Strict Standards: Declaration of vB_Database_MySQLi::db_connect() should be compatible with vB_Database::db_connect($servername, $port, $username, $password, $usepconnect) in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 1095

Strict Standards: Declaration of vB_Database_MySQLi::select_db_wrapper() should be compatible with vB_Database::select_db_wrapper($database = '', $link = NULL) in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 1095

Deprecated: Non-static method vB_Shutdown::init() should not be called statically, assuming $this from incompatible context in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 2294
Medya Yorumları - Sayfa 71 - Arka BahÇe Forumu
Arka BahÇe Forumu  

Geri Dön   Arka BahÇe Forumu > Nadas Alanı > Dünya Hali > iç-dış politika
Kullanıcı ismi
Şifreniz
Kayıt ol SSS Üye Listesi Takvim Arama Bugünkü Mesajlar Bütün Forumları okunmuş kabul et


Konu Bilgileri
Konu Başlığı
Medya Yorumları
Konudaki Cevap Sayısı
741
Şuan Bu Konuyu Görüntüleyenler
 
Görüntülenme Sayısı
443077

Cevapla
 
Konu Seçenekleri Bu Konuda Ara Modları Göster
  #701  
Eski 23-12-2011, 13:41
LAZIO LAZIO bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Jan 2009
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 111/62
83 Mesaj ına 243 Kere teşekkür edildi
Tanımlı

Yalniz bir noktaya temas etmekte fayda var.....Avrupa Birligi ulkelerin cogunda soykirim olarak tescil edilmis eylemlerin inkarina cezai yaptirim uygulanir....Ornegin holocaustu sorgulayan Ingiliz tarihci David Irving Avusturya'da 3 yil hapis cezasina carptirilmis ve aylarca hapis yatmistir....Bir cok Avrupa ulkesine girisi yasaktir.....Dogu Perincek'de Isvicre'de ayni sebepten yargilanmis ve para cezasi almisti.....

Bu uygulamanin dogrulugu,ne kadar demokratik oldugu tartisilir ancak Fransa'nin bu son kararini sadece Turkiye'ye ozgu bir yaptirim olmadiginida gozonunde bulundurmak gerekir......LAZIO

---------------------------------------------------------------------------
Alıntı ile Cevapla
LAZIO kullanıcısına teşekkür edenler
ifatimof (26-09-2020), uncocomahe (20-09-2020)
  #702  
Eski 24-12-2011, 15:15
LAZIO LAZIO bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Jan 2009
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 111/62
83 Mesaj ına 243 Kere teşekkür edildi
Tanımlı

1970li yillarda ABD'de ucuncu sinif bir yonetmen,ucuncu sinif oyuncular ile ucuncu sinif bir film yapti.....Hatirlarsiniz....."MIdnight Express".....Hic bir ozelligi olmayan Amerika'lilarin kendi hapisaneleri icin yuzlerce cok daha beterlerini yaptigi capsiz bir film....Turkiye'den uyusturucu kacirmaya calisirken yakalanip hapse dusen Amerikalinin basindan gecenler....

Vizyonda bir kac hafta kalip,unutulup gidecek filme Turkiye oyle bir reaksiyon gosterdi ki.....Protestolar,numayisler,filmin gosterilmesinin yasaklanmasi icin uluslararasi faaliyetler.....Filme gidip gormek gibi niyeti olmayanlar bile "Ne varmis bu filmde bu kadar" diyip gormeye gittiler.....Film gise hasilat rekorlari kirip senelerle vizyonda kaldi....

Bes yuz kusur uyeli,Fransiz meclisi,kirk kusur uyenin oylari ile,daha evvel kabul ettigi Ermeni Soykirimi yasasini inkar edene para ve hapis cezasi getirilmesini kabul etmis....Sokaktaki Fransiz'in haberi bile olmayacak bu olay gene Turkiye tarafindan oyle bir reaksiyonla karsilasti ki.....Simdi birakin Fransayi tum dunyaya manset oldu......Ben sahsen konudan bi-haber bir yabanci olsam bu kadar bagirtiyi "sucluluk kompleksine"baglardim...

Isin bir baska yanida.....Bu kadar tepki gostermek dosta dusmana su mesaji veriyormiyor mu?....."Iste benim yumusak karnim,benimle probleminiz olursa aha tam buraya vuracaksiniz".....LAZIO

---------------------------------------------------------------------------
Alıntı ile Cevapla
LAZIO kullanıcısına teşekkür edenler
amumumazok (24-09-2020), uifuduw (28-09-2020)
  #703  
Eski 25-12-2011, 10:49
Master - ait Avatar
Master Master bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Bulunduğu Yer: Kalamış
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 6.503/2290
5427 Mesaj ına 23007 Kere teşekkür edildi
Arrow Özdil........

Fransa’nın “soykırımcı” olduğunu ilan eden TBMM, bununla yetinmedi, “soykırım yoktur” diyeni hapse tıkan yasayı gündemine aldı.

Sarkozy, bizim Başbakan’a mektup yazdı, cevap alamayınca, bizim Cumhurbaşkanı’nı telefonla aradı, ancak, bizim Cumhurbaşkanı telefona bile çıkmadı. Fransızların “insan kasabı” olduğunu tescilleyen kritik oylama başladı.

Fransa’da çoluk çocuk herkesin
gözü kulağı TBMM’deyken...

Fransız Meclisi, sanki “insan kasabı” ilan edilenler kendi halkı değilmiş gibi,
tam da kendi halkını “insan kasabı”
ilan eden oylama sırasında, oturdu,
kendi maaşına zam yaptı iyi mi!

Koyun can derdinde...
Kasap et derdinde yani.

Fransız halkı şoke oldu tabii.
Fransız gazetelerinin santrallarını kilitlediler, “yahu adamlar bizi
tarih önünde infaz ederken,
bizim milletvekilleri hâlâ cebini düşünüyor, yazın bunları Allah aşkına” diye isyan ettiler.

Yalaka Fransız basını bu rezaleti
nasıl örtecek bilmem ama, benim sözüm meclisten dışarı...

Meşhur bi atasözü var.
Fransız atasözü...
“Parmak bir şeyi işaret ederken, parmağa bakana müstahaktır” der.

+++++++

Minik Öneri : Parmağa bakmayınız.....
__________________
''Gelişmekte olan bir ülke enflasyonu düşürebilir.. Yolsuzlukları azaltabilir.. Bütçelerde kısıntıya gidebilir.. Özelleştirme yapabilir..Ama yine de zenginleşemeyebilir! Çünkü bilgi değil,yalnızca mal üretiyordur." Juan Enriquez
Alıntı ile Cevapla
Master kullanıcısına teşekkür edenler
account (26-12-2011), buena vista (26-12-2011), eyurauwishuv (22-09-2020), ezurruzu (30-09-2020), neron (02-01-2012), Ramo (25-12-2011)
  #704  
Eski 04-01-2012, 07:56
Master - ait Avatar
Master Master bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Bulunduğu Yer: Kalamış
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 6.503/2290
5427 Mesaj ına 23007 Kere teşekkür edildi
Arrow Bekir Çoşkun

Çakal...

Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu’nun yönetimine getirdikleri kişi, “Atatürkçü olmayı hakaret sayarım” dedi ya...

Demek ki görevinin bilincinde...

Atatürkçü olsa niye orada olsun?..

*

Ben şaşırmadım...

Dört yıl önce “O benim cumhurbaşkanım değil” dediğim Abdullah Gül’ün, Atatürk kültürünü, dilini ve tarihini “Atatürkçü olmayı hakaret sayan” birisine teslim etmesi çok da normal geldi bana...

İyi ki “O benim cumhurbaşkanım değil” demişim...

Ben Atatürkçüyüm çünkü...

O gün bu gündür Atatürkçüler itilip kakıldılar...

Hapishaneler bizlerle dolu...

Ölenler hücrelerde öldü...

Kalanlar hasta...

Zindanda arkadaşlarımız...

Çocukları gidip sarıldıklarında, babaları küf ve çimento kokuyor...

*

Atatürkçü olsaydı hapisteydi...

Normaldir; Atatürk’ün dil, tarih, kültür mirasını emanet ettikleri birisinin “Atatürkçü olmayı hakaret kabul ederim” demesi...

Şimdi bir Atatürk kurumunun başında oturup, Atatürkçülerden nefret etmek gibi enteresan bir görevi var...

Bu bir yıkımın...

Bir istilanın...

Bir intikamın...

Bir kinin...

Bir nefretin...

Bir yokedişin görevlisi...

*

Geri kalanı sadece çakalın hikâyesidir...

Çakal, ava çıkmış yırtıcıları izler...

Yırtıcı avının peşinden giderken, çakal saklanarak arkasındadır...

Yırtıcı avını parçalayıp yok ederken, o sinip bekler... Kanlı kavgadan geri kalacak atıklarla karnını doyurmaya bakar sadece...

Çakal...

*

Atatürkçülük; bağımsız, özgür, demokrat, saygın, çağdaş, modern, gelişmiş bir ülkenin bireyi olma idealinin adıdır...

Adam olmaktır Atatürkçülük...

Sana hakaret olur...

Sen olma...

Yakışmaz...
__________________
''Gelişmekte olan bir ülke enflasyonu düşürebilir.. Yolsuzlukları azaltabilir.. Bütçelerde kısıntıya gidebilir.. Özelleştirme yapabilir..Ama yine de zenginleşemeyebilir! Çünkü bilgi değil,yalnızca mal üretiyordur." Juan Enriquez
Alıntı ile Cevapla
Master kullanıcısına teşekkür edenler
account (04-01-2012), buena vista (04-01-2012), neron (05-01-2012), Ramo (04-01-2012)
  #705  
Eski 10-01-2012, 21:31
Ramo - ait Avatar
Ramo Ramo bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 603/2786
438 Mesaj ına 2346 Kere teşekkür edildi
Tanımlı İnce Ayarlı Memleket

10 Ocak 2012 | By Çetin Ünsalan

Memlekette ayarı yapılmayan adam da, kurum da, meslek de kalmadı. Teşbihte hata olmazmış, amiyane tabirle herkese ayar veriliyor. Üstelik bu göstere göstere, çifte standart uygulanarak gerçekleştiriliyor.

Sanırım ilk ayar medyaya verildi. Öyle bir yapı bozulması yaşandı ki, Hazine kasayı açıp, kamyonla içindekiler taşınsa, ‘Lojistik sektörü gelişiyor’ diye haber yapacaklar. Ödleri kopuyor, iktidarı eleştirmekten. Bu durumda da daha kolayını yapıp ‘muhalefet ne yapıyor’ üzerinden ‘gazetecilik’ yaptıklarını göstermeye uğraşıyorlar.

Oysa ne güzel bir söz vardır: ‘Mühür kimdeyse Süleyman odur.’ Yani iktidarı yaptıklarından ya da yapmadıklarından dolayı değerlendirmeniz gerekir. Ama şimdi de bunu söylesek, haberi şöyle görürler: ‘Muhteşem Yüzyıl reyting patlaması yaptı.’

Türkiye’de ana muhalefet partisi liderini adil yargılamayı etkilemekle suçluyorlar. Dokunulmazlığının kaldırılması için istenen fezleke hepinizin malûmu. Fakat aynı günlerde Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın Trabzon’daki ifadeleriyle ilgilenmiyorlar. Ne dedi Bayraktar Trabzon’da?

Devam eden yargılamaya rağmen ‘Hakkımız olan Trabzonsporumuz’un kupasını almak için ince ayarlı bir çalışma yapıyoruz.’ Trabzon’a kupayı getireceklermiş. Üstelik henüz dava görüşülmeye bile başlanmadı. Ama belli ki kararın istendiği gibi çıkması için ayar yapılıyor. Rıdvan Dilmen dışında kim soruyor: ‘Bu ince ayar ne ola ki?’

Yine tutuklu bulunan komutanları ziyaret eden dönemin Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner’in ziyaretine atıfta bulunulup, bu ziyaretin yargıyı etkilemek olduğuna ilişkin ‘Sıra Koşaner’de’ sesleri yükseliyor. Peki aynı süreçte Deniz Feneri Davası’nın sanıklarının bakanlar ve milletvekilleri düzeyinde ziyaretini ne yapacağız?

Silivri’deki dava için haber yapmak serbest. Hatta her türlü tartışma yapılıp, mahkûm etmek ödüllendiriliyor. Peki Deniz Feneri konusunda neden haber yapmak yasak? Bitti mi? Hadi bir örnek daha… İzmir Büyükşehir Belediyesi Şevval Sam’ı ihalesiz sahneye çıkarttığı için suçlanıyor. Ama Beyoğlu Belediyesi’nin Tarlabaşı’nı hak sahiplerinin izni olmadan, SEMTİ Çalık’a ihale etmesi konu edilmiyor. İçişleri Bakanlığı’na suç duyurusunda bulunulmuş olmasına rağmen.

Seçim dönemlerini hatırlayın. Ulusal Kanal, Cumhuriyet Güçbirliği Adayları’na ağırlık verdiği gerekçesiyle ceza aldı. Ama Kanal 24 başta olmak üzere malûm medya, bütün gün Sayın Başbakan’ın mitinglerini canlı yayınlayıp, bunları da belediye vasıtasıyla deniz otobüsleri gibi noktalarda mecburi izlettirdi, ona ses yok.

Velhasıl kelam, ince ince ayarlanıyoruz. Hukuk herkese ayrı işliyor. Haber adamına göre yapılıyor. Ceza durduğu noktaya göre veriliyor. Telefon görüşmelerini haber olarak yayınlayanlardan biri Silivri’de yargılanırken, diğeri daha iddianame çıkmadan kitap haline getirmesine karşılık milletvekili olup, Meclis’e koşuyor.

Şimdi siz söyleyin ne olur? Hangi ayardan ve adaletten bahsediyoruz. Buna ayar falan denmez. Dünyanın her yerinde tercümesi iki kelimedir. Çifte standart.

cetinunsalan@yahoo.com
__________________
Yaşadıklarını kar sanma yanına...
Yaşadığın kadar yakınsın sonuna
Ne kadar yaşarsan yaşa
Sevdiğin kadardır ömrün...

Can Yücel
Alıntı ile Cevapla
Ramo kullanıcısına teşekkür edenler
buena vista (11-01-2012), Master (11-01-2012), nasemib (21-09-2020)
  #706  
Eski 20-01-2012, 06:30
Master - ait Avatar
Master Master bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Bulunduğu Yer: Kalamış
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 6.503/2290
5427 Mesaj ına 23007 Kere teşekkür edildi
Arrow Yılmaz Özdil

Dondurma

Gazeteciliğin ağababası İngiliz’e sormuşlar “gazetecilik nedir?” diye... “Genel itibariyle Lord Jones’un yaşadığından haberi olmayan insanlara ‘Lord Jones öldü’ demekten ibarettir” demiş.

*
Tuvalete gitmeye mecali kalmayan
Kenan Evren’e yurtdışı
yasağı getirilmesi... Budur.
*
95 yaşındadır.
Ahalimiz nazarında...
Rahmetli Lord’dan farksızdır.
*
Çünkü...
Türkiye’nin ortanca yaşı 28’dir. Yani, nüfusun yarısı
28 yaşından küçüktür. 1980’de dünyaya gelen bebek, bugün kazık kadar oldu, 32 yaşında, düşün... İlkokulda filan olanları hesapla, şu an 4 kişiden 3’ü tanklarla uyandığımızda ya doğmamıştı ya da çocuktu. Kaba hesap, 50-55 milyon civarında vatandaşımız,
o günlerde neler yaşandı, bilmiyor... Bildiği,
kulaktan dolma.
*
Star Haber’deyken Eminönü’ne kamera gönderdik, yaşı müsait olanlara “12 Eylül darbesi ne zaman oldu?” diye sorduk. Hesapta, 1980’i hatırlayıp hatırlamadıklarını öğreneceğiz. “Haziranda oldu” diyen bile çıktı iyi mi... Haziranda eylül darbesi!
*
İlave et bu denyoları... O günleri hatırlayanların sayısı, taş çatlasın 10 milyon kişiye iner.
*
Dolayısıyla...
Laga lugayı bırakıp, arşive girdim. Bugün utanmadan “demokratım, darbecilere karşıyım” falan diye atıp
tutan arkadaşların, 13, 14,
15 Eylül 1980’de neler yazdığını çıkardım.
*
“Evren’in sözleri, her hukukçunun başucuna mukaddes kitap gibi asılacak cinsten sözlerdir, öpüp öpüp başlarına koysunlar” diye döşenmiş biri... Hukuk’tan girmiş,
din’den çıkmış.
*
“Böylesine olumlu, özlenen sonuçları almaya yönelik harekâta destek olmak, milletçe hepimizin görevidir” yazmış bi başkası... Bugün “destek olanlar yargılansın” diyor!
*
“Eğer ordumuz ihtilali başarmasaydı, başımıza gelecekleri düşünebiliyor musunuz, hep birlikte bin şükredelim” diyen var... “Hedef, politikayı değil, çirkinleşen politikacıyı tasfiyedir, hayırlı olsun” diyen var... “Hainler, küstahlar, demokrasiyi yozlaştıran güçler, geriye itildi” diyen var... Hadiseye ekonomik açıdan yaklaşıp “işçi-işveren ilişkilerine, hatta, bankadaki paralarımıza bile güvence getirildi” diyen var.
*
“12 Eylül darbe değildir” diye başlayıp “Kenan Evren’e tamamiyle katılıyoruz, 12 Eylül’ün gerekçesi haklıdır, halkın meşru müdafaaya geçtiği gündür” diye bitiren demokrat abla var!
*
“Biz basın olarak, 12 Eylül harekâtının, Latin Amerika’daki askeri dikta rejimlerine benzemediğini Avrupa’ya anlatmalıyız,
sağ ol Mehmetçik” diyen,
vay yalaka vay var.
*
“TSK milletimizin son şansıdır, ümidimiz harekâtın başarıyla neticelenmesidir” diye dua eden de var... “El ele, kol kola, mutlu günlere gidiyoruz” diyen, durmak
yok yola devamcı da...
*
Özetle.
“12 Eylül nedir?” derseniz.
Ne askerdir aslında.
Ne dış mihraktır.
*
Menderes’i alkışlayan, sonra askeri alkışlayan, sonra Demirel’i alkışlayan, sonra askeri alkışlayan, sonra Özal’ı alkışlayan, sonra askeri alkışlayan, sonra... ABD’ye karşıyken Ecevit’i yuhalayan, ABD’den ekonomi bakanı getirince Ecevit’i alkışlayan, sonra bunları alkışlayan zihniyettir... Gelene ağam, gidene paşam’cı ikiyüzlülük’tür.
*
Peki, kim bunlar derseniz...
*
Değerli gençler...
İktidarlar, dondurmaya benzer. Yalanmak ister.
Orasını da yalayayım, aman şurasını da yalayayım derken, yüzüne gözüne bulaşır.
*
“Ben demokratım” diyenlerin ağızlarına dikkatli bakın... Dudaklarının çevresindeki lekeleri göreceğinizden eminim.

++++++

Minik Not : Yetmez ama Evet diyeyim bu yazıya .. Çok Net Yaşadığım günlerdi....
__________________
''Gelişmekte olan bir ülke enflasyonu düşürebilir.. Yolsuzlukları azaltabilir.. Bütçelerde kısıntıya gidebilir.. Özelleştirme yapabilir..Ama yine de zenginleşemeyebilir! Çünkü bilgi değil,yalnızca mal üretiyordur." Juan Enriquez
Alıntı ile Cevapla
Master kullanıcısına teşekkür edenler
account (20-01-2012), buena vista (20-01-2012), neron (27-01-2012), Ramo (20-01-2012)
  #707  
Eski 24-01-2012, 07:20
AnnE - ait Avatar
AnnE AnnE bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Bulunduğu Yer: Suriçi
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 606/518
314 Mesaj ına 5527 Kere teşekkür edildi
Tanımlı

“Biz bu yalanla mutluyuz Behzat!”

Can Dündar


“Behzat Ç.” yine döktürdü pazar gecesi...
Travesti cinayetlerindeki polis parmağını ortaya seren Behzat, travestilerden aldığı teşekkür karanfilini sevdalısı savcı Esra’ya verdi.
Esra, “Derken karanfil elden ele...” diye mırıldandı.
Biz Edip Cansever’ler de bu küçük mesajdaki karanfili ekrandan alıp yanımızdakine verdik:
“Sen o karanfile eğilimlisin, alıp sana veriyorum işte/
Sen de bir başkasına veriyorsun daha güzel/
O başkası yok mu, bir yanındakine veriyor/
Derken karanfil elden ele...”
* * *
Behzat eve döndüğünde, ayrıldığı karısı sofra hazırlıyordu.
Kafayı hafif sıyırmış, hâlâ evli olduklarına inanıyordu.
Üstelik evdeki Şule’yi kendi kızı sanıyordu. Şule de bu oyunu bozmuyor, kızıymış gibi davranıyordu.
Behzat “Ne oluyor” diye çıkıştığında Şule, boynunu büktü ve:
“Biz bu yalanla mutluyuz Behzat” dedi.
* * *
Acaba kaç birlikteliğin zehirli çimentosunu deşifre ediyor bu cümle?
Kaç yalana göz yumuşu itiraf ediyor?
Kim bilir kaç mutluluk, yalandan bacaklar üzerinde yürüyor?
* * *
Vatan’da okudunuz mu:
Bir firma, “çıplak gösteren gözlük” vaadiyle ilan vermiş gazeteye...
Yüzlerce kişi para yatırmış.
Gözlükler fason çıkınca sadece bir müşteri kızıp “Çıplak göstermiyor bu” şikâyetiyle polise başvurmuş. Diğerleri?
Belki de şu anda “Biz bu yalanla mutluyuz” diye pembe gözlüklerle etrafı kesiyorlar.
* * *
İngiliz Independent gazetesi, “Türkiye aşırı kendine güvenin kurbanı olabilir. Yunanistan gibi balonu patlayabilir” diyor.
Aldırmıyoruz.
“Ekonomimize bir şey olmaz” yalanıyla mutluyuz çünkü...
İçerde 100 gazeteci varken Hükümet, “İfade özgürlüğünün en ileri olduğu dönemi yaşıyoruz” diyebiliyor.
Marmara gemisinde İsrail komandolarınca öldürülen vatandaşları için özür ve tazminat talep ederken, Uludere’de Türk uçaklarınca öldürülen vatandaşlarını görmezden gelebiliyor.
Fransa’ya tepki efelenmesiyle geri çağırdığı büyükelçiyi, sessizce geri gönderebiliyor.
“Derken gözlük elden ele...”, Hükümet’e sempati artıyor.
Ve anketlerde “Mutlu musunuz?” diye sorulunca halkımız “Mutluyuz” diye haykırıyor:
“Biz mutluyuz, bu yalanlarla...”
* * *
Dizinin son sahnesini anlatarak bitireyim:
Behzat, evdeki mutluluk oyununa katılmak üzere sofraya oturdu.
Yemek niyetine getirilen kuru ekmeği gülümseyerek yedi.
Yerken midesi bulandı.
Ve sofraya kustu.
Alıntı ile Cevapla
AnnE kullanıcısına teşekkür edenler
account (24-01-2012), Master (24-01-2012), neron (27-01-2012), Ramo (24-01-2012)
  #708  
Eski 24-01-2012, 22:13
Ramo - ait Avatar
Ramo Ramo bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 603/2786
438 Mesaj ına 2346 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Çapkın Karınca İle Hafifmeşrep Fil’in Hikayesi

Ormanın çapkın karıncası Feridun, güzel dişi fil Neriman’a aşık olmuş, derdinden yemez içmez olmuş. Bir gün dayanamamış, Neriman tenha bir pınarda yıkanırken kayaların arkasından çıkıp aşkını ilan etmiş. Neriman önce biraz nazlansa da, Feridun’un erkeksi cazibisine dayanamayıp şuh vücudunu onun altında şehvetin kollarına terketmiş. Tam Feridun Neriman’a Singer pedallı makinada dikiş dikmeyi öğretirken, ağaçların arasından peydah olan hain beyaz misyoner avcılar, Neriman’ı popişinden kurşunlamışlar. Neriman “Ahhh..yandım” diye basmış feryadı. Feridun biraz da gururla “Ne oldu, bebeğim? Acıttı mı?” diye sormuş.



Ankara’dan gelen zafer nağralarını duyunca, aklıma hep Feridun’la Neriman’ın acıklı hikayesi geliyor. Neriman’ı inleten dış konjünktür, ama Feridun iki gramlık tabancasına paye çıkartıyor. Sene başından bu yana TL’nin değer kazanması TCMB’nin başarısı değil, bütün riskli varlıklar gibi Türk piyasalarına da oluk oluk sıcak para girmesi. Ama, Erdoğan’ın Yüksek Faiz Lobisi’ne “kodum mu oturturum” söylevini ve TCMB’nin iki dirhemlik parasal sıkılaştırma ve yarım okka döviz satışları ile TL’nîn ateşini indirdiklerini düşünüyorlar. Gavur Lobi’si ve onların yerli işbirlikçileri TCMB ve AKP’nin sillesinden öyle korktular ki, artık bir daha asla TL’yi şortlayamazlar. Ehh, TL değer kazanınca da enflasyon eriyip gider. Cari açık mı? Cari açık diye bir sorun yok ki? Cari açık Neriman’ın Feridun’a aşkı gibi. Hangi sıcak para, hangi ecnebi banker Feridun’un o erkeksi adaleleri, o hınzır gülüşü ve uzun Malboro’nun dumanları arkasından clark çekişine dayanabilir ki? Feridun ne zaman istese Sıcak Para Neriman koşa koşa gelecek, şuh vücudunu fütursuzca Feridun’un azman kollarına teslim edecek.



Hafta sonunda Ali Babacan çıkıp artık krizin bittiğini, Türkiye’de en büyük sorunun kötümserlik olduğunu ifade etti. Hükümet memura, işçiye, sanayiciye, tüccara, KOBİ’ye, Bobi’ye, Lobi’ye, Hobi’ye ve Barbie’ye, herkese para dağıtıyor. TCMB 3 hafta içinde efektif faizi %12’den %7.5’a indirdi. Yarın da PPK’da faiz indiriminin ilk işareti verilir. Zaten Yeni Şafak’dan Yandaş’dan daha Yandaş ekonomist müsveddelerine kadar hepsi ulumaya başladı bile: “Bu faiz yüksek, indirin”, İndir Feridun, indir. Harca Neriman, harca. Arabaya bin…tokmakla, arabadan in… yine tokmakla. Dünyada %10.5 enflasyon ve GSYIH’nın %10’na varan cari açık sorununu 3 haftada çözen tek millet olarak Guinness Book Record’s girmeye gidiyoruz, Millet. Vur vur inlesin, Yüksek Faiz Lobisi dinlesin.



Yarın AB’de kriz yine başgösterip, sıcak para vatanına kaçtığında, Avrupa bankaları 120 milyar Euro sermayeyi bulamayıp kredileri kestiğinde, Feridun ve Neriman’ın aşkı da bitecek tabii. O kara günler gelinceye kadar AKP’den gazı alan milletimiz TCMB’den de bol parayı alınca yine eşşeğin kulağına su kaçıncaya kadar harcayacak. Sanayici ithal ikamesi yapacağım diye vergi iadesi ve faiz indirimi uğruna Tanrı’nın terkettiği yerlerde civata fabrikası kuracak. Memur, işçi, emekli devletten aldıkları her kuruş zammı anında AVM’de bırakıp, kapıdaki stand’den bir de üstüne kredi kartı alacaklar. 2011’den bu yana karları daralan bankalar da verecekler Allah verecekler.



Mart geldiğinde çekirdek enflasyon yine %8, cari açık yine %9, Döviz Sepeti yine 2.20 olacak. İşte o zaman da ayvayı yiyeceğiz. Çünkü, sene başından bu yana yazılan tüm Türkiye strateji raporlarında yumuşak iniş öngörüsü yapıldı. Sıcak parayı getiren bu yumuşak iniş öngörüsü. O öngörü de iki artık geçerliliği olmayan varsayıma dayanıyor. Birincisi, bütçe disiplini devam edecek. İkincisi ise TCMB sıkı para politikası en azından yılın ilk yarısının sonuna kadar sürdürecek. Her iki varsayım da hafifmeşrep Neriman’ın iffeti kadar dahi dayanamadı bu çılgın harcama ve büyüme şehvetine.



Yatırım bankaları bu varsayımlarının tutmadığını görünce önce fon yöneticilerinden sağlam bir sopa yiyip sonra SAT UNDERWEIGHT REDUCE GET THE FUCK OUT OF THIS STINKING COUNTRY FAST önerilerini birbiri ardından yayınlayacaklar. Yumuşak iniş değil burun üstü çakılacağız. Çünkü sıcak paranın olmadığı gün geldiğinde, bizim sıcak paraya ihtiyacımız bugünden daha fazla olacak.



Bu kötü senaryo kabul, bugünlerde herkes AB krizinin artık sonuna gelindiğini düşünüyor. ABD hızlanarak büyüyecek. Çin ise yakında para basarak, köprü yaparak herkesi kurtaracak. Sıcak para kulaklarımızdan fışkıracak. OK, pek o zaman Türkiye kurtulur mu? Hayır yine batar. İlk senaryoda pruvadan batardı, bu sefer kıçdan batar. Neden mi? Sebebi de şu. Bu ülkede ekonomi dışardan finansman bulduğu sürece büyüyor. Büyüme %4’i aşar, %6’lara gider. TL değer kazanır, TL değer kazanınca da TCMB faiz indirir. TCMB faizleri indirince, tüketici de kredi alarak daha fazla harcar.



Vergi geliri yine projeksiyonlardan daha hızlı artan hükümet 21ci Yüzyılın en çılgın projesi olan Ankara’ya plaj ve yat limanı yapmaya girişir. Çıktı açığı zaten yoktu, çıktı fazlası oluşur. Sene sonuna doğru cari açık yine GSYIH’nın %10, enflasyon yine %10 olur. Ama gelecek sene eğer cari açık GSYIH’nın %10’u olacaksa, bu sefer vadesi gelen dış borçla birlikte toplam dış finansman gereksinimi 230 milyar dolar olur. Bir noktada yatırımcı “Yeter lan, bu işin sonu yok“ diyerek, Türkiye’ye krediyi keser. İşte o zaman Feridun gibi el yordamıyla fil gerdeğine girmenin zararlarını görürüz.



Zavallı Feridun, zavallı Neriman. Bir anlık şehvet uğruna heba olup giden genç ve masum hayatlar.



Atilla Yeşilada,

ayesilada@gmail.com
__________________
Yaşadıklarını kar sanma yanına...
Yaşadığın kadar yakınsın sonuna
Ne kadar yaşarsan yaşa
Sevdiğin kadardır ömrün...

Can Yücel
Alıntı ile Cevapla
Ramo kullanıcısına teşekkür edenler
AnnE (25-01-2012), buena vista (28-01-2012), Master (25-01-2012), neron (27-01-2012)
  #709  
Eski 28-01-2012, 10:29
buena vista buena vista bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 895/3266
652 Mesaj ına 4322 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Din dersi de kaldırılsın o zaman..

CAN DÜNDAR ADA

Tabii talebenin çoğu, muhtemelen milli güvenlik dersi yerine kimya ya da fiziğin kaldırılmasını isterdi.
Ne de olsa milli güvenlik, kolayından geçilen, tam notun neredeyse garanti olduğu, ortalamayı yükselten bir dersti.
O açıdan kaldırılması, sınıflarda yeterince destek bulmamış olabilir.
Lakin bir yandan da bazı disiplinli askerlerin elinde bu dersin bir militarizm tahsiline dönüştüğü sır değil.
Dolayısıyla kararı alanları tebrik ederken milli güvenlik yerine mesela “sivil toplumun önemi” gibi bir dersi tercih ve tavsiye ederiz.
Belki bu sayede okullarda “Hazır ol!”dan “Rahat”a geçeriz.
* * *
Yalnız mesele çocukları ideolojik eğitimden kurtarmak ise, sıradaki hedefin zorunlu din dersleri olması gerekmez mi?
Şimdi bazı talebeler (beden eğitimi ve inkılâp tarihini gündeme getirenlerden sonra), din derslerini işaret etmeme kızıp “Nee? Onu da mı? Hiç beleş geçeceğimiz ders kalmayacak mı?” diye kızıyor olabilir.
Ancak zorunlu din dersinin, nicedir sorunlu din dersi halini aldığı da bir gerçek...
Milli güvenlik dersi, sadece bir dönem Nazi Almanyası’nda ve Sovyetler Birliği’nde denenmiş.
Din derslerinde de benzer bir durum var. Avrupa Konseyi’ne üye 47 ülkeden sadece 5’inde zorunlu din dersi... Çoğunda seçmeli...
Bizde seçmeli olması da zor.
Malum; “mahalle baskısı...”
Bu devirde, din dersine girmeyen bir çocuğa pek iyi gözle bakılmayabilir.
* * *
Aslında din dersleri, sanıldığının aksine CHP’nin icadıdır.
1935-1948 arası okullarda din dersi yoktu.
Biraz yaklaşan seçimlerin telaşı, biraz da irticaa karşı dini doğru öğretme kaygısıyla İnönü hükümeti, ilkokul 3. sınıftan itibaren din dersleri koydu.
12 Eylül’de bu derslerin zorunlu hale getirilmesiyle dinin tırmanışına biraz daha ivme kazandırıldı.
“Din” derken elbette “İslam”ı kastediyoruz; bu derslerde dünya dinlerinin, farklı mezheplerin, değişik inançlara saygının öğretilmesini beklemek, milli güvenlik dersinden vicdani ret eğitimi beklemek kadar safdillik olurdu.
Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Alevilerin şikâyeti üzerine din derslerinde Sünni İslam pratikleri öğretildiğini tescilledi ve “dersler çoğulcu, eleştirel, nesnel bir nitelik taşımıyor” dedi.
Bu karardan sonra din dersi kitaplarında bazı tadilatlar yapıldı; ama şikâyetler dinmedi.
* * *
Diyorlar ki:
“Milli güvenlik dersleri, hedeflenen demokratik eğitim ile çelişiyordu.”
Doğru...
Ama ne yazık ki çoğu zaman din dersleri de modern biyoloji eğitimiyle çelişiyor.
Bu müfredat ve onu uygulayan çoğu din hocası, tartışan, sorgulayan, özgür düşünceli, demokrat bireyler yetiştirilmesine mani oluyor.
Hıristiyan ve Musevi çocukların din derslerinden muaf tutulması, ayrımcılığı okullara sokuyor.
Zaten “zorunlu” ifadesi, “Dinde zorlama olmaz” hükmüyle çelişiyor.
Mademki, 12 Eylül’ün izlerini silmeye çalışıyoruz, onun en ünlü eserlerinden “zorunlu din dersleri”ni de silinecek izler listesine katmamız gerekmez mi? ( MILLIYET)
Alıntı ile Cevapla
buena vista kullanıcısına teşekkür edenler
account (29-01-2012), Master (28-01-2012), neron (16-02-2012), Ramo (29-01-2012)
  #710  
Eski 04-02-2012, 21:45
Master - ait Avatar
Master Master bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Bulunduğu Yer: Kalamış
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 6.503/2290
5427 Mesaj ına 23007 Kere teşekkür edildi
Arrow Bağırıp çağıracağına önce bir dinle!!!

Aklıma en son gelecek şeylerden biri, uluslararası siyasetin önemli şahsiyetlerinden biri haline gelmiş olan Türkiye Başbakanı Tayyip Erdoğan’ın dünyaca ünlü Amerikalı yazar Paul Auster ile kıraathane ağzıyla polemiğe tutuşması olabilirdi.
“Türkiye’yi antidemokratik bulduğu için gelmiyormuş. Hapiste yatan gazeteciler yüzünden gelmiyorum. Çin’e de gitmiyorum. Aman! Biz sana çok muhtacız. Gelsen ne olur, gelmesen ne olur. Türkiye irtifa mı kaybeder?.. Bu yazar en son 2010’da İsrail’e gitmiş. Güya İsrail, demokratik, laik, insan hak ve hürriyetlerinin sınırsız olduğu bir ülke. Sen ne cahil adamsın yav. İsrail tam bir din devleti...”
Dil ve üslup bir yana, Başbakan’ın söyledikleri olgusal olarak doğru da değil. Bir kere Paul Auster her şey olabilir ama herhalde ‘cahil’ sıfatı onun üzerine oturmaz. Paul Auster’ın ‘cehaleti’ne örnek olarak gösterilen İsrail’in ‘tam bir din devleti’ olduğu değerlendirmesi yanlış. İsrail bir ‘Yahudi ulus-devleti’dir ama ‘din devleti’ değildir.
İsrail’in kuruluşuyla, kurucu kadrolarıyla, kurucu ideolojisiyle ilgili en ufak bir fikri olanlar, İsrail’in ‘tam bir din devleti’ olmadığını bilirler.
Böyle bir üslup ile ve yanlış bilgilerle konuşarak Paul Auster’ı ‘azarlayan’ bir Başbakan, uluslararası algıda sorduğu sorunun cevabını da üretmiş olur; evet, Türkiye irtifa kaybeder.
Paul Auster altta kalmadı. Onun cevabı edepli bir dille oldu. Uluslararası Yazarlar Birliği’nin (PEN) Türkiye’deki gelişmeleri yakından izlediğini ve bu arada KCK dalgalarından birinde tutuklanan ve KCK ile ilgisiz olduğuna Türkiye’de sözü geçer, aklını yitirmemiş herkesin kefil olacağı yayıncı Ragıp Zarakolu’nun ismini verdi. PEN ve Avrupa’da bugüne dek Türkiye’yi kollamış İsveçli Yeşiller’in de aralarında bulunduğu siyasi çevreler, Ragıp Zarakolu’nun Nobel Barış Ödülü adaylığı için başvuru girişimindeler.
Tayyip Erdoğan döneminde Türkiye ‘kamu diplomasisi’ne önem verdi. Son gelişmeler, ‘kamu diplomasisi’ bakımından tam ters sonuçlar verecek nitelikte. Bir Nobel Barış Ödülü adayı, kamu vicdanının ikna olmadığı gerekçelerle hapiste. Türkiye’nin Başbakanı dünyaca ünlü yazar Paul Auster ile polemikte eşleşiyor. Ve, bu Türkiye, AİHM’de ‘Avrupa mahkûmiyet rekortmeni’.

Hrant Dink konusundaki yanlış
Ve de bir ‘adalet rezaleti’ne dönüşmüş olan Hrant Dink davasının tartışmalı isimlerinden Ramazan Akyürek, tam bu sırada terfi ederek Emniyet Teftiş Kurulu Başkanlığı’na getiriliyor.
Bu arada, Uludere’nin yaraları kanıyor. Hükümet üyeleri devlet eliyle işlenmiş ve hükümetin bir ‘özür dilemeyi’ çok gördüğü Robosti’ye gidemez durumdalar.
Türkiye’nin ‘demokrasi’, ‘insan hakları’ ve ‘adalet’ sicilinin bir hayli bozulduğu gerçek ve bu sicil bozukluğu Avrupa’da kayıtları şişirmeye başladı. ABD’nin realpolitik gerekçeleriyle bugün Türkiye’ye yaktığı ‘yeşil ışık’ bir konjonktür değişikliğinde kolaylıkla değişir ve Türkiye’nin mevcut ‘demokrasi açığı’ sayesinde bu hükümetin baş ağrısından öteye bir ‘migren’e hızla dönüşür.
‘Yanlış’ın nerede yapıldığını, ‘doğru’ için neler yapılması gerektiğini işaret etmekten bıktık usandık. Hükümetin bizim gibileri salladığı yok; bari devletin en önemli mevkilerinde görev yapmış ve deneyimlerini süzerek bugünlerde bir ‘akil adam’ konumuna gelmiş Cevat Öneş’e kulak versinler. Cevat Öneş, Hrant Dink cinayeti davası, 1915 ve PKK, Kürt sorunu gibi konularda önceki gün yayımlanan Agos gazetesindeki söyleşisinde ‘tarihi önemde’ şeyler söylüyor:
“Bu cinayet, Türkiye tarihinde çok önemli bir noktayı işaret ediyor. Hrant Dink’in Türkiye’ye ve dünyaya bakış açısı, Türkiye’deki değişimi ve yeni paradigmayı temsil ediyordu. Hrant Dink değişimin sembolüydü. Onu öldüren yapı, bu değişimin karşısında yer alan, bu değişime engel olmaya çalışan eski paradigmayı temsil ediyor... Bu cinayet yargıya havale edilerek çözülemez. Yargı kendi tarihsel birikimi ve kendi kırılganlığı içinde sonuca ulaşmaya çalışıyor ama yargının kendi yapısal sorunları çok fazla.
Siyasi iktidarın ve hatta Meclis’teki muhalefet partilerinin desteği olmadan bu dava sonuca ulaşamaz. Bu süreçte, emniyet, İçişleri bürokrasisi, MİT gibi kurumlar da kendi içine bakmalı ve kendi içini temizlemeli. Aynı süreç Ergenekon davası için de geçerli...”
Siyasi iktidarın kendi ayağına ateş açmaya başlamasının ardında, Kürt sorununa ilişkin PKK’yı işaret ederek tekrarlanan ‘güvenlik öncelikli’ politikalar geliyor. ‘Güvenlik öncelikli’ yaklaşım, Türkiye’yi, özellikle demokratik ortamı her zaman zehirledi ve zehirlemeye devam ediyor.

Kürt sorunundaki yanlış
Cevat Öneş, Agos söyleşisinde “Kürt sorunu konusunda hükümette ‘PKK eşittir Ergenekon’ anlayışı egemen. ‘PKK’yı tasfiye etmeden reform olmaz’ görüşünü iktidar partisi milletvekillerinin ağzından da sık sık duyuyoruz. Bu anlayış, çözümü zorlaştırmıyor mu?” sorusuna şu cevabı veriyor; not edin:
“Bu değerlendirmeyi çok tehlikeli ve riskli buluyorum. Bu bakış, Türkiye tarihini ve Kürt sorununda gelişen süreci hiç okuyamayan bir yaklaşım içeriyor... Şunu unutmayalım ki Türk demokrasisinin eksikleri yüzünden Kürt sorunu bu hale geldi. Önemli olan PKK’nın dayandığı kitlelerin karşısına onların demokratik taleplerini karşılayan kapsamlı bir reformla çıkabilmektir. PKK’nın silah bırakmasını önce PKK’yı destekleyen kitlelerin istemesi gerekiyor. ‘Önce PKK’yı bitirelim’ anlayışı tarihten hiç ders almamış bir yaklaşımı ifade ediyor...
PKK hareketi bugün milyonlarca Kürt’ün desteğini alan sosyolojik bir tabana oturuyor. Daha önce pek çok Genelkurmay başkanının da ifade ettiği gibi ‘dağdaki beş bin adam’ defalarca yok olma noktasına geldi ama onların yerini yeni ‘beş bin adam’ alıverdi. Ki o dönemlerde kitle desteği bu boyutta da değildi. Ortadoğu’da İran ve Suriye ekseninde gelişen yeni çatışma ihtimallerini göz önünde tutarsak Türkiye’nin acilen Kürt sorununda adımlar atması gerektiğini görüyoruz...”
Aylardır anlatmaya çalıştığımızın çarpıcı bir özeti. Cevat Öneş’in daha birçok önemli değerlendirmesi var Agos söyleşisinde.
Siyasi iktidar, taşı ayağına düşürmek istemiyorsa ikide bir onu bunu azarlama huyundan vazgeçmeli, her dakika onunla bununla düzeysiz polemik yapmayı bırakmalı ve bugüne dek ‘doğruları’nı desteklemiş olanların ‘yanlışları’na ilişkin söylediklerini dinlemeli, kulak vermeli, üzerinde düşünmeli.Cengiz Çandar


Minik Fark : '' Yola Devam ''
__________________
''Gelişmekte olan bir ülke enflasyonu düşürebilir.. Yolsuzlukları azaltabilir.. Bütçelerde kısıntıya gidebilir.. Özelleştirme yapabilir..Ama yine de zenginleşemeyebilir! Çünkü bilgi değil,yalnızca mal üretiyordur." Juan Enriquez
Alıntı ile Cevapla
Master kullanıcısına teşekkür edenler
neron (16-02-2012), Ramo (05-02-2012)
Cevapla


Konuyu Toplam 1 üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Konu Seçenekleri Bu Konuda Ara
Bu Konuda Ara:

Gelişmiş arama yap
Modları Göster

Yetkileriniz
Yeni konu açabilirsinizdeğil
Yanıt gönderebilirsiniz değil
Eklenti gönderebilirsiniz değil
Mesaj düzenleyebilirsiniz değil

Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodları Kapalı
Gitmek istediğiniz klasörü seçiniz


Bütün Zaman Ayarları WEZ +2 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 14:37 .


Telif Hakları vBulletin v3.5.4 © 2000-2024, ve
Jelsoft Enterprises Ltd.'e Aittir.
Tercüme ve Tasarım : Arka & Bahce