ın tarihin yayılmacı despotlarından kopya çektiği “Bolca doğurun” emrini ve “Bedeninize ne yapacağınıza ben karar veririm” tavrını yine Stockholm Sendromu gereği destekleyebilir.
Biz, hükümeti yatak odalarımıza sokmayacağız.
Fikrini beğenmediği genç kızı, “Çok mu kürtaj yaptırdın” diye sorgulayan Ankara Belediye Başkanı’nı sevenler olabilir.
Biz bu çirkin maçoluğa karşı duracağız.
* * *
Hafta sonu Diyarbakır’daydım.
Başbakan’ın bahsettiği o “ölüleri seven insanlar”ı gördüm.
Erdoğan’ın bir özrü esirgediği, sorumlularını ısrarla gizlediği katliamda yakınlarını kaybetmişlerdi; evet, onlar da en az şehit aileleri kadar ölülerini seviyor, vur emri verenlerden, katliamı örtbas edenlerden hesap soruyorlardı.
Keşke siz de onları biraz sevebilseydiniz Sayın Başbakan!
Belki o zaman hiç değilse Hüseyin Çelik kadar empati yapabilir, bu katliamı kürtaja benzetmezdiniz.
Başkan olacağım diye milliyetçi oylara göz kırparken bölgeyi tamamen kaybetmezdiniz.
Medyaya haki tasmalar yerine ak tasmalar dağıtmaz, tasmasız bir ülke dilerdiniz.
Tarihte pohpohlarla vicdanı köreltilmiş liderlerin sonunu bilir, alkışlar yerine vicdanınıza kulak verir, insaf ederdiniz.
Alıntı ile Cevapla
AnnE kullanıcısına teşekkür edenler
Master (29-05-2012), neron (29-05-2012)
  #727  
Eski 01-06-2012, 07:26
Master - ait Avatar
Master Master bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Bulunduğu Yer: Kalamış
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 6.503/2290
5427 Mesaj ına 23007 Kere teşekkür edildi
Arrow Ahmet Altan’ın kızı Çetin Altan'ın torunu.

AK Parti’nin ayakkabı numarası kaç?

Sanem Altan - saltan@gazetevatan.com

Burada olanları ciddiye alarak acaba gayri ciddi bir iş mi yapıyoruz diye düşünüyorum bazen.

Burası tuhaf bir memleket çünkü…

Hem değişiyor hem hep aynı kalıyor…

Yıllarca demokrasinin ayarını tanklarla yaptılar bu ülkede…

Şimdi de tank yerine Başbakan var.

Bizim memlekette en karmaşık, en zor sosyal sorunlar eskiden tankla tüfekle tamire diliyordu…

Şimdi Başbakan’ın şahsi düşünceleriyle tamir ediliyor.

Genç nüfus mu az…

Başbakan’ın eline çok ciddi verilerle dünya raporları geliyor…

Aslında bilimsel, ülke geleceği için çok doğru olabilecek bir sorunu başbakan ‘kürtajı yasakladım bundan böyle’ diyerek düzeltmeye çalışıyor.

Bozuk kumandayı çekiçle tamir etmek gibi birşey bu…

Başbakan’ı her dinlediğimde, önce beni iyi şeyler yaptığında da ona haksız düşmanlık yapanlara karşı mahçup ettiği için, ikincisi de bozuk olan her şeyi çekiçle tamir etmeye çalıştığı için üzülüp kızıyorum.

Tanklarla sorunlar nasıl çözülmediyse, Başbakan’ın kişisel hesaplarıyla da bu ülke sorunları çözülmez.

Sorunlar çekiç usulü “yasaklarla” çözülmüyor çünkü.

Peki o zaman bu ısrar niye?

Neden Başbakan bunca düşmanlığı, Erdoğan’ın bizi yönetmemesi gerektiğine olan inancı bu kadar ateşliyor?

Neden tartışmıyor, neden karşıt görüşleri dinlemiyor, neden uzmanların görüşlerine boşveriyor, neden yoksul kadınların izbe muayenehanelerde ölme ihtimalini yok sayıyor?

Burası çok tuhaf bir ülke işte ama…

Çekiçlerle kumandaları tamir etmeye kalkıldığında, ki buna çok alışmışız, kimimiz bozukluktan şikayet ediyoruz ama kumandayı çekiç darbesiyle paramparça ettiklerinde bozukluk kalmadı diye sevinenlerimiz de oluyor.

Tayyip Erdoğan Türkiye’de bozuk bir şey bırakmadı sağ olsun…

Bozulabilecek hiçbir şey kalmadı çünkü…

Her şey paramparça oldu.

Kürtler Uludere’den sonra Türklerden de Türkiye’den de koptular, futbol bir skandallar dizisine döndü, ölülere “dolapbeygirleri” denecek kadar ahlaki ve vicdani değerler yok edildi, demokrasi ve eşitlik hedefi kayboldu, barış bir hayale dönüştü, devlet özel hayatlara musallat olan bir canavar haline geldi, Aleviler tedirgin edildi, kadınlar geleceklerinden endişe etmeye başladı.

Bir zamanlar ona haksız düşmanlık yapanlara karşı onu savunanlar şimdi mahcup oldu.

Çünkü o düşmanlık, şimdi kendisine haklı nedenler buldu.

Başbakan’ın bir zamanlar iyi şeyler de yaptığına inanan bizler de ortadaki bu karmaşayı anlamaya çalışıyoruz.

Çünkü ona haksız düşmanlık yapmış olanların fikirleri hala bu ülke için yenilikçi ve demokrat değil ama Başbakan’ın yaptıklarına şimdi karşı çıktıklarında gerçekte demokrasi düşmanı olanlar da demokrat gibi gözüküyor.

Bizim politika masalının Külkedisi gibi AK Parti…

Türkiye için oldukça yeni fikirleri savunarak ortaya çıktığında peri kızının prenses yaptığı Külkedisi gibi herkesin dikkatini çekti…

İktidara geldi…

Yeni düşünceler, yeni uygulamalar getirdi…

Elitler ayağa kalktı “bu gericiler bizi yönetemez”diye…

O “gericilere” biz inandık…

Ama bunlar masalmış.

Peri gece yarısı saat 12’ye kadar büyü yapmış…

Gece yarısı Külkedisi nasıl tekrar fakir kız haline dönüyorsa, nasıl arabası balkabağına dönüşüyorsa AK Parti de gerçekten iktidar olunca saat on ikiyi çalıyor, gerçek ortaya çıkıyor.

Parıltısını, çekiciliğini kaybediyor.

Masaldaki Külkedisi balodan fakir bir kıza dönüşmemek için kaçarken cam ayakkabısını düşürmüştü…

Prens de o cam ayakkabı sayesinde Külkedisi’ni bulup ona evlenme teklif etmişti…

Ama AK Parti bu hızla eskiyip çirkinleşirse, ki bence bu sınır çoktan aşıldı, geride kendisini yeniden güzelleştirecek bir cam ayakkabı da kalmayacak.

http://haber.gazetevatan.com/Haber/454652/1/Gundem
__________________
''Gelişmekte olan bir ülke enflasyonu düşürebilir.. Yolsuzlukları azaltabilir.. Bütçelerde kısıntıya gidebilir.. Özelleştirme yapabilir..Ama yine de zenginleşemeyebilir! Çünkü bilgi değil,yalnızca mal üretiyordur." Juan Enriquez
Alıntı ile Cevapla
Master kullanıcısına teşekkür edenler
account (01-06-2012), AnnE (01-06-2012), buena vista (01-06-2012), neron (02-06-2012), PINAR (01-06-2012)
  #728  
Eski 26-06-2012, 05:02
Master - ait Avatar
Master Master bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Bulunduğu Yer: Kalamış
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 6.503/2290
5427 Mesaj ına 23007 Kere teşekkür edildi
Arrow Can Dündar

Miki Fare Beyrut’a gitmiş. Sokakta gezerken kediye rastlamış. Kaçmaya başlamış. Tam yakalanacakken bir delik bulup sığınmış. Oturduğu yerden kedinin pençelerini görebiliyormuş. Epeyce kedinin gitmesini beklemiş.
Bir süre sonra bir havlama sesi duymuş. Kedi ortadan kaybolmuş. Miki de kafasını deliğinden uzatmış. Kimseyi görmeyince dışarı çıkmış. Çıkar çıkmaz da köşede saklanan kedinin pençesine düşmüş. Can havliyle çırpınırken sormuş:
“Ama ben bir köpek sesi duydum. Sen korkup gittin sandım.”
Havlama taklidi yaparak gülmüş kedi:
“Burası sizin Hollywood’a benzemez ufaklık... Burası Ortadoğu! Burada hayatta kalmak için çok dil bilmek zorundasın.”
* * *
Fıkrayı Ortadoğu’da büyükelçilik yapmış bir diplomattan dinledim geçenlerde...
Ortadoğu’yu anlamaya çalışan bir Batılı ülkenin başbakanına, işin zorluğunu bu fıkrayla özetlemişti.
Kuruluşundan beri geçimini Batı’da arayan Türkiye, şimdi yıllar yılı sırt çevirdiği Ortadoğu’ya yüzünü dönmenin sıkıntılarını yaşıyor.
Ama Ortadoğu onu tanıyor; o, Ortadoğu’yu tanımıyor.
Suriye’yi bilen yeterli uzmanı, Arapça konuşan yeterli diplomatı, üniversitesinde yeterli kürsüsü yok. Şam’daki dünkü basın toplantısında muhabiri yok. Halep’te medya bürosu yok. Bu donanımsızlıkla gözü kara dalıp “Bölgenin lideri olacağım” cakasıyla yürüdüğü kaygan zeminde “çok dil” bilmediğinden, dostu düşmandan ayırmakta zorlanıyor.
Bir zamanlar ortak tatbikatlar yaptığı İsrail’den ummadığı anda tokat yiyor.
“Kardeşim” diye yaklaştığı Esad’a, 6 ay sonra “Katilim” demek durumunda kalıyor.
Bağdat’ta, Erbil’de havlama sesi çıkarabilen kedilerin tuzağına düşüyor.
“Komşularla sıfır sorun” diye çıktığı yolda kısa zamanda “Sorunlarla sıfır komşu” noktasına sürükleniyor.
Ve çareyi yine komşularını Batılılara şikâyette buluyor.
O Batı ki, sorunun devası değil, kaynağı aslında...
Doğunun dilini öğrenene kadar daha epeyce dayak yemek mukadder görünüyor.
__________________
''Gelişmekte olan bir ülke enflasyonu düşürebilir.. Yolsuzlukları azaltabilir.. Bütçelerde kısıntıya gidebilir.. Özelleştirme yapabilir..Ama yine de zenginleşemeyebilir! Çünkü bilgi değil,yalnızca mal üretiyordur." Juan Enriquez
Alıntı ile Cevapla
Master kullanıcısına teşekkür edenler
account (26-06-2012), AnnE (27-06-2012), buena vista (26-06-2012), dentist (26-06-2012), neron (26-06-2012)
  #729  
Eski 27-06-2012, 12:17
AnnE - ait Avatar
AnnE AnnE bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Bulunduğu Yer: Suriçi
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 606/518
314 Mesaj ına 5527 Kere teşekkür edildi
Tanımlı

BEKIR COSKUN


http://www.cumhuriyet.com.tr/?hn=347890



Sefere Çıkacak Ya, Çıkamıyor...

Menderes’in Kore’sinden, Ecevit’in Kıbrıs’ına kadar, iz bırakmış liderlerin iyi kötü bir askeri zaferi var...

Bunun yok...

*

Tansu Çiller bile Kardak zaferinin sahibi...

“Yunanlılar Kardak’a çıkıp bayrak diktiler” dediklerinde bir miğfer bulup giydi...

Öyle resim çektirdi, seçimde lazım olur hani...

Fırladı, rastladığı ilk birliği “Merhaba asker” diye selamladıktan sonra, onların zabıta memurları olduğunu öğrendiğinde bozuntuya vermedi...

“O bayrak inecek, o asker gidecek” dedi...

Tarihe geçti...

*

İşte bunun böyle bir zaferi bulunmuyor...

Dönüp Osmanlı padişahlarına bakıyor, her birinin birkaç seferi var en azından...

Bu dünyayı dolandı, yalaka editör “ABD’yi fethetti... Fransa’yı fethetti... Çin’i fethetti... Güney Afrika’yı fethetti, Brezilya’yı fethetti...” diye başlıklar attı...

Bakıyordur; elde bir şey yok...

Git gel, boşuna...

*

Bunun alt ettiği tek ordu var...

Kendi ordusu...

*

İşte bu aşamada, ABD’nin “Yeni Ortadoğu” projesini getirdiler önüne, bayıldı bu işe... ABD’ye Yeni Ortadoğu’nun kaynakları lazımdı, kendisine de bir zafer...

Veee...

Sarmaş dolaş olup arada bir koklaştığı Esad’a bir anda “Sizde insan hakları yok” demeye başladı, sanki kendisinde varmış gibi...

Başladı silah göndererek, isyancıları destekleyerek Suriye’nin içini oymaya...

Nihayet keşif uçağı gönderdi, Suriye uçağı düşürdü...

*

Askeri zafer derken, çizildi mi karizma?..

*

Dün grup konuşmasında onu dinlediniz işte...

Gördünüz; uçağın düşmesinden sorumlu köşe yazarlarından, İslam komutanı Selahaddin Eyyübi’ye... Bu devletin 29 Ekim 1923’te başlamadığından, Hazreti Ali’nin adaletine kadar karıştırdı...

Hem Suriye halkının kardeşliğinden söz etti...

Hem kardeş kıpırdarsa vurulacağından...

Artık hangisi denk gelirse...

*

Kısacası:

Bu savaş Türkiye’nin savaşı değildir...

Tayyip Erdoğan’ın kendi savaşıdır...

Bırakın savaşsın...

*

İstiyor ki sefere çıksın...

Çıkamıyor da...

27 Haziran 2012 - Cumhuriyet
Alıntı ile Cevapla
AnnE kullanıcısına teşekkür edenler
buena vista (28-06-2012), detan (02-07-2012), Master (27-06-2012), neron (04-07-2012), PINAR (28-06-2012)
  #730  
Eski 08-07-2012, 08:53
Master - ait Avatar
Master Master bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Bulunduğu Yer: Kalamış
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 6.503/2290
5427 Mesaj ına 23007 Kere teşekkür edildi
Arrow TURİNG.... Yalçın Bayer

CUMHURİYET’in ilanından bir hafta sonra (6 Kasım 1923) Atatürk’ün emriyle, Lozan Konferansı Genel Sekreteri Büyükelçi Reşit Saffet Atabinen’e kurdurulan Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu’nda (TURİNG) neler oluyor? Kurum tanıtma konusunda Cumhuriyet’in ilk yıllarından beri çok aktif çalıştı.

İlk tanıtım broşürleri ve rehberler oradan çıktı.
Cumhuriyet dönemi boyunca bu yöndeki faaliyetlerini sürdüren TURİNG, özelikle İstanbul’a katkıları ve kent kültürü alanındaki çalışmalarıyla ‘efsanevi başkan’ olarak tanımlanan Çelik Gülersoy’un başkanlığı döneminde çok daha büyüyüp gelişti. Gülersoy’un 2003’te yaşamını yitirmesinin ardından Cumhuriyet’in ilk kurumlarından olan TURİNG’i ele geçirmek için çeşitli gruplar çok çalıştı. O güne kadar kent kültürü, tanıtım ve yurtdışından karayolu ile giriş çıkışların olduğu sınır kapılarındaki hizmetleriyle gündemde olan TURİNG o günden sonra malvarlıkları, işletmelerinin alınıp satılması, kime kiralandığı, bu alanda yapılan ihalelerdeki yolsuzluklarla gündeme gelmeye başladı.
Öyle ki dönemin başkanı Ferit Epikmen yönetiminin faaliyet raporu genel kurulca ibra edilmeyince TURİNG’e kayyum atandı. Kurum 2004’ten beri kayyum eliyle yönetiliyor. O tarihten sonra olaylar çok gelişti.
TURİNG’e Cumhurbaşkanlığı eliyle Mayıs 2011’de yeni kayyum atandı. Kayyum, 31.05.2011’de ilk genel kurul toplantısında Genel Kurul’da üyelerin seçmediği Başaran Ulusoy’u başkanlığa getirdi.
Oysa kurumun tüzüğü gereği başkanın genel kurulda seçilmesi gerekiyor. Bunun için olağanüstü genel kurul kararı alındı. 30.07.2011’de yapılan ve basının alınmadığı olağanüstü genel kurulda Başaran Ulusoy başkanlığa seçildi.
Eski bir TURİNG’ci diyor ki:
“TURİNG’e yönelik operasyonun bir ayağı Cumhuriyet kurumunu ele geçirmek, bir ayağı da kasasında 41 milyon TL nakit parası ve aralarında Çeliktepe’de genel merkezin de olduğu 10.5 dönümlük arsası ve karayolu ile giriş yapılan sınır kapılarındaki işletmeleridir.”
Daha sonra Ulusoy kuruma aday olamıyor. Operasyona uygun olarak yerine Bülent Katkak aday gösterilip seçtiriliyor.
MTTB’li ve İlim Yayma Cemiyeti ve Birlik Vakfı üyesi olan Bülent Katkak, İstanbul Büyükşehir Belediyesi AKP Meclis Üyesi... Katkak, AKP’nin İstanbul’da turizm ile ilgili yapmak istediği her işin başına koyduğu kişi... AKP’nin Katkak’ı görevlendirdiği işler arasında, 2010 Avrupa Kültür Başkenti, Beyoğlu Belediye Başkan Danışmanlığı, TÜRSAB Yönetim Kurulu üyelikleri de var. Bunlara son olarak bir de TURİNG Başkanlığı eklendi.
Turing şimdi bu hale geldi.
Bu konunun öyküsü çok daha uzun!

Malvarlığı

TURİNG, kasalarında birikmiş 41 milyon TL, Seyrantepe’de 10.5 dönüm pırlanta değerinde bir arsası, Edirne Kapıkule’de 100 dönüm arazi üzerinde turistik tesisleri, Sultanahmet’te Yeşilev, Soğukçeşme Sokak’ta konakları, Sarnıç Restoran, konukevi, Büyükada’da köşk, Safranbolu’da evleri, Antalya sur içinde yeni satın alınmış bir oteli, Fenerbahçe Parkı’nda tesisleri var.
__________________
''Gelişmekte olan bir ülke enflasyonu düşürebilir.. Yolsuzlukları azaltabilir.. Bütçelerde kısıntıya gidebilir.. Özelleştirme yapabilir..Ama yine de zenginleşemeyebilir! Çünkü bilgi değil,yalnızca mal üretiyordur." Juan Enriquez
Alıntı ile Cevapla
Master kullanıcısına teşekkür edenler
buena vista (09-07-2012), neron (13-07-2012), Ramo (29-08-2012)
Cevapla


Konuyu Toplam 1 üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Konu Seçenekleri Bu Konuda Ara
Bu Konuda Ara:

Gelişmiş arama yap
Modları Göster

Yetkileriniz
Yeni konu açabilirsinizdeğil
Yanıt gönderebilirsiniz değil
Eklenti gönderebilirsiniz değil
Mesaj düzenleyebilirsiniz değil

Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodları Kapalı
Gitmek istediğiniz klasörü seçiniz


Bütün Zaman Ayarları WEZ +2 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 12:57 .


Telif Hakları vBulletin v3.5.4 © 2000-2024, ve
Jelsoft Enterprises Ltd.'e Aittir.
Tercüme ve Tasarım : Arka & Bahce