#71
|
||||
|
||||
Sustum
http://www.youtube.com/v/DMszByOHJMU
http://www.youtube.com/watch?v=g5tEALYl_ys http://www.youtube.com/watch?v=85VOMsDkJFo http://www.youtube.com/watch?v=LCb-Q_Kv4yc Geçen sene cafede oturan amcayı dövenler, bugün kaldırımda oturan kızın kafasına tekme atıyor, hastane bombalıyor, turisti kovalayıp sevgilisinin yanında copluyor, parti merkezine insanları püskürtüp üzerlerine kapalı alanda gaz bombası atıyor.. Nasıl olsa yüzü belli olmuyor, Robocop olmuş abimler... Ülkeyi bu hale getirenlere; demokrasi safsatalarıyla gücü eline geçirip, bu gücü demokrasiyi paramparça etmek için harcayanlara yazıklar olsun..
__________________
Yeni e-mail adresim mbkaya[AT]hotmail.de, eskiden yazıştığımız arkadaşları Msn listeme beklerim.. Sevgiler, Mazhi
|
#72
|
||||
|
||||
Bu videonun yapılabileceği tek ülke Türkiye!
http://www.youtube.com/watch?v=DZnGcRXc3LY
Dışardan nasıl göründüğümüz belli, bir de videonun sözlerini dillerine çevirebilseler, videonun altında yer alan birden aşağılık yorumları okuyabilseler, bir yerlerine felç inecek..
__________________
Yeni e-mail adresim mbkaya[AT]hotmail.de, eskiden yazıştığımız arkadaşları Msn listeme beklerim.. Sevgiler, Mazhi
|
#73
|
||||
|
||||
Halkçı Baykal nerede idi 1 Mayısta
Oktay EKŞİ
oeksi@hurriyet.com.tr Polisin numarası HÜRRİYET’in dünkü birinci sayfasında, 1 Mayıs günü "İstanbul"da görev yapan polisler ile Berlin’de bir eylem nedeniyle görev yapan üniformalı polisler mukayeseli şekilde gösterilmeseydi, şimdi size anlatmayı düşündüğümüz olay belki uzun süre aklımıza gelmeyecekti. Dün iç içe kullanılmış fotoğraflardan İstanbul’da çekilende yüzü maskeli, üniformalı polisler görünmekteydi. Maskeler aynı, üniformalar aynı... Biri suç işlese, hangisi yaptı bulmanız mümkün değil. Alman polisi de üniformalı. Ama kafalarındaki kaskın arkasında o polisin hangi birime mensup olduğunu gösteren numara var. Birinde 23, ötekinde 24 örneğin. Bizzat görmedinizse filmlerde dikkatinizi çekmiş olmalı. Üniformalı İngiliz polisinin de göğsünde en az 3 metreden rahatça okuyacağınız büyüklükte ve ilk bakışta göze çarpacak şekilde, parlak metalden yapılmış sicil numarası görülür. Eminiz "hukuk devleti" kavramını yerleştirmiş ülkelerin hepsinde bu uygulama vardır. Sadece "hukuk devleti"nin yerleştiği ülkelerde değil, bizzat gördüğümüz için söyleyelim... Sri Lanka’da bile var. İşte size anlatmayı düşündüğümüz olay yahut hikáye de bununla ilgili... Merhum Turgut Özal, Başbakan iken gazetecilere kızınca, özellikle toplumsal olayları izleyen meslektaşlarımızı (muhabirleri, foto muhabirlerini) polise dövdürerek rahatlardı. Hatta Hamdi Ardalı isimli İstanbul Emniyet Müdürü, bu uygulamanın şampiyonuydu. Bu "gazeteci dövme" olaylarını önleyebilmek için Basın Konseyi olarak 1988-89’dan itibaren İçişleri Bakanlarına çeşitli defa başvurduk. Aynı olaya giden gazeteci ile polis, pataklama olmadan nasıl görev yapabilirler diye öneriler sunduk. Doç. Dr. Mustafa Kalemli, Abdülkadir Aksu ve daha sonra İsmet Sezgin kırmadı. Tüm illere, önerilerimize uygun genelgeler gönderdiler. Hiçbir şey değişmedi. Bunun üzerine, "Bari gazetecileri döven polisleri tespit etme çaresi arayalım" dedik. Üniforma göğsüne büyük ve metal numara koyma fikri o zaman karşımıza çıktı. "Basın Konseyi Başkanı" sıfatımla bir gün Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar’a gittim. "Gazetelerde polis üniformasının değiştirileceğine ilişkin bir haber çıktı, doğru mu?" dedim. "Doğru" yanıtını verdi. "Yeni üniformaların göğsüne 3 metreden okunacak büyüklükte metal sicil numarası konulursa, polisin görev yaparken suç işlemekten uzak duracağını" söyledim. Konunun bizi ilgilendiren kısmını da anlattım. O zamana kadar polisin yakasında bulunan 4-5 milimetre büyüklükteki metal yaka numaralarının okunamadığını da vurguladım. Mehmet Ağar kimseye "Hayır" dememesiyle bilinir. Bana da "Hayır" demedi. "konu üzerinde çalışacaklarını" vaat etti. Sonra yeni üniformalar ortaya çıktı. Baktık ki, yakada bile zor okunan numarayı Mehmet Ağar omuz dışına almış. Üstelik onu tırnaklarsanız silinecek yahut "cırt" diye çekince omuzdan alıp cebe konacak şekilde yaptırmış. Yani suç işleyen polisi bulma olanağı hiç kalmamış. Polisi bu suretle "suç örgütü" haline getiren kafa hukuk dinler mi? Minik Not : Halkta Hayır demişti Ağar a.. Özal içinse İyi takunyalı delerdi..Ekonomiden nasibini alamamış bir örnekti... Sevgili Mazhi, Doğada olmayan Demokrasiyi Arzu etmek sadece bir istemdir....
__________________
''Gelişmekte olan bir ülke enflasyonu düşürebilir.. Yolsuzlukları azaltabilir.. Bütçelerde kısıntıya gidebilir.. Özelleştirme yapabilir..Ama yine de zenginleşemeyebilir! Çünkü bilgi değil,yalnızca mal üretiyordur." Juan Enriquez |
#74
|
||||
|
||||
Yorumsuz
__________________
“Çalışmadan, öğrenmeden,yorulmadan rahat yaşama yollarını alışkanlık haline getiren milletler önce onurlarını sonra hürriyetlerini daha sonra da geleceklerini kaybetmeye mahkumdurlar.” MUSTAFA KEMAL ATATÜRK |
#75
|
|||||||||||||||||||||||
|
|||||||||||||||||||||||
Yazik
Seneler gecip gidiyor.. Hey gidi hey.. Keske geriye dönüp baktigimizda, baskin yiyenlere, binalarinda gaz bombasi soluyanlara haklarinin, özgürlüklerinin teslim edildigini görebilseydik..
Oysa ki, daha da sindirildiler, daha da susturuldular ve tamamen kafeslendiler.. Kendilerine yapilan zulümden ötürü, kendileri hüküm giydiler.. Kendilerini girtlaklamak isteyenlerle, yasam haklarina göz dikenlerle ayni örgütün mensubu olduklari IDDIASIYLA kafeslendiler.. Belleri bükülmüs, gözleri korkutulmustu.. Gecen üc senenin sonunda ufacik bir hücreye atiliverdiler, insanlik onurlari da ayaklar altina alinmis oldu.. Böylesi ancak fantastik filmlerde, en kötü kabuslarda olur derdim.. Asil ileri demokrasilerde olurmus, demokrasi 2.0. heyy yavrum heyy
__________________
Yeni e-mail adresim mbkaya[AT]hotmail.de, eskiden yazıştığımız arkadaşları Msn listeme beklerim.. Sevgiler, Mazhi
|
#76
|
||||
|
||||
Arif olan anlar ...
Yeni Şafak yazarı Prof. Dr. Hayrettin Karaman bugün yayımlanan “Tahammül mü hoş görmek mi” başlıklı köşe yazısında “Müslüman gibi yaşamayanlar için özel bölgeler yapılmasından” söz etti”
İşte Karaman'ın o yazısı... Bir Müslüman imkanlar ve şartlar elverdiği takdirde İslam ahkâm ahlak ve âdâbının hakim olduğu, kimsenin aleni olarak bunları çiğneyemediği bir toplumda yaşamak ister. Yine imkan bulduğunda, şartlar müsait olduğunda, düzelteyim derken bozma ihtimali bulunmadığında, daha büyük sakınca doğurmadığında her Müslüman, aleni (açıkça, kamuya açık yerde) dine, ahlaka, âdâba aykırı bir davranışa -engellemek veya ıslah etmek maksadıyla- müdahale etmekle yükümlüdür. İslam'a inanmayanlar kendi inançlarını serbestçe uygulayabilirler; ama bu uygulama Müslümanların hayat, ahlak ve dindarlıklarını, nesillerin eğitimini olumsuz etkileyecekse -İslam toplumunda- "onların aykırı filleri için özel mekanlar ihdas edilmek gibi" tedbirlere başvurulur. Bir Müslüman yukarıda özetlediğim imkanlardan mahrum ise, çok dinli, çok kültürlü, çok ahlak anlayışlı bir toplum içinde yaşamak durumunda kalmış ise ne yapacaktır? Şartlar müdahaleye ve düzeltmeye müsait olmadığına göre bunu yapamayacaktır. Şartlar, ötekilerden ayrı bir mekana yerleşip orada kendi inancına göre yaşamaya elverişli değilse bunu da yapamayacaktır. Geriye beraber, yan yana yaşama şıkkı kalıyor. Şimdi bir apartmanda, bir sokakta, bir mahallede eşcinselinden sarhoşuna, nikahsız birlikte yaşayanından (zina edenlerden) kumarcısına, Müslümanları sevmeyenlerden düşmanına, sokakta sevişenden çıplağına... kadar birçok insanla yan yana yaşıyoruz. Peki dindar Müslümanların bu insanlara karşı iç ve dış tavırları ne olacaktır? İç tavırdan başlayalım: Müslüman bu davranışları asla beğenemez, bu fiillerden nefret eder, imkan bulsa düzeltme ve engelleme niyetini muhafaza eder. Dış tavır olarak da dine, ahlaka ve âdâba aykırı davranışı çekinmeden, gözünün içine baka baka, meydan okurcasına sergileyen insanlara cesaret verecek, davranışlarını meşrulaştıracak tavırlardan sakınır. Onlar kötü halleri içinde iken en azından tebessümünü esirger. Durum böyle olunca çoğulcu bir toplumda yaşayan Müslümanın farklı olanlarla zorunlu ilişkisinin adına ben ısrarla "hoşgörü" değil, "tahammül" diyorum. Bu yazıma tepki gösterecekler, "bu ayrımcı, bölücü, birlik ve beraberliği zedeleyici" bir yazı diyecekler olacak; bunu biliyorum. Ama bir Müslüman, farklı olanlarla arasındaki farkın "farkında olmak" mecburiyetindedir ve dindarlık bakımından en önemli tehlike bu "farkında oluşun" ortadan kalkmasıdır. Şartlar öyle getirdiği için farklılığa tahammül ederek, kimsenin -düzen tarafından verilmiş- hak ve hürriyetine müdahale etmeden yaşamak başkadır, hoş olmayanı hoş görmek başkadır
__________________
''Gelişmekte olan bir ülke enflasyonu düşürebilir.. Yolsuzlukları azaltabilir.. Bütçelerde kısıntıya gidebilir.. Özelleştirme yapabilir..Ama yine de zenginleşemeyebilir! Çünkü bilgi değil,yalnızca mal üretiyordur." Juan Enriquez |
Master kullanıcısına teşekkür edenler | ||
buena vista (08-08-2011), hazan (19-08-2011), janus (07-08-2011), neron (08-08-2011), PINAR (08-08-2011) |
#77
|
||||
|
||||
Arifler....
Ahmet HAKAN
ahmethakan@hurriyet.com.tr Süper tehlikeli bir yazı HAYRETTİN Karaman Hoca Yeni Şafak’ta bir yazı yazdı. Yazının özellikle şu bölümü önemli: “Bir Müslüman imkânlar ve şartlar elverdiği takdirde İslam ahkâm, ahlak ve adabının hâkim olduğu, kimsenin aleni olarak bunları çiğneyemediği bir toplumda yaşamak ister. Yine imkân bulduğunda, şartlar müsait olduğunda, düzelteyim derken bozma ihtimali bulunmadığında, daha büyük sakınca doğurmadığında her Müslüman, aleni (açıkça, kamuya açık yerde) dine, ahlaka, adaba aykırı bir davranışa engellemek veya ıslah etmek maksadıyla müdahale etmekle yükümlüdür”. Açıkça söylüyorum: Hayrettin Hoca’nın bu yaklaşımı, “süper tehlikeli” bir yaklaşımdır. Oruç tutmayana kötek atıldığının emarelerinin görüldüğü bir toplumda yaşıyoruz. Böyle bir toplumda... Saygın bir din âlimi, “Her Müslüman dine, ahlaka, adaba aleni olarak aykırı bir davranışa müdahale etmekle yükümlüdür” diye yazarsa... O toplumda ortalığı “durumdan vazife çıkaracak” müminler kaplar. Bu müminler, Hayrettin Hoca’dan “kapı gibi” fetvayı kapmış olmanın gönül rahatlığıyla raconu keserler. Hem de kendilerine göre bir din, kendilerine göre bir ahlak, kendilerine göre bir adap tanımı yaparak... Kimine göre mini etek adaba aykırıdır, kimine göre oruç vakti sigara içilmez, kimine göre erkeğin kulağına küpe takması dine terstir, kimine göre cuma vakti sokakta dolaşılmaz, kimine göre eşcinsel kovalamak ibadettir. Ayrıca... “Müdahaleyi gerektiren aykırılıklar” meselesi de gayet belirsizdir. Mesela Hayrettin Hoca “müdahaleyi gerektiren aykırılıklar” diye bir liste çıkarsa bile işin içinden çıkamaz. Çünkü o liste, “İslam’ın listesi” değil, “Hayrettin Hoca’nın listesi” olur. Hayrettin Hoca yazısında “Nasıl bir müdahale?” sorusuna da yanıt vermemiş. Bu durumda... Müdahalenin biçimi de kişiden kişiye göre değişecektir. Mesela adam... - Munisse kibarca ikaz eder... - Hafif sertse kaşlarını çatar. - Ağır abiyse sopayla saldırır. - Bitirimse bıçak çeker. - İş bitiriciyse kurşun atar. Hayrettin Hoca bize söyleyebilir mi acaba? Hangi müdahale daha İslami? Hayrettin Hoca şimdi çıkıp da “İyi ama ben ‘düzelteyim derken bozma ihtimali bulunmadığında’ diye bir çekince koydum” demesin. Çünkü... “Düzelteyim derken bozma ihtimali bulunup bulunmadığı” meselesi de fena halde belirsizdir. Adamın biri “bozma ihtimalinin bulunduğunu” düşünür, diğeri ise düşünmez. Adamın biri sakınca görür, diğeri ise görmez. Ne yani? “Aykırı durumla karşılaşan mümin birey”, Hayrettin Hoca’yı arayıp “Hocam aykırı bir durumla karşılaştım, müdahale etmem halinde düzelteyim derken bozmuş olur muyum?” diye fetva mı isteyecek? Peki tam da fetva istenirken “aykırı duruma yol açanlar elden kaçarsa” ne olacak? Hayrettin Hoca “Ama ben İslam’da var olan ‘emri bil maruf’, yani ‘iyiliği emretme’ anlayışından söz ediyorum” diyebilir. Bu tür bir savunma, işaret ettiğim belirsizliklerin doğuracağı sakıncaları ortadan kaldırmaz
__________________
''Gelişmekte olan bir ülke enflasyonu düşürebilir.. Yolsuzlukları azaltabilir.. Bütçelerde kısıntıya gidebilir.. Özelleştirme yapabilir..Ama yine de zenginleşemeyebilir! Çünkü bilgi değil,yalnızca mal üretiyordur." Juan Enriquez |
Master kullanıcısına teşekkür edenler | ||
#78
|
||||
|
||||
Hımm anlaşılmaya başladı...
Yazdığı "Tahammül mü hoş görmek mi?" yazısıyla müslüman gibi yaşamaynlar için ayrı mekanlar öneren Yenişafak yazarı Hayrettin Karaman, yazısının yanlış anlaşıldığını anlatırken inanılmaz bir benzetme yaptı. Müslüman gibi yaşamayanlar için getto önermediğini söyleyen Karaman neyi kasteddiğini anlatmak için genelevi örnek verdi!...
o yazısı: ... Okuduğunu anlamayacak kadar cahil isen önce öğren sonra konuş. Anladığın halde saptırıyorsan, değiştiriyorsan senin ahlakla ilgili problemin var demektir. Ben yazımda ne "gettolar yapılsın" dedim, ne de "Müslüman gibi yaşamayanlar için özel bölgeler yapılmasından" söz ettim. "İslam toplumunda –ki, İslamî devleti kastediyorum- bu, ahlaka ve dine aykırı fiiller için ayrı mekanlar ihdas edilebilir" dedim. Bunun demokrasilerdeki örneği, ayrılmış yerlerdeki genelevlerdir.
__________________
''Gelişmekte olan bir ülke enflasyonu düşürebilir.. Yolsuzlukları azaltabilir.. Bütçelerde kısıntıya gidebilir.. Özelleştirme yapabilir..Ama yine de zenginleşemeyebilir! Çünkü bilgi değil,yalnızca mal üretiyordur." Juan Enriquez |
Master kullanıcısına teşekkür edenler | ||
Konuyu Toplam 1 üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Konu Seçenekleri | Bu Konuda Ara |
Modları Göster | |
|
|