Strict Standards: Declaration of vB_Database_MySQLi::db_connect() should be compatible with vB_Database::db_connect($servername, $port, $username, $password, $usepconnect) in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 1095

Strict Standards: Declaration of vB_Database_MySQLi::select_db_wrapper() should be compatible with vB_Database::select_db_wrapper($database = '', $link = NULL) in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 1095

Deprecated: Non-static method vB_Shutdown::init() should not be called statically, assuming $this from incompatible context in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 2294
Medya Yorumları - Sayfa 69 - Arka BahÇe Forumu
Arka BahÇe Forumu  

Geri Dön   Arka BahÇe Forumu > Nadas Alanı > Dünya Hali > iç-dış politika
Kullanıcı ismi
Şifreniz
Kayıt ol SSS Üye Listesi Takvim Arama Bugünkü Mesajlar Bütün Forumları okunmuş kabul et


Konu Bilgileri
Konu Başlığı
Medya Yorumları
Konudaki Cevap Sayısı
741
Şuan Bu Konuyu Görüntüleyenler
 
Görüntülenme Sayısı
443077

Cevapla
 
Konu Seçenekleri Bu Konuda Ara Modları Göster
  #681  
Eski 04-09-2011, 13:47
Master - ait Avatar
Master Master bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Bulunduğu Yer: Kalamış
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 6.503/2290
5427 Mesaj ına 23007 Kere teşekkür edildi
Arrow Gezgin Düşünür..

http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/bar...zmeye-mi-geldi

Minik Not : Geleceği önemsiyorsanız ara ara okunmasında ciddi fayda var...
__________________
''Gelişmekte olan bir ülke enflasyonu düşürebilir.. Yolsuzlukları azaltabilir.. Bütçelerde kısıntıya gidebilir.. Özelleştirme yapabilir..Ama yine de zenginleşemeyebilir! Çünkü bilgi değil,yalnızca mal üretiyordur." Juan Enriquez
Alıntı ile Cevapla
Master kullanıcısına teşekkür edenler
account (04-09-2011), buena vista (05-09-2011), PINAR (09-09-2011)
  #682  
Eski 21-09-2011, 02:10
LAZIO LAZIO bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Jan 2009
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 111/62
83 Mesaj ına 243 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Ölüsü olan üç gün ağlar, Karısı olan her gün ağlar

Durduk yere bu deve dişi gibi lafı niye mi ettim.. Hükümet adamlarının yazdığı “resmi telefat raporuna” bakarak.. O raporda Atatürkümüz’ün millete hediye ettiği Latin harfleri ile koca koca yazılı: “Erkeğin başını karısı yiyor..”

Niyetim, nisa taifesine bulaşıp şu mübarek Ramazan gününde onların hayır duasını(!) almak değil..

Bilimi konuşturuyoruz.. Nüfusa bağlı demografik sonuçlar.. Sosyal mosyal ama bu da bir bilim işte..

Sonuçlar, dirinin hesabını tuttukları gibi ölünün de hesabını tutan hükümet adamların gayreti sayesinde ortaya çıktı..

“Bizim memlekette evli erkek karısından on yıl önce ölüyor..”

Ortalaması bu..

Lafı tersine çevirirsek “Kadın kısmı ortalama olarak kocalarından on yıl daha fazla yaşıyor..”

Batı’da böyle on yıllık fark yaratan, geniş aralıklı bir hayat ortalaması yok.. Bizde var.. Demek ki bizim kadınlar daha kıyıcı..


***


Laf beyliktir ama tekrarlamakta mahzur yok..

Kadının hayatı evlendiği gün başlar, erkeğinki de nikâh masasında biter..

Ondan sonrası besbelli “bitkisel hayat” gibi bir şey..

Nikâh defterine imza atıp da zamanı geriye doğru saydırmaya başladın mı bileceksin ki kurtuluşun olmayacak..

Kadın teknik olarak “başının etini yemekten” başlayıp, bütün vücut hücrelerinin birer birer hakkından gelecek.. Çareyi öte dünyaya firar etmekte bulacaksın..

“Yok daha neler.. Benim karım öyle değildir..” demeyin.. Başınıza geleceğin farkına bile varmazsınız..

Gerçi bazı belirtileri vardır ama erkek kısmısı nedense bunu hep hafife alır..

ERKEN TEŞHİS

Evli bir kadın, kocasını başkalarının yanında eleştirmeye başladı mı bilin ki süreç de işlemeye başlamıştır..

En hafifinden bir eleştiri “Bizimki çok yumuşak başlı.. Hakkını hiç aramaz..” türünden bir laf sokma mesela..

Başlangıçta dozlar hep küçüktür..

“Alışveriş yapmayı bilmez ki.. İlk gördüğünü alır..”

“Bir gün de çocuklarla o ilgilense..”

“Anasının ağzının içine bakar..”

Erkeğin bünyesi bu laf sokmalara bağışıklık kazandıkça kadının verdiği doz artar..

Evliliklerde “Senin için saçımı süpürge ettim..” lafına gelindiğinde bilin ki o lafın muhatabı olan erkek, erken gidicidir..

Evlilik ilişkisinde erkek de kavga eder.. O da ağzına geleni söyler.. Lakin erkeğin kavga anındaki saldırıları Kandil Dağları’na yapılan hava hücumları gibidir..

Arka arkaya beş on sorti, ondan sonra hız kesilir..

Kadının saldırısı ise düşük yoğunlukta ve süreklidir.. Şiddet içermeyen ama insanın içine koyan beş on cümleyi her gün erkeğin bünyesine verir..

Tahribat belli olmasa da her küçük saldırıda erkek binlerce vücut hücresi kaybeder..

Orta yaşlarda günlük hücre kaybı ortalama yüz eli bin ise kadının sistemli saldırıları sayesinde bu günde iki yüz elli bin ortalamaya çıkar..

Nüfus istatistiklerimize yansıyan “on yıllık hayat farkını” ortaya çıkaran da bu aşırı hücre kaybıdır..


***


Televizyonlardaki evlilik programlarını izleyin..

Elli, altmış yaş aralığındaki kadınların çoğu kocalarını öbür tarafa teslim edip gelmişler..

Aynı yaş aralığında olup da eş arayan erkeklerin çoğu boşandıkları için oradalar..

Hâlâ evlenmek için programdan programa gezinmeleri ise bir önceki nikâhlarında bünyelerine giren “evlilik virüsünün” etkisinden..

Erkeğin erken yolcu olmasına sebep olan bu virüsün diğer yan etkisi de erkeği sersemletmesi.. Veya mevcut sersemliğini ikiye katlaması..

Erkeğin zaman zaman kendini mutlu sanması da bu sebeptendir.. Demek ki bu virüs kafa da yapıyor..

ŞARTIMIZ VAR..

Evlilikte tartışma kaçınılmazdır..

Erkek sersem gibi bu tartışmalara dalarsa, bünyesindeki hücre kaybı daha çok olur.. Burada haklı olup olmamak önemli değildir..

İşin doğrusu şudur:

Erkek hatalıysa, lafı gevelemeden bunu itiraf etmelidir.. kadın hatalıysa erkek susmalıdır..

Bunu söylemekten dilimde tüy bitti ama tekrarında fayda var..

Evlilik ilişkisinde kadın tavuk ise erkek solucan kapasitesindedir.. Tavukla tartışan solucan hep kaybeder.. İyisi mi susup, ömrü uzatmaya bakmalı..

Şimdiii.. Kadınla yaşamayı seçen erkek için hiç mi umut yok, diye soracaksınız..

Erkek kısmısının “gönüllü hayat koçu” olarak söyleyeyim, var.. Ama şarta bağlı..

O şartları da Çin’de yaşayan bir bilge kişi belirlemiş.. Çinli bilge kişi evlenmeye niyetlenen erkeğe beş önemli tavsiyede bulunuyor..

“Bulacağın kadın hem evde marifetli olsun hem de sana kendi işinde yardım edebilsin.. Aynı zamanda kendisi de zengin olsun..”

(Tövbe estağfurullah.. Sövdürecek beni..)

“Bulacağın kadın esprili, şakacı, gülmeyi ve güldürmeyi bilen biri olsun..”

(Konservatuarların çevresindeki kafelere dadan mı demek istiyor acaba?)

“Bulacağın kadın güvenilir olmalı ve yalan söylememeli..”

(İyi de evlenmeden önce nasıl test edeceksin?)

“Bulacağın kadın yatakta da iyi olmalı.. Bunu sevmeli..”

(Bu da bir çeşit piyango.. Geldik en önemli şarta..)

“Bulacağın bu dört kadın birbirini tanımamalı..”

(Oley be!)

Ne öğrendik şu anada kadar?

Biiir.. Ya doğru seçimler yapıp, seçtiğin kadınları yüz yüze getirmeyeceksin..

İkiii.. İmkânsızlıktan veya yeteneksizlikten tek seçenekte kalmışsan, tartışmayacaksın..


***


Erkeğin kadınla tartışma kapasitesi sınırlı olduğundan bu tür zorlamalar aşırı hücre kaybına sebep olur.. Kadında ise bu yetenek sınırsızdır..

Çünkü kadının kasnak (basen) dediğimiz nahiyesi erkeğinkinden daha yağlıdır.. Burada “Steatopoji” dedikleri kıç yağı bulunur..

Aynı yağ devenin hörgücünde de vardır.. Deve bu sayede on dokuz gün su içmeden çölde yürüyebilir..

Kadın da o yağ sayesinde çıkan bir kavgayı, hiç yorulmadan, o yağdan beslenerek günlerce sürdürebilir..

Anladınız mı şimdi?

Haaa! “Benim popom da fena değildir.. Kavgadan, tartışmadan kaçmam..” diyorsanız o başka..

Dötüne güvenen borazancıbaşı demişler..

S.Duman
Alıntı ile Cevapla
LAZIO kullanıcısına teşekkür edenler
hazan (21-09-2011), janus (21-09-2011), Master (21-09-2011), neron (25-09-2011)
  #683  
Eski 28-10-2011, 08:17
AnnE - ait Avatar
AnnE AnnE bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Bulunduğu Yer: Suriçi
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 606/518
314 Mesaj ına 5527 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Libya enkazı

Mustafa Mutlu-VATAN

Devletler; bu tür toplumsal felaketlerde meydana gelen yarayı sarma yöntemlerine göre üçe ayrılır:

Sosyal devlet: Tüm zararı üstlenir. Bütçeden aktardığı parayla ya da ilgili kamu kuruluşları aracılığıyla felakete uğramış yurttaşların barınma, beslenme, giyinme, sağlık, eğitim gibi tüm ihtiyaçlarını karşılar.

Kapitalist devlet: Bu tür felaketlerde sadece arama-kurtarma ve ilk yardım hizmetlerinin ulaşmasını sağlar. Gerisi, vatandaşların afetlerden önce yaptırmış oldukları “sigorta”lara kalır... Burada yük, vatandaşların kendi omuzlarındadır. Çünkü bu sistemin geliştiği ülkelerde; vatandaşların sigorta primlerine bütçelerinden ayırdığı para yüzde 25’leri bulur.

Cemaat devlet

Bu tür devletler, afetler karşısında elini cebine atmaktansa, toplumsal dayanışmayı, yardımlaşmayı teşvik eder... Üç beş kuruşa kolayca çözebileceği sorunlar için bile, vatandaşların devreye girmesini ister... Elbette hastaneleriyle, çadır kentleriyle, bakanlarıyla, bürokratlarıyla afet yerinde olur ama... Afetzedelerin ihtiyaçlarının giderilmesi, vicdan sahibi diğer vatandaşların devreye girmesine bağlıdır.


***


Gelelim bizdeki sisteme...

Devlet; Körfez Depremi’nden sonra iki önemli adım attı...

Birincisi; DSP-MHP-Anavatan hükümetinin projesiydi ve“sosyal devlet” olmaya yönelik bir adımdı. Özel İletişim Vergisi diye bir şey uyduruldu ve bu verginin sadece iki yıl alınacağı açıklandı. Ancak, AKP hükümetleri bu vergiyi kaldırmadı, 12 yılda yaklaşık 30 milyar lira toplandı. Bu para, bütçe açıklarını yamamakta kullanıldı!

İkinci adım ise tamamen AKP’nin projesiydi: “Kapitalist” sitemlerdeki sigorta yöntemi tercih edildi ve devletin bir daha depremzedelere konut yapma gibi ağır mali yük getiren projeleri üstlenmeyeceği ilan edilerek, Zorunlu Deprem Sigortası’na geçildi.

“Sosyal devlet” hayata geçirilmedi, çünkü deprem için toplanan Özel İletişim Vergisi çarçur edildi...

Kapitalist sistem hayata geçirilemedi; çünkü zorunlu kılınmasına rağmen Deprem Sigortası yaptıranların oranı ülke genelinde yüzde 25’lerde, Van’da yüzde 9’da kaldı.

Böyle olunca da yük yine, “yüksek vicdan sahibi” Türk halkının omuzlarına bindi.

Yani; “cemaat devlet sistemi” devreye girdi ve depremzedeler için “duygu sömürüsü senaryosu” sahneye konuldu.

Başbakan da bu tür yardım kampanyalarına bizzat destek olarak, “cemaat devleti”nin koordinatörlüğünü üstlendi.


***


Peki; Türkiye Cumhuriyeti, gerçekten bu tür kampanyalardan toplanacak paralara muhtaç mı?

Elbette değil... Bizzat ekonomiyi yönetenlerin ve Başbakan’ın yaptığı açıklamalara göre dünyanın en gelişmiş 20 ekonomisi arasındayız!

Devlet istese, depremin yarasını kimseye muhtaç olmadan sarabilir...


***


Eğer, “Uydurma Mustafa Mutlu, yok böyle bir para” diyorsanız; hemen bir örnek vereyim:

Sadece Kaddafi’yi devirmek için ayaklanan Libya’daki şeriatçılara önce 300 milyon dolar, Kaddafi’nin linç edilmesinden sonra bir 80 milyon dolar daha verdik.

Hatta bu paranın 10 milyon dolarını, bavula koyarak bizzat Dışişleri Bakanı götürüp teslim etti.

Yani kendi depremzedesi için televizyonlarda yardım kampanyaları düzenleten ve 127 milyon lira toplatan devlet; bunun daha fazlasını bir çırpıda, başka bir ülkenin rejimini değiştirmek için harcadı!


***


Sakın yanlış anlaşılmasın; Van’daki kardeşlerimizin yaralarını elbette saracağız ve bunun için canımızı dişimize takacağız...

Ama bilin ki... Doğru olan bu değil!

Doğru olan; cemaat devlet anlayışından bir an önce kurtulmak!
Alıntı ile Cevapla
AnnE kullanıcısına teşekkür edenler
account (28-10-2011), Master (28-10-2011), neron (12-11-2011), Ramo (17-11-2011)
  #684  
Eski 17-11-2011, 14:39
Master - ait Avatar
Master Master bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Bulunduğu Yer: Kalamış
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 6.503/2290
5427 Mesaj ına 23007 Kere teşekkür edildi
Arrow Can Dündar

Kusura bakmayın beyler!
Mademki “istediğiniz kadar düşünce adamı, medya mensubu olun...” diye lafa girip özgürlüklere sınır çeken bir Başbakan var,
...ve mademki artık “25 kuruşa simit yok”...
...o halde bize, giderek daraltılan o sınırları genişletmek ve çok pahalı hale gelen hürriyet simidini 25 kuruşa çekmek için mücadele etmek düşer.
* * *
Buyrun “sınırlı özgürlük” dayatmasına ilk cevap:
“Hapisteki Yazarlar Günü”nde, hapisteki yazar arkadaşımız Ahmet Şık’ın basılmadan toplatılan kitabı “Dokunan Yanar”, 22 Kasım’daki ilk duruşması öncesi, 127 yazarın ortak imzasıyla yayımlandı.
Farklı görüşten isimler, yasaklara karşı ifade özgürlüğünü savunmada nihayet yan yanayız...
* * *
İki hafta sonra da meslektaşım, komşum Mustafa Balbay, hapiste 1000 günü devirecek.
“1000 gün tutukluluk”, kaç kuruşluk simide denk gelir ki?
Üstelik bugün “sınırlı özgürlük”ü savunan, “özgürlüğün de sınırı var” diye şiir okumaktan hapse atılmış bir Başbakan...
Bir şair anısı anlatayım bari:
Balbay’ın defterini inceleyen polis, onun Sabih Kanadoğlu ile görüşmesinden şu notu bulmuş:
“Yargı bir felaket... Hani diyor ya Özdemir Asaf, ‘Bütün renkler aynı hızla kirlendi, birinciliği beyaza verdiler’; biz beyazız, kirlenmememiz lazım.”
Bunu okuyan savcı soruyor Balbay’a:
“Sabih Kanadoğlu, Özdemir Asaf isimli şahıslar kimlerdir?
Bu şahıslarla irtibatınız hakkında bilgi veriniz.”
* * *
Bugün hapisteki bir başka yazarın, Bilim ve Gelecek dergisinin editörü Osman Baha Okar’ın duruşması var.
“Adı var kendi yok Devrimci Karargâh örgütü”ne üyelikle suçlanan Okar, 14 aydır Tekirdağ F tipi cezaevinde...
Bir PKK itirafçısı, baktığı fotoğraftan kendisini Kuzey Irak’taki 15-20 kişilik grubun içinde gördüğünü söylemiş.
Okar’ın 2004-2008 arası Kuzey Irak’taki bir PKK kampında eğitim aldığı iddia ediliyor.
Okar ise “Hayatım boyunca Ankara’nın doğusuna geçmedim” diyor. Kanıt olarak da o yıllar arasında İstanbul’daki çalışma belgelerini, kira kontratlarını, fotoğraflarını, tanıklarını sunuyor.
Ama bir korku filmi bu; içine düştün mü yalan yanlış kanıtlarla kendini bambaşka bir geçmişin içinde bulabiliyorsun.
“Okar’ın Ergenekon bağlantısı” diye sunulan isim, 2000’de ölen Fransızca öğretmeni çıkmış.
Hele bir takip tutanağı var; tam Aziz Nesin’lik...
Diyor ki:
“Saat 15.15: Hedef şahıs, işyerinden çıktı.
15.20: Hedef şahıs, Moda Caddesi’ndeki nalbura girdi.
15.40: Hedef şahıs nalburdan elinde siyah poşetle çıkıp işyerine döndü.
18.30: Başka gelişme olmayınca çalışmaya son verildi.”
Eee? Suçu ne? Ne aldı nalburdan?
Cevabı yok.
2011 Türkiye’si ilerde bunlarla anlatılacak işte...
* * *
Baha Okar’ı tanımasam da, ancak ecelle çıkılabilen o zindanda, tanıdığım gazeteci-yazarlar da var.
“Hapisteki yazarlar günü” vesilesiyle (hasım-hısım ayırmaksızın) o meslektaşlarıma selam ederim.
Kusura bakmayın beyler!
Siz istediğiniz kadar siyasetçi, bakan, Başbakan vs. olun, biz düşünenlerin, gazetecilerin, yazarların “25 kuruşluk” ifade hürriyetini ve tutuksuz yargılanma hakkını savunmaktan vazgeçmeyeceğiz.
__________________
''Gelişmekte olan bir ülke enflasyonu düşürebilir.. Yolsuzlukları azaltabilir.. Bütçelerde kısıntıya gidebilir.. Özelleştirme yapabilir..Ama yine de zenginleşemeyebilir! Çünkü bilgi değil,yalnızca mal üretiyordur." Juan Enriquez
Alıntı ile Cevapla
Master kullanıcısına teşekkür edenler
buena vista (19-11-2011), neron (20-11-2011), Ramo (17-11-2011)
  #685  
Eski 19-11-2011, 16:44
Master - ait Avatar
Master Master bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Bulunduğu Yer: Kalamış
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 6.503/2290
5427 Mesaj ına 23007 Kere teşekkür edildi
Arrow Denişmez ağam denişmez....

CHP Tunceli (Dersim) milletvekili Hüseyin Aygün partisini karıştırdı.
Şöyle demişti:
“- n Dersim katliamının sorumlusu devlettir.
- Katliamın yapıldığı tarihte tek parti iktidarı vardı, CHP iktidardı.
- Atatürk’ün bu olaydan haberdar olmaması imkânsızdır.”
Dersim felaketinin bir “askeri operasyon olduğu” sır değil, herkesin bildiği tarihi gerçek.
O yıllarda CHP’nin tek parti iktidarı olduğu da bir “keşif” değil.
Atatürk ile ilgili satırlara gelince...
Orada kırmızı ışık yanar.
Atatürk ve Dersim ilişkisini, Ata’nın hayatını Dersim’in güçlü isimlerinden Haydar Ağa’nın kurtarması ile başlayarak yansıtıyorum:
.......................
Atatürk’ün kurduğu CHP’den Alevileri koparmak için bir planın sayfaları beklenenden önce açıldı.
Onur Öymen’in amacını aşan sözleri istismar edilerek, senaryonun uygulanmasında takvim yaprakları öne kaydırıldı.
Oysa acısı büyük olan Dersim olayları bağlamında farklı gerçekler de var.
Örneğin...
Atatürk’ün Dersim’e olan özel yakınlığı ve sevgisi...
Anlatayım...
Erzurum Kongresi sonrası Mustafa Kemal Sivas’a geçecektir.
Sarayın emriyle Elazığ Valisi Galip Bey, Dersim’in en güçlü isimlerinden Haydar Ağa’yı çağırır. Ona yüklüce bir para verir. Görevi, Mustafa Kemal’i pusuya düşürmek ve öldürmektir.
Vali Galip Bey bu görevi verirken yanında bugünlerin de güçlü politik isimlerinden birinin dedesi vardır.
Mustafa Kemal yola çıkar, “Kutu Deresi” mevkiinde otomobili Haydar Ağa ve silahlı adamları tarafından çevrilir.
Mustafa Kemal, vakur bakışlarla onları süzer ve “Kastınız beni öldürmek mi?” mealinde bir soru sorar.
Haydar Ağa, “Hayır paşam, bunu vermektir, mücadeleniz için lazım olur” diye yanıtlar ve Elazığ Valisi Galip Bey’den aldığı yüklüce parayı sunar.
Mustafa Kemal duygulanır.
Teşekkür eder.
“Ağa Ankara’ya gel.”
Ankara sürecinde Mustafa Kemal, Haydar Ağa’yı Ankara’ya davet eder ve Dersim Mebusu olmasını ister.
Haydar Ağa, teşekkür eder ama öneriye şöyle cevap verir:
“Biz buranın toprağına, dağına, çiçeğine, kuşuna alışmışız. Ankara’da yaşamam zor ama sana kardeşim Diyap’ı göndereyim. Kabul edersen, Dersim Mebusu o olsun.”
Ve böylece Diyap Ağa, Dersim Mebusu olur.
Atatürk, Diyap Ağa’ya daima özen ve ilgi gösterir.
Üstü açık Mercedes makam otomobilinde Mustafa Kemal Atatürk’ün yanındaki o ak sakallı heybetli adam, Diyap Ağa’dır.

ATA, DERSİM’E GÜVENİRDİ
Mustafa Kemal, yakın çevresinde 6-7 Dersim kökenliyi mutlaka bulundururdu.
Diyap Ağa, Mehmet Bey, Binbaşı Hasan Hayri Bey (sınıf arkadaşı olan Hasan Hayri Bey’in Atatürk’ü çok üzen dramını aşağıdaki satırlarda yansıtacağım) Girnevikli Hüseyin Ağa...
Bektaşi babası olan Albay Ragıp Bey ve gene Bektaşi babası olan Doçent Bedri Noyan ise Atatürk’ün özel doktorlarıydı.
Oda hizmetlisi Bektaş Çavuş da (Mustafa Timisi’nin kayınpederiydi) Aleviydi.
Aleviler ve Dersimliler Atatürk’ü severlerdi.
Duvarlardaki Hazreti Ali’nin resimlerinin yanında Atatürk fotoğrafı da asılı olurdu.
Atatürk’ün emriyle Dersim’e köprüler kurulmuş, yollar açılmış, okullar yapılmıştır.
Hepimizin yüreğinde acısı olan Dersim olaylarına gelince...
Dersim ve dolaylarında toprak azdır.
Hatta Atatürk bu nedenle Dersimlilere daha fazla toprak olanaklarının yaratılması emrini de vermiştir.
Ancak...
Dersim’den, civardaki iller ve özellikle Erzincan’dan şikâyetler vardır.
O civar vilayetlerin milletvekillerinden “Dersim’den gelip hayvanlarımızı alıyorlar. Bunları devlet tedip etsin” gibi öneriler gelmektedir.
İsmet İnönü ve Mareşal Fevzi Çakmak, Dersim coğrafyasında düzenin sağlanması işini üstlenir.
Onlar da harekât için Şükrü Paşa’yı görevlendirir.
Ve ne yazık ki, hepimizin yüreklerini dağlayan çok acı bir silahlı operasyon yapılır.
Bugün hâlâ izleri derin olan bir dramdır Dersim halkının maruz kaldıkları...
Araştırmalardan ve birinci ve ikinci nesil ağızlardan dinlediğim kadarıyla, Atatürk’ün “amacını çok aşan” ve “çocukları, kadınları da kapsayan ölümlerden bilgisi yoktur.”
O kadar ki...
Sonunda güvenilir biri tarafından “Paşam, sizin çok sevdikleriniz, yakın bulduklarınız idam ediliyor” diye bir uyarı alır.
Gerçekten 3 önemli isim için idam sehpaları kurulmuştur.
Bunlardan biri, sınıf arkadaşı Binbaşı Hasan Hayri Bey’dir.
Diğeri Kâreli Mehmet Bey’dir.
3’üncüsü ise Hz. Muhammed soyundan bir Alevi dedesidir.
Atatürk, “Derhal durdurulsun” emrini verir.
Ama... Ne yazık ki çok geç...
Hasan Hayri Bey ve Kâreli Mehmet Bey infaz edilmişlerdir bile... İlginç bir ayrıntı var.
Önce Peygamber soyundan Alevi dedesi idam edilecektir ama Hasan Hayri Bey, “Ben senin idamını görmeye dayanamam. Önce beni assınlar. Sen duamı yap” demiştir.
Kâreli Mehmet Bey de aynı isteği tekrarlamıştır.
Atatürk’ün “durdurulsun” talimatı geldiğinde sadece Alevi dedesi henüz asılmamıştır. Böylece hayatta kalmıştır. Onun adını şimdilik anmayalım.
Kimseyi rahatsız etmemek için kimliğini yazmıyorum.
Onun kanını taşıyanlar tarafından adı ve nefesi en güzel şekilde sürdürülüyor.
.........................
İşte Atatürk ve Dersim ilişkilerinden gerçeği yansıtan anılar.
........................
Yukarıdaki satırları geçen yıl bu ay yazmıştım.
Tunceli milletvekili Aygün’ün söylemiyle Dersim olayının yine gündeme taşınması üzerine bir kez daha yayımlanması faydalı olur diye düşündüm.

Güneri Cıvaoğlu
__________________
''Gelişmekte olan bir ülke enflasyonu düşürebilir.. Yolsuzlukları azaltabilir.. Bütçelerde kısıntıya gidebilir.. Özelleştirme yapabilir..Ama yine de zenginleşemeyebilir! Çünkü bilgi değil,yalnızca mal üretiyordur." Juan Enriquez
Alıntı ile Cevapla
Master kullanıcısına teşekkür edenler
buena vista (19-11-2011), dentist (19-11-2011), neron (20-11-2011), Ramo (24-11-2011)
  #686  
Eski 20-11-2011, 23:55
LAZIO LAZIO bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Jan 2009
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 111/62
83 Mesaj ına 243 Kere teşekkür edildi
Tanımlı

Başbakan Erdoğan’ın Arap Baharı ardından “ülkesini bölgesel güce dönüştüren lider” nitelemesiyle TIME’a kapak olduğu günlerde CHP’de “Dersim isyanı” yaşanıyor olması ilginçtir.
Atatürk’ün manevi kızı, ilk kadın pilot Sabiha Gökçen’in “Atatürk’ün İzinde Bir Ömür Böyle Geçti” kitabında Dersim anıları da yer alıyor. Gökçen’in anılarını Oktay Verel kaleme almış, Türk Hava Kurumu (1981) yayımlamış.
Kitabın 417. sayfasından itibaren Sabiha Gökçen’in Eskişehir Hava Okulu’ndaki pilotluk eğitimi ve katıldığı askeri manevraları yakından izleyen Atatürk’le ilgili bölümler ve fotoğraflara yer verilmiş. Bunların 7,8 adedi Dersim’e hareket öncesi çekilmiş kareler.
En çarpıcı olanı “Dersim’e uçan uçakların ardından”, Atatürk’ü gökyüzüne bakarken gösteren fotoğraf. Resim altını Sabiha Gökçen yazmış:
“Bu benim çok sevdiğim, bana göre de çok anlamlı olan bir fotoğraftır. Bizim filo Dersim’e hareket ettikten sonra Atatürk yanındakilerle birlikte büyük boşlukta bizi kaybolana kadar izlemiş sonra dudaklarından biraz üzgün, biraz kırgın şu kelimeler dökülmüş: ‘Ulusal Kurtuluş savaşını bu millet el ele gerçekleştirmişti. Şimdi bu birliği bölmek, bozmak, barışa kan bulaştırmak istiyorlar. Yazık... Çok yazık.”
Bir başka fotoğrafa “Harekâttan birkaç dakika önce” notu düşülmüş:
“Dersim’e uçuyordum. Asker arkadaşlarımla, meslektaşlarımla birlikte isyancıları susturmak görevini almıştım. Atatürk’ün bana verdiği silah da üzerimdeydi. Ulusum için ilk kez büyük bir işe gidiyordum. Makbule Atadan hanımefendi, ‘Korkuyor musun?‘ diye sordu. Güldüm: ‘Bölgeye barışı sağlamak için gidiyorum. Korkan insanın barış için savaş vermesi mümkün mü?’”
Ve “Makineli tüfek kontrolü” yapılıyor:
“Ne olur ne olmaz diye bir de makineli tüfek kontrolü yapıyor, silahı yağlıyor, mermileri sayıyor, herhangi bir taarruza uğradığımızda ne yapacağımızı birbirimize anlatıyorduk. Ben Atatürk’ten aldığım direktif üzerine, şayet uçağımız düşecek olursa derhal silaha sarılacak ve asla asilerin eline sağ olarak geçmeyecektim! Önce onlarla dövüşecek sonra da son kurşunu kendi beynime sıkacaktım.”
Sabiha Gökçen Atatürk’ün Dersim’le ilgili duygularını, hüznünü şöyle anlatıyor:
“Hiç beklemediği, hiç istemediği bir şey olmuştu, Atatürk’ün. 1937 yılında ülkeyi bölmek isteyenler Dersim’i seçmişlerdi. Oysa burada namuslu, ülkeye bağlı insanlarımız yaşıyordu. Bir avuç maceraperest halkı kışkırtıyor onlara asla yerine getiremeyecekleri vaatlerde bulunuyorlardı. Çoğu kanmıyor, inanmıyor ama içlerinde az da olsa silaha sarılan vardı. Türkiye huzura, barışa muhtaçtı. Atatürk bu meselenin bitmesini huzur ve kardeşliğin yeniden tesisini emretti. Bu nedenle uçaklarımız da ben de Dersim harekâtını olduğu yerde bitirmek, bu yangını söndürmek üzere göreve koştuk.”
Dersim gerçeğiyle yüzleşmek isteyenler için Gökçen’in anıları iyi bir kaynak.

Derya Sazak
Alıntı ile Cevapla
LAZIO kullanıcısına teşekkür edenler
aepocexaiheri (21-09-2020), aocgeozamu (20-09-2020), duononoku (21-09-2020), odosesolefomi (21-09-2020), PINAR (21-11-2011), uqdorevotutin (27-09-2020)
  #687  
Eski 22-11-2011, 07:56
Master - ait Avatar
Master Master bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Bulunduğu Yer: Kalamış
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 6.503/2290
5427 Mesaj ına 23007 Kere teşekkür edildi
Arrow Dersim’iz Atatürk’ü tekmelemek Bekir Çoşkun

Dün de havaalanının tabelasından “Sabiha Gökçen” adının çıkartılmasını istediler...

Yeni adı şöyle olsun:

“Derviş Mehmet Havaalanı...”

Dedelerinin adıdır ne de olsa...

*

Türkiye örtülü faşizmin hukuksuzluğunda debelenirken “Dersim katliamının sorumlusu CHP ve devlettir” diyerek tartışmayı ne yazık ki bir CHP milletvekili başlattı...

Bülent Arınç duydu...

Bunu unutmuştu aslında...

Hatırlatılınca yuvarlak gözleri döndü...

Düğüne geç kalmış gibi kurbağalama yetişip “Dersim katliamı ortaya çıkartılmalı ve gerçeklerle yüzleşilmelidir” dedi...

*

Arkasından Cumhurbaşkanı...

Aynı kafanın “siyaset üstü ve tarafsız Cumhurbaşkanı” olduğu için dedi ki:

“Tartışılsın ama ölçüsü iyi bilinsin.”

Ölçüsü?..

Diyelim ki devletin tepesine uzanan “kayıp trilyon” dosyası açılamıyor...

“Evrakta sahtecilik” dosyasına dokunulamıyor...

“Deniz Feneri” dosyasının Türkiye ayağına bakılamıyor...

“Cemaat yapılanmasına” bakan savcıyı hapse attılar...

“Kayseri başta olmak üzere belediyelerdeki hırsızlık” dosyalarını Kılıçdaroğlu hazırlayıp önlerine koydu, açmadılar...

Ama gidiyorlar; yıl 1938...

“Dersim dosyasına” bakacaklar...

*

Ve dün...

AKP Milletvekili Mehmet Metiner yetişti...

Çok bulunmaz bir adam olduğu için, onun değerli görüşlerinden burada söz etmeden geçemeyeceğiz...

“Sabiha Gökçen Havaalanı’ndan, Sabiha Gökçen adı çıkartılsın” dedi...

Dersim isyanının bastırılmasına savaş pilotu olarak katıldığı için...

*

Çıkartılsın...

Hatay’ı vermek istemeyen Fransız heyetine “Hatay bizim canımız” diye haykırıp salonda havaya kurşun sıkan kadın...

Dünyanın ilk kadın savaş pilotu... 1996’da ABD’nin açıkladığı “dünyanın 20 büyük pilotu” afişinde yer alan tek Türk...

Cumhuriyet’in simgelerinden...

Atatürk’ün manevi kızı...

*

Anlıyoruz aslında; Dersim’iz Atatürk’ü tekmelemek...

Havaalanının adını “Derviş Mehmet Havaalanı” koyarsınız...

Kubilay’ın başını kesen dedeniz ne de olsa...

+++++

Minik Not : Çok deşilirse Celal Bayar ve Menderes birdaha asılır....
__________________
''Gelişmekte olan bir ülke enflasyonu düşürebilir.. Yolsuzlukları azaltabilir.. Bütçelerde kısıntıya gidebilir.. Özelleştirme yapabilir..Ama yine de zenginleşemeyebilir! Çünkü bilgi değil,yalnızca mal üretiyordur." Juan Enriquez
Alıntı ile Cevapla
Master kullanıcısına teşekkür edenler
account (22-11-2011), agugazojigana (20-09-2020), ahowehoqo (21-09-2020), awkcacuciux (21-09-2020), buena vista (22-11-2011), coser (22-11-2011), iliuomave (21-09-2020), neron (27-11-2011), Ramo (24-11-2011), udupoqexozeoc (21-09-2020)
  #688  
Eski 22-11-2011, 15:51
LAZIO LAZIO bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Jan 2009
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 111/62
83 Mesaj ına 243 Kere teşekkür edildi
Tanımlı

"Gunun kosullarinda problemin cozumu icin tek alternatifin bu idi....Yeni kurulmus bir Cumhuriyette ciban basinin baska bir yontemle halli soz konusu degildi....Memleketin menfaati icin sartlar bunu gerektiriyordu...."Gecerli argumanlar....Tartisilir...

Ancak "Haberi yoktu,zaten hastaydi,duyunca cok uzuldu"seklindeki geleneksel,irrasyonel inkar ve carpitma ugraslari Ataturk dusmanlarinin eline koz vermekten baska bir ise yaramaz....LAZIO

--------------------------------------------------------------------------
Alıntı ile Cevapla
LAZIO kullanıcısına teşekkür edenler
alupekacuer (20-09-2020), dentist (22-11-2011), ebasibov (29-09-2020), egezobea (23-09-2020), ehomilaqar (21-09-2020), emubazuiujem (21-09-2020), esohipiroka (21-09-2020), ewicafuf (20-09-2020), Master (22-11-2011), Ramo (24-11-2011), uoduliy (20-09-2020)
  #689  
Eski 24-11-2011, 06:33
Master - ait Avatar
Master Master bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Bulunduğu Yer: Kalamış
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 6.503/2290
5427 Mesaj ına 23007 Kere teşekkür edildi
Arrow Yılmaz Özdil

Dersim’e ne dersin?



Dersim’i bombalayan...

Devlet değil, CHP.
PKK’yla masaya oturan...
AKP değil, devlet.

İyi di mi?

Sene 1937... Mustafa Kemal, başbakan Celal Bayar’la birlikte Tunceli’ye gelip, Murat Nehri üzerindeki Singeç Köprüsü’nün açılışını yapacaktı. Köprünün ucunda karakol vardı. Basıldı. 33 asker şehit edildi. Peşinden... Telefon hatları kesildi, pusular kuruldu, Mazgirt Köprüsü havaya uçuruldu, jandarma taburu vuruldu, 56 asker daha şehit oldu.
Film koptu.

Elebaşı Seyit Rıza’ydı...
Başbakanımızın “hikâyesi yürek burkucudur” dediği Seyit Rıza.

Kukla’ydı...
Kendisini oynatanların ipleri bıraktığını hissedince, paniğe kapıldı, İngiltere Dışişleri Bakanı’na mektup yazdı, Suriye’deki İngiliz Elçiliği’ne gönderdi.

Yalvaran mektubunda, Anadolu için “çorak toprak” derken, “Kürdistan bereketli toprak diyordu... “Sayın ekselansları” diye başlıyor, “Türk Hükümeti yaptığı anlaşmalar sayesinde dış baskılardan kurtuldu, Dersim’e girmeye kalkıştı, Türk ordusunu başarısızlığa uğrattık, direnişimiz karşısında Türk uçakları bombalamaya başladı” diye vaziyeti anlatıyor, “sayın ekselanslarına sesleniyorum, hükümetinizin yüksek manevi etkisinden Kürt halkını yararlandırmanızı istirham ediyorum, en derin saygılarımın kabulünü rica ediyorum” diye bitiriyor, “Seyid Rıza” diye imzalıyordu.

Hal böyleyken... Seyit Rıza’yı “masum” göstermeye çalışan arkadaşlar, böyle bir mektubun asla varolmadığını iddia ediyor. Altında kabak gibi “Seyid Rıza” imzası bulunmasına rağmen, Seyit Rıza yazmadı, Nuri Dersimi yazdı diyorlar. Üstelik, sanki Fransa babamızın oğluymuş gibi, “o mektup Fransa’ya yazıldı, Fransa Devlet Arşivleri’nden doğrulamak mümkün” diyorlar.

Gel gör ki...

Londra’da The National Archives diye bi yer var. İngiltere devlet arşivi... Kayıt ofisine gidiyorsun, “FO 371/20864/E5529” numaralı belgeyi rica edebilir miyim kardeş diyorsun, hay hay deyip, yukardaki mektubu veriyorlar. 50 pens filan, fotokopisini alabiliyorsun.

Demem o ki.
Taa 1937’ye gitmek zor ama...
Buckhingham Sarayı’yla The National
Archives’in arası metroyla üç dakka.

Hazır, frak giyerek yakasına şövalye nişanını takan Cumhurbaşkanımız ordayken... Yemekte Windsor kuzusu ikram eden Kraliçe’ye “tarihimizle yüzleşelim” dese fena olmaz yani.
__________________
''Gelişmekte olan bir ülke enflasyonu düşürebilir.. Yolsuzlukları azaltabilir.. Bütçelerde kısıntıya gidebilir.. Özelleştirme yapabilir..Ama yine de zenginleşemeyebilir! Çünkü bilgi değil,yalnızca mal üretiyordur." Juan Enriquez
Alıntı ile Cevapla
Master kullanıcısına teşekkür edenler
buena vista (24-11-2011), coser (24-11-2011), jaganaj (21-09-2020), neron (27-11-2011), niypwic (21-09-2020), Ramo (24-11-2011), uoduliy (20-09-2020), ututumsuxme (26-09-2020), uvaduleta (21-09-2020)
  #690  
Eski 24-11-2011, 08:14
AnnE - ait Avatar
AnnE AnnE bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Bulunduğu Yer: Suriçi
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 606/518
314 Mesaj ına 5527 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Sen Okuma

http://www.haberturk.com/yazarlar/ec...i-siz-okumayin
Alıntı ile Cevapla
AnnE kullanıcısına teşekkür edenler
ehoguijusiqo (20-09-2020), ewetatv (20-09-2020), idaybagixuecd (27-09-2020), ixbaovaqa (25-09-2020), Master (24-11-2011), neron (27-11-2011), Ramo (24-11-2011), uidiraja (20-09-2020), ukufosuhiape (20-09-2020), voxixiciyuppo (20-09-2020)
Cevapla


Konuyu Toplam 1 üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Konu Seçenekleri Bu Konuda Ara
Bu Konuda Ara:

Gelişmiş arama yap
Modları Göster

Yetkileriniz
Yeni konu açabilirsinizdeğil
Yanıt gönderebilirsiniz değil
Eklenti gönderebilirsiniz değil
Mesaj düzenleyebilirsiniz değil

Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodları Kapalı
Gitmek istediğiniz klasörü seçiniz


Bütün Zaman Ayarları WEZ +2 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 13:57 .


Telif Hakları vBulletin v3.5.4 © 2000-2024, ve
Jelsoft Enterprises Ltd.'e Aittir.
Tercüme ve Tasarım : Arka & Bahce