Strict Standards: Declaration of vB_Database_MySQLi::db_connect() should be compatible with vB_Database::db_connect($servername, $port, $username, $password, $usepconnect) in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 1095

Strict Standards: Declaration of vB_Database_MySQLi::select_db_wrapper() should be compatible with vB_Database::select_db_wrapper($database = '', $link = NULL) in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 1095

Deprecated: Non-static method vB_Shutdown::init() should not be called statically, assuming $this from incompatible context in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 2294
Arka BahÇe - Sayfa 11 - Arka BahÇe Forumu
Arka BahÇe Forumu  

Geri Dön   Arka BahÇe Forumu > Arka BahÇemiz > Arka BahÇe
Kullanıcı ismi
Şifreniz
Kayıt ol SSS Üye Listesi Takvim Arama Bugünkü Mesajlar Bütün Forumları okunmuş kabul et


Konu Bilgileri
Konu Başlığı
Arka BahÇe
Konudaki Cevap Sayısı
14495
Şuan Bu Konuyu Görüntüleyenler
 
Görüntülenme Sayısı
638941

Cevapla
 
Konu Seçenekleri Modları Göster
  #101  
Eski 27-03-2006, 09:05
AnnE - ait Avatar
AnnE AnnE bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Bulunduğu Yer: Suriçi
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 606/518
314 Mesaj ına 5526 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Ağlarsa kim ağlar ?

Ahali ;

Anladığım kadarı ile, börek, çorba muhabbeti arasında söylenmek ietenen şudur ki ; cukkaya atılanlar lüpletilmeye başlanmış.Afiyet olsun.
Nerden nereye , suböreğini görünce aklıma nedense nohutlu pilav geliverdi.

Bilirsiniz, bilmeyenler de ucundan şimdi öğrenecek, Boğazkesen Kal'ası'nın (sizin bildiğiniz adıyla Rumeli Hisarı'nın) üç kulesi vardır ve bu üç kule İkinci Mehmet'in üç veziri tarafından yaptırılmıştır.Zira, Osmanlı'nın her döneminde en zengin kişiler padişahlar değil onlardan beslenen vezir vüzera takımı olmuştur.Haa , bu düzenin bugün bile değişmemiş olmasında da şaşıracak birşey yoktur.Bu toprağın evlatları yüzyıllardır telef olurken; ümmet, vatan kıl tüy diye diye onlara bu topraklar uğruna ölmek üzerine methiyeler düze düze , aslında onları düzerek geçimini ve geçirgenliğini sürdürme siyaseti demekki yöneten takımının genlerinde varmış, aferin.

Mesela bu bizim İkinci Mehmet'in babadan kalma sadrazamı Halil (Çandarlı), bu mal mülk edinme sistemini öyle sağlam kurmuştur ki , Edirne hükümetinin, Istanbul'a sefer etmesini önleyeceğim ayakları ile kendini torike vurmuştur.Bu abimiz, Osmanlı içinde, evinde en fazla balık yenen adamdı.Ama asıl derdi asla kolestrol değildi.Zira bu torikler, Bizans saraylarından ve Galatalı Cenevizlilerden gelir, içi silme altın ve mücevher dolu olarak teslim edilirdi.Halil abimiz de ben beyaz et severim ayakları ile bu hazineleri cukkaya indirirdi.Gerçi, yarım ağızla da olsa, sonuna kadar fetih girişimine karşı çıkmış, ama engel olamayınca da 2 Haziran günü , Boğazkesen'de kendi yaptırdığı kulenin zindanında soluğu almış ve kırk gün sonra da kellesi vücudundan ayrılmıştır.Allah rahmet eylesin.Konumuz Halil değil.

İşte bu Halil 'den sonra sadrazam olanlardan birisi Mahmut Paşa'dır.Hani şu Istanbul'un en eski ve herzaman en kalabalık alışveriş yokuşuna adı verilen MahmutPaşa.Zira kendi adıyla yaptırdığı Cami buradadır.
Bu Mahmut ; henüz Edirne 'de iken her ayın üçüncü Cuma akşamı, saraydan geçinen bütün ulema takımını evinde toplayıp sabahlara kadar süren entel-dantel muhabbeti yaptırırdı.Nedense aklıma Mehmet Barlar'la Nazlı Ilıcak geldi ki konuyla bir alakası yok sanırım.İşte bu brain-storming muhabbetlerinin ileri saatlerinde ortaya kocaman kazanlar içinde nohutlu pilav getirilirdi, tereyağda pişmiş.Yağdanlık, pardon ulema takımı bu kazanlara bir saldırırdı ki , rivayete göre, bu saldırı esnasında tıknefes olup, kimi tansiyondan , kimi boğazına dizilenleri yutamamaktan çokça telefat olur imiş.Zira, Mahmut , pilavın içine bolca altın karıştırırmış ki , ulema takımına bahşiş niyetine.Bu bahşişten azamisini cukkalamak isteyen misafirler de nekadar hızlı ve çok yerse o kadar altın sahibi olacağını bildiğinden bu durum hasıl olur imiş.Bu esnada kırılan dişlerin konumuzla bir alakası yoktur.

İşte bu Mahmut'un Gülbahar adlı, çerkez güzeli bir karısı vardı ve şimdiki Mahmutpaşa civarında bir yerde yaptırdığı saray yavrusunda yaşarlardı Fethin ertesinde.Padişah Mehmet'in en büyük oğlu , en sevdiği oğlu, en güvendiği oğlu Konya Sarayı'nda yaşayan oğlu Mustafa, payitahtı ziyaretlerinden birinde bu Gülbahar Hatunu görmüş,acaip kafayı takmış, neticesinde işi punduna getirip hatunu götürmüştür.Aralarında başlayan bu saf cinsellik kokulu aşk öyle bir hal almıştır ki , şehzade Mustafa, ayda en az iki kere '' ben süt annemi özledim'' ayakları ile İstanbul'a gelip , görev icabı genellikle şehir dışında olan Mahmut Paşa'nın yokluğundan istifade, Gülbahar ile alemi ab eylemeye devam etmiştir.E tabi bir müddet sonra, Mahmut bu işi anlamış fakat, karşısındaki padişahın oğlu, bir müddet sonra kendisi de padişah olacak olan Mustafa, meseleyi nasıl dillendirsin.Bir laf söylese hatunu kaptırdığı gibi kelleyi de kaptıracak.Naapalım , ne edelim derken kesin çözümü bulmuş.Ve Keni badigardlarından en güvendiği adamı dilsiz Ali'ye has adamlarından biriyle bir mesaj göndermiş.'git Konya'ya , Mustafa'yı hallet , seni altına boğayım.'
Dilsiz durur mu ?.Atlamış atına, bir gece hamamda halvet halindeki Mustafa'yı bi güzel boğuvermiş ve dönüş yoluna çıkmış altına boğulmak hayalleri ile.Mustafa'nın ölüm nedeni de , hamamda taşikardi geçirdi, kardiyologlar yetişemedi ve Hakkın rahmetine kavuştu olarak kayda geçmiş.Bizim dilsiz dönüş yolunda iken, Mahmut'un gönderdiği diğer bir adam tarafından boğuluvermiş.Bu adam da İstanbul'a döner dönmez boğdurulmuş ve böylece hiçbir ipucu kalmamış.Lakin bu Osmanlı'da bu işler bir acaiptir.Mesele, en sevdiği oğlunun ölüm haberini alınca yıkılmış olan İkinci Mehmet ' in kulağına gitmiş nassıl gittiyse.Ve tabii Mahmut Paşa'da anında kellesi ile ayrı düşüvermiş.

Neyse ahali , konumuz, Fatih Sultan Mehmet döneminde , kendisi dahil kimsenin eceli ile ölmediğinin ve bu dönemin tarihin en vahşi dönemi olduğunu tespit etmek değil.Şimdi burada, Eflak Voyvodası Tepeş'in oğlu Drakul Efendi'nin Edirne Sarayına babası tarafından rehin verilmiş iken başına gelenler ve sonra onun Drakula Efsanesine dönüşüne neden olan , onbinlerce kişiyi canlı canlı kazığa oturtma eğitimini Edirne'de İkinci Mehmet'ten aldığını falan detaylandırmaya gerek yok.

Kafamı karıştıran şudur ki, bu Şehzade Mustafa, şeyinin doğrultusuna gidip Gülbahar'la şeetmese ve Mahmut tarafından boğdurulmasa, Mehmet 'ten sonra tahta Sofu Beyazıd değil O geçecekti.Peki o zaman acaba Osmanlı tarihi nasıl yazılacaktı?

Bugünlere gelişimiz, rahmetli bir şehzadenin şeyinin derdi ile maceralara atılmış olmasıyla acaba ne kadar değişmişti ?

Bilmem değişmiş miydi ?
Alıntı ile Cevapla
AnnE kullanıcısına teşekkür edenler
alihoca (27-03-2006), Arka'daş (13-04-2006), buena vista (27-03-2006), Ceenk (27-03-2006), Emin (27-03-2006), kasved (19-04-2006), Mazhi (27-03-2006), neron (27-03-2006), Ramo (27-03-2006), Süvari (27-03-2006), zumbul (27-03-2006)
  #102  
Eski 27-03-2006, 21:24
Emin - ait Avatar
Emin Emin bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Mar 2006
Bulunduğu Yer: Antalya
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 305/762
198 Mesaj ına 2281 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Hulkum daralıyor.

Bugünlerde öyle canım sıkılıyor, öyle canım sıkılıyor ki!

Kulakları çınlasın, annem böyle tuhaf durumlarda “Ele ğulkum darali ki, gidin başımdan” derdi. Ben, her hal, bunun dili dönmüyor (telaffuz edemiyor) “ruhum” sıkılıyor diyeceğine “hulkum” sıkılıyor, diyor zannediyordum.

Epeyce büyüdükten sonra, şuan 77 yaşında olan, şimdilerde iyice de göçmüş anamın bu sözünü merak ettim. Bir iki sözlüğe baktım bulamadım ama bir gün, bir başka sözlükte denk geldim; Hulk: Huy, ahlâk, tabiat ve insanın ruhî ve zihnî hâlleri.
Kesmedi beni bu bilgi. Bir süre sonra da “Hulkum” kelimesiyle karşılaştım onun da anlamı; insan veya hayvan boğazı, ağızdan mideye giden yol, olarak tarif edilmiş.

Alıntı:
buena vista´isimli üyeden Alıntı
Sn Emin,
En tehlikelisi AnnE’mizdir.. Nesli tükenmiş Osmanlı sülalesindendir… Sağı solu belli değildir! Hem sever, hem döver. Siz anlayıncaya kadar iş işten geçer. Farsça hâkim olduğu alandır…

Dedim ki, madem burada AnnE diye bir üstat var ona sorayım. Daha doğrusu, böyle bir tuz isteme bahanesiyle fidanlıktan arka bahçeye geçeyim, misafir ettireyim kendimi.

Arka bahçenin kapısındaki yazıyı durup okudum:
Alıntı:
Arka BahÇe´isimli üyeden Alıntı
Tuhaf insanların tuhaf konularda yazdığı tuhaf yazılar, ille de bir ucundan borsaya dokunur, müdavimlik yapar, tedavi gerektirmez.

Bu yazıyı okuyunca tuhaflaştım, yazıları okuyunca da müdavimleştim ama tedavisinin olmamasına da şaşırdım. Ben tedavi amaçlı gelmiştim, içim açılsın diye, kafam karıştı.

Bir de konuyu borsaya bağlama konusu var ki, o kolay. Zaten benim canımı sıkan, hulkumu daraltan bu borsa!


İlgi çekmek, şirin gözükmek için bir de şöyle diyeyim:
Sayın AnnE, “marsıvaneşeği” sözünü kullanışınıza hayran oldum.

Nohut” konusunda da bir şeyler diyecektim ama hulkum daralıyor şu sıralar.

Konu Emin tarafından (27-03-2006 Saat 21:27 ) de değiştirilmiştir.. Sebep: imla
Alıntı ile Cevapla
Emin kullanıcısına teşekkür edenler
alihoca (27-03-2006), AnnE (28-03-2006), bikmisbroker (27-03-2006), buena vista (27-03-2006), neron (28-03-2006), serdarkus (27-03-2006)
  #103  
Eski 28-03-2006, 11:06
AnnE - ait Avatar
AnnE AnnE bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Bulunduğu Yer: Suriçi
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 606/518
314 Mesaj ına 5526 Kere teşekkür edildi
Tanımlı

Ahali !

Neymiş efendim ; benim sağım solum belli olmazmış.Yahu , bu mekanda yeni yeni zuhur etmeye başlamış nam Emin bir kardeşimiz, '' garip yeni gelmiş , fena da yazmıyor, çok ürkütmemek lazım gelir '' diye düşündüğüm bir esnada , anacığının kullandığı bir hoş deyimi bilmiyor olmasını duyarsam nassıl sağım solum belli olsun ki, nassıl hafakanlar basmasın ki , nasıl hulkum daralmasın ki !

Adam tutmuş, anasının kullandığı caanım deyimi bilmezliği yetmezmiş gibi, hulk,gulk,ğulk,hulkum gibi herbiri birbirinden müstesna kelimeleri de birbirine karıştırmış.Benim sağım solum nassıl belli olacak şimdi !!!!!!

Neyseki sabah iki xanax içtiydim, fazla sinirlenmeden anlatayım bari.

Efendim , hulk kelimesi, Arapçada huy ,tabiat seciye manasına gelir ki AHLAK kelimesi bunun çoğuludur.Şimdi ahlak ne diye soran olursa, başına geleceklerden sorumluluk almam.

Kur’an-ı Kerim’de ahlak kelimesi yer almaz; ancak, biri âdet ve gelenek (Şuara suresi )diğeri ise, ahlak anlamında (Kalem suresi) iki yerde ahlakın tekili olan “hulk” kelimesi geçer.

Manasının derinliklerini merak edenler, İbn Manzur 'un yazdığı Lisanu’l-Arab kitabında ayrıntıyı bulabilir.Ayrıca edebiyatta kullanımı ile ilgili bir örnek arzu ederseniz , Nef'i nin bir gazelinden bir beyit aktarıyım :

Fâriğ olsak n'ola dilber sevmeden Nef'î gibi
Hüsn-i hulk-ı şâh-ı meh-dîdâra düşdü gönlümüz


Bunu geçelim, demek ki neymiş ? Emin Efendi'nin muhterem Annesi bu manada kullanmıyormuş.

Peki gulk olabilir mi ? olamaz.Zira Gulk, yumurtaya yatmış anaç tavuk manasına gelir.Bu dönemde tavuklar, altındaki yumurtanın içindeki civcivler gıpraşımlı telefon gibi oynaştıkça zevkten dörtköşe olur ve iyice hıyarlaşırlar.Zira altından yumurtayı alsan bile uzun bir müddet yerinden kıpırdamadan , anüsünün sıcaklığı ile altını ısıtmaya devam eder.İşte bu duruma da bu topraklarda ''gulka yatmak'' denir, Çorum yöresinde Ğulk diye seslendirilir.Kendinizi zorlamayın seslendiremezsiniz.

Gelelim gerçek manaya.Muhterem Anne ''Ğulkum daralii '' derken ''hulkum daralıyor, sen ne biçim evlatsın ne dediğimi bile anlamıyorsun ulan!'' demek istemiştir.

Buradaki HULKUM kelimesi BOĞAZ, GIRTLAK manasına gelir.Dolayısı ile bu manayı anlayınca , Muhterem Anne'yi darallar bastığı ve oğlunun bunu umursamadığı net bir şekilde anlaşılır.Bak yine sinirlenmeye başladım.

Neyse, sanırım konu anlaşıldı.

Haa ; aklıma gelmişken şunu da anlatıyım bari ;

Lokum var ya hani, Turkiş dilayt desem daha iyi anlarsınız.İşte bu lokumun kelime kökeni de hulkumdur.Rahat-ül Hulkum" "Boğazını rahat tut" anlamındadır. Zamanla "hulkum" kelimesi ,yerken boğazı rahatlattığı için,lokum'a dönüşmüş ve "rahat lokum" denilmeye başlanılmış. Daha sonraları rahat kelimesi de tahrif edilerek isim "Lati Lokum" olmuştur.Ne alakası varsa ?

Neyse bu kadar malumat yeter.Kafanız karışmasın.

Bilmem karıştırsam mı ?
Alıntı ile Cevapla
AnnE kullanıcısına teşekkür edenler
alihoca (28-03-2006), Buddha (29-03-2006), Ceenk (29-03-2006), dayan (29-04-2014), dentist (28-03-2006), Emin (28-03-2006), R.W (16-04-2006), Ramo (28-03-2006), Süvari (29-03-2006)
  #104  
Eski 28-03-2006, 11:52
Emin - ait Avatar
Emin Emin bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Mar 2006
Bulunduğu Yer: Antalya
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 305/762
198 Mesaj ına 2281 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Başlıksız

Alıntı:
AnnE´isimli üyeden Alıntı
...
Gelelim gerçek manaya.Muhterem Anne ''Ğulkum daralii '' derken ''hulkum daralıyor, sen ne biçim evlatsın ne dediğimi bile anlamıyorsun ulan!'' demek istemiştir.
...

Sadece teşekkür düğmesine basıp geçmek yerine, bu densiz misafirinize ikram ettiğiniz böyle çifte kavrulmuş lokum tadındaki ve kapsamı geniş açıklamanız için, size bir "hayır dua" armağan edeyim Sayın AnnE.

Okuyanlar da boş geçmesin "Amin" desin.

"Elin toprağa atasan, avucan altun gele."
Alıntı ile Cevapla
Emin kullanıcısına teşekkür edenler
alihoca (28-03-2006), dentist (28-03-2006), Ramo (28-03-2006)
  #105  
Eski 29-03-2006, 16:33
AnnE - ait Avatar
AnnE AnnE bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Bulunduğu Yer: Suriçi
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 606/518
314 Mesaj ına 5526 Kere teşekkür edildi
Tanımlı

Ahali ;

Size bu memleketi neden dibine kadar sevmeniz gerektiği konusunda birşeyler yazmak istiyordum,lakin bugün güneş tutuldu ve hiçbirşey yazmaya hacet kalmadı.

Bilmem kaldı mı ?




Alıntı ile Cevapla
AnnE kullanıcısına teşekkür edenler
bikmisbroker (30-03-2006), Emin (29-03-2006), Gozlemci (30-03-2006), horcan (29-03-2006), janus (30-03-2006), Ramo (29-03-2006), Süvari (30-03-2006), zumbul (29-03-2006)
  #106  
Eski 30-03-2006, 18:33
Süvari - ait Avatar
Süvari Süvari bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Bulunduğu Yer: İstanbul
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 685/2402
454 Mesaj ına 1691 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Sevgili Anne Güneşi Bırakın Yemek Yanacak

Alıntı ile Cevapla
Süvari kullanıcısına teşekkür edenler
janus (30-03-2006), zumbul (31-03-2006)
  #107  
Eski 31-03-2006, 10:56
AnnE - ait Avatar
AnnE AnnE bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Bulunduğu Yer: Suriçi
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 606/518
314 Mesaj ına 5526 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Çizmek

Ahali ;

Hiçbirşeyi diğer hiçbirkimsenin senin gördüğün gibi görmesini beklemek ne kadar doğrudur?
Sen eşeğe eşek derken, öbürü ''hayır o bir hayvandır'' diye ısrar ettiğinde, öbürkü de ''saçmalamayın, o bir omurgalıdır '' dediği zaman bu soyutlama düzeylerini nerede birleştirebileceğini sanırsın ?
Kendi zaviyenden baktığın şeye bir başkasının aynı zaviyeden görmesi, senin baktığın aynadaki görüntünün bir başkasında aynı algılanması mümkün müdür ?
İstersen yüzelli tane keman,ud, cümbüş, ney,klarnet,tambur biraraya gelip hepsinin aynı anda aynı notaya basmasıyla oluşan ezginin büyüsü ile,yüzelli farklı çalgının en az beş ayrı nota dizisine basıp bir uyum oluşturmasındaki büyü kıyaslanmaya gerek duyar mı ?
Wolfgang Amedeus Mozart ile Hacı Arif Bey'i kıyaslamak kime ne sağlamıştır,eşşeğin hayvan olduğuna karşındakini ikna edebilme hazzından başka.
Ki o eşek , oksijen,hidrojen,karbon ve azot yığınından başka bir kimyasal senfoni değil de nedir diye sorarsam , eşeğin aslında salisilik asit esteri ile akraba olduğu ve başağrısına iyi geldiğini mi söylemiş olurum ?
Aynı tıp fakültesinde aynı sıralarda oturmuş bir psikiyatr ile bir oftalmologın her ikisi de neden bir prostat muayenesinden imtina eder ?
Bilmem bilmek istiyor muyum kaçıncı dalganın neresinde olduğumu ?

Alıntı ile Cevapla
AnnE kullanıcısına teşekkür edenler
alihoca (31-03-2006), Emin (01-04-2006), Ramo (31-03-2006), Süvari (31-03-2006)
  #108  
Eski 31-03-2006, 15:50
alihoca alihoca bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 361/2464
166 Mesaj ına 2501 Kere teşekkür edildi
Tanımlı

Güzel Dostlarım;

Biricik AnnE'mizin 'Dost' kelime ve kavramını karşılayan, tüm anlamları ile işleyen (Arka BahÇE, 7-Nolu ve bilahare beni hafiften öpücüklere boğuduğu 12 Nolu Gönderi) yazılarını zevkten dört köşe okuduğunuz. 12 Nolusu hafiften acı verse de, bende zevki sefa ile okudum. Pür dikkatinizden kaçmamış olduğuna emin olmakla beraber, benim bunu bahane ederek bu aralar çokca gevezeleşen çenemi de susturmam lazım olduğunu takdir edersiniz.

Özellikle 7 Nolu gönderide; gece kulüpleri, mamalar, metresler, koruyucu kollayıcı yiyici dostlar adlar adresler dikkatinizii celp eylemiştir mutlaka. Pekii, '' a be güzel AnnE'm. Sen nerden bilirsin oraları, o saatte onları nasıl gördün?'' sorusunu neden sormadınız Güzel Dostlarım? Her şeyi bana sordurup sordurup, sumsukları hep bana yediriyorsunuz. İkide bir özelimden email ile bana soracağınıza, kendiniz sorun gardaşım.

//On dört yaşını biraz geçe nassıl evlendin,
Mutlu izdivacını bi anlatın,
O yaşta evlenen biri tüm bunları nerden bilir,
Hadi görmedin duymadın, bu yaşta bu yazıları eşiniz nasıl karşılıyor,
Gönderdiği resimler kendi gençlik resimleri mi? //

Bu son olsun, her bir şeyi bana sordurmayın lütfen.
Zılgıt yemekten bi hoş oldum, sıkışırsam soranları tek tek yazacağımı da bilin ve azıcık insaf eyleyin kurban olayım.

Güzel AnnE'm gördüğün gibi benim zerrece günahım yok, lütfen artık aracıya zeval olmasın.

Arz ederim
Alıntı ile Cevapla
alihoca kullanıcısına teşekkür edenler
dentist (31-03-2006)
  #109  
Eski 31-03-2006, 17:02
Ramo - ait Avatar
Ramo Ramo bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 603/2786
438 Mesaj ına 2346 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Biri İşte...

Alıntı ile Cevapla
Ramo kullanıcısına teşekkür edenler
alihoca (31-03-2006)
  #110  
Eski 31-03-2006, 17:03
AnnE - ait Avatar
AnnE AnnE bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Bulunduğu Yer: Suriçi
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 606/518
314 Mesaj ına 5526 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Gaza getirmece

Ahali ;

Ali Hocam gaza gelmiş daha doğrusu, kendi beyanı ile gaza getirilmiş, kaşıyıcı bir takım sorular sıralamış.Öncelikle şunu ifade edeyim ki burası özel alan değil, özel hayatın kurcalanacağı bir yer heç değil.Lakin şu mani benzeri laf duruma pek uymaktadır, her ne kadar bilenler çoksa da ;

Ahhhh ah!!! Ananız koca mı gördü !
Ali,Veli. Selami ;
Üç de ondan evveli.
Recep, Şaban, Ramazan ;
Bir de rahmetli baban.


Hocam ; nasıl gördün diye sorduğun oralar, ömrümüzün geç kertesine yetişmiş yerler ne yazıkki.Daha evvelini kurcalamak istemiyorum.Oraları,oradakileri, oralarda olanları bilmek için oralarda, onlarla olmaya pek hacet yoktur.Oralar ve oralardakiler ve oralarda olanlar ya da herhangi bir yerler, herhangi bir yerdekiler ve herhangi bir yerde olanlar aslında hep ortada olan şeyler. Biryerleri, biryerdekileri ve biryerlerde olanları bilmek ve anlamak ve anlatmak için gerekli olan şey, göz kaslarını doğru hareket ettirebilmekten geçiyor.Biz bu kas hareketine kısaca bakmak diyoruz.Nereye, kime, ne olduğuna bakabilirsen gerisi senin tercihin.Ya görürsün baktığını, ya gösterileni görürsün.Ya yorumlarsın beyninle, ya da başka beyinlerden medet umarsın.Ya insana , insan gibi bakarsın,insanlar sana öyle bakmasalar bile ,ya da insan kelimesinin manasını hiç mi hiç düşünmeye gerek duymamış olsalar bile.İyilik-kötülük kelimelerini kendi başına gelenlerle sınırlı tutanlar gibi, duygu kelimesini, birinden para yolmanın ya da birini yatağa atmanın ön çalışmasıyla sınırlı anlayanlar gibi bakarsan göremezsin baktığında.
Sevdiğim bir kardeşimiz olan Bülent Ortaçgil'in bir şarkısında ne der bilirsiniz :

Bu iş zor, çok zor Yonca
Çünkü gülmeyi unutunca
Taş yüreklerde kilitli duygular
Kapılar açılmayınca

Bu iş zor, çok zor Yonca
Çünkü bizler istemeyince
En çok bağıran en doğru sayılır
İnsanlar işitmeyince

Bu iş zor Yonca
Çünkü insanlar günler boyunca
Hiç soru sormadan durur

Bu iş zor, çok zor Yonca
Çünkü sevmeyi bilmeyince
Bahar gelir, farkedilmez olur
İnsanlar görmeyince

Bu iş zor, çok zor Yonca
Çünkü bizler duymayınca
Birinin eli herkesin cebinde
İnsanlar umursamayınca

Bu iş zor Yonca
Çünkü insanlar yıllar boyunca
Hiç soru sormadan durur

Arkeoloji Müzesi'nin bahçesinde bir çay içmeli, Ahmet Rasim'in Fuhuş-u Atik kitabını karıştırmalı, Heybeliada'da Hüseyin Rahmi'nin, ıssızın içindeki evinin önünden geçerken bu keyifli romanları bu adam burada nasıl yarattı diye düşünmeli,Pasajdan Tarlabaşı'na doğru otoparka giderken korkutucu olmayan bir tinerci veletin mendilinden derin bir nefes çekip o velede bir 20 Lira vermeli,köprüde balık tutmasa da, kovaların içine baka baka boydan boya geçmeli,iki vakit arası kör bir mahalle camiinde boş oturmalı, herhangi birini düşünerek böğüre böğüre ağlamalı helada otururken, niye öyle bakıyorsun diye durup dururken kavga çıkarmalı iyice bir sopa yemecesine, kış sabahı köründe Uniskelesine ulaşmalı onlarca caminin ezanını duymak için inançsızsan bile, okumalı, bakmalı, görmeli,düşünmeli umutlarını yoketmek için.

Korkma Ahali !
Yarın bugünlerden çok daha berbat olacak.



Oldu mu Hocam ? uydu mu ? İyi mi halt ettin yazdırdın bunları bana.

Bilirim , iyi etti.
Alıntı ile Cevapla
AnnE kullanıcısına teşekkür edenler
alihoca (31-03-2006), Emin (01-04-2006), kasved (19-04-2006), Ramo (31-03-2006), Süvari (02-04-2006), Ömmes (21-01-2008)
Cevapla


Konuyu Toplam 1 üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Konu Seçenekleri
Modları Göster

Yetkileriniz
Yeni konu açabilirsinizdeğil
Yanıt gönderebilirsiniz değil
Eklenti gönderebilirsiniz değil
Mesaj düzenleyebilirsiniz değil

Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodları Açık
Gitmek istediğiniz klasörü seçiniz


Bütün Zaman Ayarları WEZ +2 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 11:59 .


Telif Hakları vBulletin v3.5.4 © 2000-2024, ve
Jelsoft Enterprises Ltd.'e Aittir.
Tercüme ve Tasarım : Arka & Bahce