Strict Standards: Declaration of vB_Database_MySQLi::db_connect() should be compatible with vB_Database::db_connect($servername, $port, $username, $password, $usepconnect) in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 1095

Strict Standards: Declaration of vB_Database_MySQLi::select_db_wrapper() should be compatible with vB_Database::select_db_wrapper($database = '', $link = NULL) in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 1095

Deprecated: Non-static method vB_Shutdown::init() should not be called statically, assuming $this from incompatible context in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 2294
Kıssadan Hisse Hikayeler - Sayfa 2 - Arka BahÇe Forumu
Arka BahÇe Forumu  

Geri Dön   Arka BahÇe Forumu > Nadas Alanı > Müştemilat
Kullanıcı ismi
Şifreniz
Kayıt ol SSS Üye Listesi Takvim Arama Bugünkü Mesajlar Bütün Forumları okunmuş kabul et


Konu Bilgileri
Konu Başlığı
Kıssadan Hisse Hikayeler
Konudaki Cevap Sayısı
107
Şuan Bu Konuyu Görüntüleyenler
 
Görüntülenme Sayısı
123358

Cevapla
 
Konu Seçenekleri Bu Konuda Ara Modları Göster
  #11  
Eski 12-04-2006, 16:37
dentist - ait Avatar
dentist dentist bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 1.058/2200
469 Mesaj ına 3880 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Güven...

Ingiltere'de yargıçların maaşı yoktur. Onun yerine ihtiyaçları
oldukça kullandıkları kredisi sınırsız çek defterleri vardır. Ingiliz devleti hakimlerine o kadar güveniyor yani.
Birgün hakimin biri bir bankaya gidip 1.000.000 poundluk bir çek
bozdurmak istediğini söylemiş. Tabii ortalık birbirine girmiş.
Banka yöneticileri en üst makamdan onay almadan bu kadar
parayı veremeyecekleri söyleyip hemen Içişleri Bakanlığı,
Adalet Bakanlığı,Başbakanlığa filan telefon etmişler. Ancak
aradıkları her yerden gelen cevap aynıymış: ÖDEYIN!
Gel gelelim bankada o kadar nakit yokmuş. Hakimden ertesi gün
gelmesi rica edilmiş. Ertesi gün para bir bavul içinde
hazırmış. Aradan birkaç gün geçmiş. Hakim çıkagelmiş. Parayı bankaya geri
vermek i stiyormuş. Banka yönetimi şaşırıp kalmış. Hemen Adalet
Bakanlığı'nı aramışlar. Derhal bakanlık müfettişleri devreye girmiş ve hakime hareketinin
sebebini sormuşlar. Hakim "Kraliçe nin hükümeti bize gerçekten bu kadar
güveniyor mu? Onu sınadım" cevabını vermiş. Raporlar bakanlığa iletilmiş ve aynı gün hakim azledilmiş..
Adalet bakanlığı hakime gönderdiği yazıda gerekçeyi şöyle açıklamış:
"Kraliçe hükümetinin saygın bir hakimi, devletine güvenmiyor
ve onu sınıyorsa, devlet ona asla güvenmez."

- "Güven" çok ince bir çizgidir. Onu kalınlaştırarak kırılmasını engelleyen tek şey, "iki taraflı" olmasıdır.
Alıntı ile Cevapla
dentist kullanıcısına teşekkür edenler
alihoca (13-04-2006), Arka'daş (13-04-2006), buena vista (20-04-2006)
  #12  
Eski 13-04-2006, 16:23
Arka'daş - ait Avatar
Arka'daş Arka'daş bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 39/21
23 Mesaj ına 59 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Çulluk

ÇULLUK



Onunla yaşadığım yere yakın sahilde ilk karşılaştığımda, altı yaşında idi. Kendimi kötü hissettiğim her seferinde, üç veya dört mil mesafedeki bu sahile gelirim. Küçük kız kumdan bir kale veya onun gibi bir şey yapıyordu ve deniz kadar mavi gözleri ile bana baktı.



"Merhaba" dedi.



Başımı sallayarak yanıt verdim, küçük bir çocuk tarafından rahatsız edilmeme havasında.



"Bina yapıyorum" dedi kız.

"Görüyorum. O nedir ?" diye sordum, gerçekten önem vermeyerek.

Oh, bilmiyorum, sadece kumu hissetmeyi seviyorum"



Bu iyi görünüyor, diye düşündüm ve ayakkabılarımı çıkardım.

Yanımızdan bir çulluk uçup geçti.



"Bu neşe" dedi kız.

"Ne ?"

"Neşe. Annem çullukların bize neşe getirdiğini söyler"



Kuş sahilin aşağısına doğru süzüldü. Güle güle neşe, merhaba acı diye kendime mırıldandım, ve yürümeye devam ettim. Sıkılmıştım, hayatım tamamen dengesiz görünüyordu.



"Adın ne ?". Kız vazgeçmiyordu.

"Robert" diye yanıtladım." "Robert Peterson"

"Benim ki Wendy … Altı yaşındayım"

"Merhaba Wendy"

Kıkırdadı. "Komiksin"



Sıkıntıma rağmen, ben de güldüm ve yürümeye devam ettim. Onun müzikal kıkırdaması beni takip etti."



"Yine gel, Bay P." Dedi. "Başka mutlu bir günümüz daha olacak"



Bundan sonraki birkaç gün birkaç toplantı ve rahatsız annem ile geçti. Bir sabah, ellerimi bulaşık suyundan çıkarırken, güneş parlamaktaydı. Bir çulluğa ihtiyacım vardı, ceketimi giydim.



Deniz kenarının hep değişen tesellisi beni bekliyordu.

Meltem serindi, ama ihtiyacım olan sükuneti yakalamaya çalışarak uzun adımlarla yürüdüm.



"Merhaba Bay P." Dedi kız. "Oynamak ister misin ?"

"Aklında ne var ?" diye sordum, can sıkıntısının ıstırabı ile.

"Bilmiyorum. Sen söyle"

"Sessiz sinema?" diye sordum.

Kahkaha yine patladı. "Bunun ne olduğunu bilmiyorum"

"O zaman sadece yürüyelim"

Ona bakarken, yüzünün narin dürüstlüğünü fark ettim. "Nerede yaşıyorsun ?" diye sordum.

"Orda" Yazlık kulübeleri işaret etti.

Garip diye düşündüm, kışın ortasında.

"Okula nerede gidiyorsun ?"

"Okula gitmiyorum. Annem tatilde olduğumuzu söylüyor."



Sahilde yürürken, gevezelik etti, ama zihnim başka şeylerdeydi. Eve döneceğim zaman, Wendy mutlu bir gün geçirdiğini söyledi. Şaşırtıcı şekilde daha iyi hissederek, ona gülümsedim ve onayladım.



Üç hafta sonra, paniğe yakın bir durumda sahilime koştum. Wendy'e selam bile verecek ruh halinde değildim. Verandada annesini gördüğümü ve çocuğunu evde tutmasını istediğimi düşündüm.



"Bak, eğer sakıncası yoksa, bugün yalnız kalmak istiyorum" dedim, Wendy yanıma geldiğinde. Aşırı derecede solgun görünüyordu. "Neden ?" diye sordu.

Ona döndüm ve bağırdım, "Çünkü annem öldü !" ve "Allahım, neden bunu küçük bir çocuğa söylüyorum" diye düşündüm.

"Oh," dedi sakince, "o zaman bugün kötü bir gün"

"Evet, dedim, "ve dün de, önceki gün de, - git burdan !"

"İncitti mi ?" diye ısrar etti.

"Ne incitti mi ?"

"Öldüğü zaman ?"

"Tabi ki, incitti !" deyip uzaklaştım.



Bir ay sonra, sahile gittiğimde, orada yoktu. Suçlu, utanmış hissederek ve onu özlediğimi kabul ederek, yürüyüşten sonra kulübesine gittim ve kapıyı çaldım. Bitkin görünen genç bir kadın kapıyı açtı.



"Merhaba" dedim, "Ben Robert Peterson. Bugün küçük kızını özledim ve nerde olduğunu merak ettim."



"Oh evet, Bay Peterson, lütfen içeri girin. Wendy sizden çok bahsetti. Korkarım sizi sıkmasına izin verdim. Eğer sizi sıktıysa, lütfen özrümü kabul edin."

"Hayır – o hoş bir çocuk" dedim, aniden söylediğim şeyin ne anlama geldiğini kavrayarak.

"Wendy geçen hafta öldü, Bay Peterson. Kan kanseri idi. Belki size söylememiştir."



Bir sandalyeye çöktüm. Nefes almaya çalıştım.



"Bu sahili seviyordu, buraya gelmeyi istediğinde, hayır diyemedik. Burada daha iyi görünüyordu ve bir çok mutlu günleri vardı. Ama son birkaç hafta, hızla çöktü…."



Sesi duraksadı, "Sizin için bir şey bıraktı, onu bulabilirsem. Biraz bekler misiniz ?"

Aptalca başımı salladım, zihnim bu sevgi dolu genç bayana söyleyecek bir şeyler aradı. Bana, üzeri koyu çocuk yazısı ile "Bay P." yazılmış bir zarf verdi. İçinde parlak renkli kalemle yapılmış bir resim vardı – sarı bir plaj, mavi bir deniz ve kahverengi bir kuş. Altına dikkatle şöyle yazılmıştı :



ÇULLUK SANA NEŞE GETİRİR.



Gözlerimden yaşlar aktı ve hemen, hemen sevmeyi unutmuş bir kalp genişçe açıldı. Wendy'nin annesine sarıldım, "Üzgünüm, üzgünüm, üzgünüm." Tekrar, tekrar söyledim ve birlikte ağladık. Değerli küçük resim şimdi çerçeveli ve odamda asılı.

Bana uyum, cesaret ve talep etmeyen sevgiyi anlatan sözcükler.



Bana sevgi armağanını öğreten mavi gözlü ve kum renkli saçı olan bir çocuktan bir armağan.



~Robert Peterson~



Çeviri Saffet Güler
Alıntı ile Cevapla
Arka'daş kullanıcısına teşekkür edenler
alihoca (13-04-2006), buena vista (20-04-2006), dentist (15-04-2006)
  #13  
Eski 15-04-2006, 13:14
dentist - ait Avatar
dentist dentist bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 1.058/2200
469 Mesaj ına 3880 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Randevu

Saat 8:30'da, seksenlerinde, yaşlı bir adam başparmağındaki dikişleri
aldırmak üzere poliklinikten içeri girdi. Çok acelesi olduğunu söyledi,
çünkü saat tam 9:00'da bir randevusu varmış.

Tedavisinin bitmesi ve onun söylediği yere ulaşması en azından bir saat
sürerdi. Yaranın pansumanı sırasında konuşmaya başladık. Bu denli acelesi
olduğuna göre önemli birisiyle mi randevusu olduğunu sordum.

Bana bakımevine gidip eşiyle kahvaltı etmek için acelesi olduğunu söyledi. O
zaman eşinin sağlığının nasıl olduğunu sordum.

Eşinin orada uzun bir süredir kaldığını ve Alzheimer hastalığının bir
kurbanı olduğunu anlattı.

Geç kalmış olmasından dolayı "Acaba eşiniz
endişe duyar mı?" diye sordum.

Bana beş yıldan bu yana onun kim olduğunu bile bilmediğini ve kendisini
tanımadığını söyledi.

Şaşırmıştım, "Sizi tanımadığı halde yine de her sabah onu görmeye mi
gidiyorsunuz?" diye sordum.

Elimi okşayarak gülümsedi.

"O beni tanımıyor ama ben hâlâ onun kim olduğunu biliyorum" dedi.
Alıntı ile Cevapla
dentist kullanıcısına teşekkür edenler
alihoca (15-04-2006), Arka'daş (27-04-2006), Emin (15-04-2006), halo (16-04-2006), Ramo (15-04-2006)
  #14  
Eski 16-04-2006, 22:52
dentist - ait Avatar
dentist dentist bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 1.058/2200
469 Mesaj ına 3880 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Üçlü Filtre

Bir gün bir tanıdığı büyük filozofa rastladı ve dedi ki; "Arkadaşınla ilgili
ne duyduğumu biliyor musun?"

"Bir dakika bekle" diye cevap verdi Sokrat. Bana birşey söylemeden önce
senin küçük bir testten geçmeni istiyorum. Buna "Üçlü Filtre Testi" deniyor.


"Üçlü Filtre?"

"Doğru," diye devam etti Sokrat. Benimle arkadaşım hakkında konuşmaya
başlamadan önce, bir süre durup ne söyleyeceğini filtre etmek, iyi bir fikir
olabilir.

Birinci filtre: "Gerçek Filtresi"

"Bana birazdan söyleyeceğin şeyin tam anlamıyla gerçek olduğundan emin
misin?"

"Hayır," dedi adam "Aslında bunu sadece duydum ve ...

"Tamam," dedi Sokrat

"Öyleyse, sen bunun gerçekten doğru olup olmadığını bilmiyorsun. Şimdi
ikinci filtreyi deneyelim,"

"İyilik Filtresini"

"Arkadaşım hakkında bana söylemek üzere olduğun şey iyi birşey mi?"

"Hayır, tam tersi ..."

"Öyleyse," diye devam etti Sokrat,

"Onun hakkında bana kötü bir şey söylemek istiyorsun ve bunun doğru
olduğundan emin değilsin. Fakat yine de testi geçebilirsin, çünkü geriye bir
filtre daha kaldı."

"İşe yararlılık filtresi"

"Bana arkadaşım hakkında söyleyeceğin şey benim işime yarar mı?"

"Hayır, gerçekten değil."

"İyi," diye tamamladı Sokrat,

"Eğer, bana söyleyeceğin şey doğru değilse, iyi değilse ve işe yarar,
faydalı değilse bana niye söyleyesin ki?"

Bu, Sokrat'ın iyi bir filozof olmasının ve büyük itibar, saygı görmesinin
sebebiydi.

Yakın ve sevgili herhangi bir arkadaşınız hakkında başıboş konuşmalar
duyduğunuz her sefer bu üç filtre testini kullanmanız sizlere hararetle
tavsiye edilir.
Alıntı ile Cevapla
dentist kullanıcısına teşekkür edenler
Arka'daş (27-04-2006), hakan (16-04-2006)
  #15  
Eski 20-04-2006, 19:37
dentist - ait Avatar
dentist dentist bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 1.058/2200
469 Mesaj ına 3880 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Filler

FİLLERİN ÖNÜNDEN GEÇERKEN, ANİDEN DURDUM, BU DEV YARATIKLARIN SADECE ÖN BACAKLARINA BAĞLI KÜÇÜK BİR İPLE ORADA TUTULDUĞU GERÇEĞİ BENDE ŞAŞKINLIK YARATTI. ZİNCİR YOK, KAFES YOK. FİLLERİN HERHANGİ BİR ANDA, İPLERDEN KURTULUP KAÇMALARI ÇOK KOLAYDI, AMA BİR NEDENLE, BUNU YAPMIYORLARDI.

Filin yanındaki fil eğitmenini gördüm ve neden bu güzel, görkemli hayvanların orada durduklarını ve kaçmaya teşebbüs etmediklerini sordum. "Filler çok küçükken onları bağlamak için bu aynı ipi kullanırız, ve o yaşta, bu ip onları bağlamak için yeterlidir.

Filler büyürken, kaçamayacaklarına inanmaya şartlandılar. İpin hala onları bağlı tutacağına inanıyorlar, bu nedenle asla kaçmaya çalışmıyorlar". Şaşırdım. Bu hayvanlar istedikleri zaman ipleri koparıp kaçabilirlerdi, ama bunu yapamayacaklarına inandıkları için, tam oldukları yere yapışık kalmışlardı.

Filler gibi, kaçımız daha önce bir kez yapamadığımız için herhangi bir şeyi yapamayacağımıza inanarak yaşamda ilerliyoruz .......



**Alıntı**
Alıntı ile Cevapla
dentist kullanıcısına teşekkür edenler
alihoca (21-04-2006), neron (21-04-2006)
  #16  
Eski 21-04-2006, 18:15
dentist - ait Avatar
dentist dentist bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 1.058/2200
469 Mesaj ına 3880 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Ebediyete kadar..

Heybeliada'daki Deniz Okulu'ndan mezun olan İsmail Türe, kendi gibi Gelibolulu olan bir genç kıza kaptırır gönlünü. İki sevgili parmaklarına nişan yüzüğü taksalar da, birbirlerini çok seyrek görmektedirler.

İsmail Türe denizaltıda muhabere subayı olarak görevlidir çünkü. Üsteğmenin aklına harika bir fikir gelir; nişanlısına ışıklı mors alfabesini öğretecek, Çanakkale'den geçiş yapacakları geceyi planlı olduğu için önceden bildirecek
ve böylelikle haberleşeceklerdir!..

Boğazı yüzeyden geçmekte olan denizaltının kulesindeki denizciler sigara içmekte, sohbet etmektedirler. Aralarından birinin heyecanlı olduğu her halinden belli olmaktadır. Gelibolu kıyılarına geldiklerinde, karanlık içindeki evlerden birinden bir el fenerinin yanıp söndüğü görülür:
"Seni seviyorum"... Arkadaşları gülümseyerek İsmail Türe'ye bakarlarken, genç aşık elindeki fenerle sevgilisine karşılık vermektedir...

Bu olaydan sonra iki sevgilinin aşkı düşmez olur denizaltıcıların dillerinden. Herkes, haberleşmek için kurulan ışık yolunu konuşur. Arkadaşları "Evlen şu kızla da, buralardan her geçişimizde selamlaşmayı bırak artık" diye takılırlar İsmail Türe'ye.

Denizaltının üstünün ve altının bir olduğu yağmurlu günlerde bile, Çanakkale Boğazı'ndan geçilirken, elindeki fenerle aşk nöbeti tutan yakışıklı denizci gözünü bir an olsun ayırmaz Gelibolu kıyılarından.

Yine bir gün, yirmiyedi yaşındaki Üsteğmen, Çanakkale'den geçecekleri gün ve saati, denizaltının uğradığı bir limandan telefonla haber verir nişanlısına. Ege Denizi'nden Boğaz'a giriş yapacaklarını ve en öndeki denizaltının kulesinde olacağını bildirir. Genç kızın gözüne her zaman olduğu gibi,o gece de uyku girmez. Büyük bir sabırla pencerenin önünde oturmakta ve gözünü hiç kırpmadan denize bakmaktadır. Fenerine yeni pil almış olsa da, arada bir yanıp yanmadığını kontrol eder yine de...

Birden, dev bir karartı belirir suyun üstünde. Güneyden gelen bir denizaltı, penceresinin görüş sahasına girmiştir ... Genç kız pencereyi açar ve gecenin karanlığına uzattığı elleriyle feneri yakıp söndürür. "Seni Seviyorum..." Kulede bulunan denizaltının komutanı Bahri Kunt işareti görünce gülümser:
"Hay Allah, bu kız denizaltıları şaşırdı. Nişanlısının denizaltısı bizim önümüzdeydi..."

Bir anlık tereddütten sonra Birinci İnönü denizaltısının komutanı Bahri Kunt, yanıt gönderilmezse genç kızın telaşlanacağını düşünerek,karşılık verilmesini emreder.
Yanındakilerin "Ne diyelim komutanım?" diye sorması üzerine de şunları söyler: "ebediyete kadar..."
O gece, Üsteğmen İsmail Türe'nin görev yaptığı Dumlupınar, Çanakkale Boğazı'na giriş yapan ilk denizaltı olmuştur. Ama, Gelibolu kıyılarına gelmeden, Nara Burnu açıklarında İsveç bandıralı "Naboland" adlı gemi tarafından çiğnenmekten kaçamamış ve yaralı bir balina gibi acı dolu sesler
çıkararak, Çanakkale'nin karanlık sularında kaybolmuştur.
Her şey bir kaç dakika içinde gerçekleştiğinden, arkadan gelmekte olan Birinci İnönü denizaltısı Dumlupınar'a çarpan geminin yanından habersizce geçerek, Gelibolu'ya ulaşan ilk denizaltı olur.

Genç kız, nişanlısından haber almanın huzuru içinde başını yastığa koyduğunda, genç denizci çoktan dalmıştır "Ebediyete kadar" sürecek olan uykusuna!..
Alıntı ile Cevapla
dentist kullanıcısına teşekkür edenler
alihoca (21-04-2006), Ramo (22-04-2006)
  #17  
Eski 22-04-2006, 08:28
Ramo - ait Avatar
Ramo Ramo bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 603/2786
438 Mesaj ına 2346 Kere teşekkür edildi
Tanımlı

Thomas Cook, bir araştırma gezisi sırasında Atlas Okyanusu'nun bir yerinde;
milyonlarca kuşun havada çığlıklarla daireler çizerek uçtuğunu görür.
Kulakları sağır edecek kadar yüksek sesle çığlıklar atan kuşlardan yorulanlar,
okyanusun dev dalgalarına atılarak intihar ederler.
Bu olayı yıllar boyunca birçok balıkçı görür, birçok bilim adamı araştırır.
Kuş bilimcileri yaptıkları araştırmalarda göçmen kuşların farklı yönlerden
gelerek okyanusta bu noktada birleştiklerini keşfederler;
ancak intihar etmelerinin nedenini çözemezler.
Yıllar süren araştırmalar sonucunda bu trajik olayın yaşandığı yerde bir ada olduğunu,
kuşların göç yolu üzerinde bulunan bu adanın deprem sonucunda okyanusa gömüldüğünü bulurlar.
İnsanların yokluğunu bile fark edemedikleri ada;
kuşlar için göç yollarının vazgeçilmez durağıdır.
Kuşlar, binlerce yıllık alışkanlıkla adanın yerini bilmektedirler ve
yıpratıcı bir yolculuktan sonra aradıkları adayı bulamayınca yorgunluktan
bitkin düşen bedenlerini çığlık çığlığa okyanusun sularına gömmektedirler?
Peki ya siz?
Sizin hiç bir adanız oldu mu? Yaşamın uzun göç yollarında size bir yudum taze soluk verecek,
yolunuza dinç devam etmenizi sağlayacak bir adanız var mı?
Bir gün yerinde bulamazsanız, ille de ulaşmak ve sığınmak için başınızın döndüğü ve
dengenizi yitirinceye kadar kanat çırpacağınız bir ada yaratabildiniz mi kendinize?
Sınırsızca her şeyi paylaşabileceğiniz bir dost!
Yola birlikte çıkacak kadar güvendiğiniz bir arkadaş, daima huzur ve mutluluk verecek biri,
ulaşmak için yıllardır uğraş verdiğiniz bir amaç edinebildiniz mi?
şöyle daha bir yakın bakın çevrenize?
Size gelen, sizin gittiğiniz, sizi bulan, sizin bulduğunuz kaç ada var çevrenizde?
Kaç tane durup nefeslendiğiniz ada yaratmışsınız kendinize?


CAN DÜNDAR
Alıntı ile Cevapla
Ramo kullanıcısına teşekkür edenler
buena vista (23-04-2006), dentist (22-04-2006)
  #18  
Eski 26-04-2006, 19:48
dentist - ait Avatar
dentist dentist bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 1.058/2200
469 Mesaj ına 3880 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Emma Bombeck kanser hastalığından, ölmeden önce kaleme almış.

"Hayatımı yeniden yaşayabilseydim eğer; hastayken yatağa girer dinlenirdim...
Ben olmadığım zaman her şey kötüye gidecek diye düşünmezdim...
Gül şeklindeki pembe mumu saklamaz yakardım...
Daha az konuşur, ama daha çok dinlerdim...
Yerler kirlense, masa örtüm lekelense bile daha çok arkadaşımı akşam yemeğine davet ederdim...

Oturma odasında TV seyrederken, patlamış mısır yer,
şömineyi yakmak isteyen birisi olduğunda ona engel olmazdım...
Yerler leke olacak diye korkmazdım...
Bana gençliğini anlatmaya çalışan dedeme daha çok vakit ayırırdım...
Kocamın sorumluluklarını daha çok paylaşırdım...

Saçım bozulmasın diye, arabanın camının açılmasını önlemezdim...
Eteğimin lekelenmesine aldırmadan çimlere otururdum...
TV seyrederken daha az, hayata bakarken daha çok ağlar ve gülerdim...
Ömür boyu “garantilidir” denilen hiçbir şeyi satın almazdım...

Hamileliğimin bir an önce sona erip, doğum yapmayı dilemek yerine, hamile olduğum her anın
tadını çıkarır ve içimde bir canlı yaratmanın ne kadar harika olduğunu fark ederdim...
Bu o kadar nadir bir olay ki, Mucize gibi bir şey...

Çocuklarım beni öpmek istediklerinde, asla "önce git ellerini yüzünü yıka" demezdim...
Onlara daha çok "seni seviyorum", ondan da daha çok "özür dilerim" derdim...
Ama başka bir hayat verilseydi en çok yapacağım şey; her dakikasını değerlendirmek olurdu...

Dikkatle bak!
Gerçekten gör!
Yaşa!
Vazgeçme!
Küçük şeyler için şikayet etme!

Bana benzemeyenler, benden daha çok şeye sahip olanlar ve kimin ne yaptığı beni ilgilendirmezdi...
Bunun yerine, ilişkilerimi güçlendirmeye çalışırdım...
Sahip olduğunuz ruhsal, fiziksel ve duygusal her şey için Allah'a şükredin...
Tek bir hayatınız var ve birgün sona eriyor...
Umarım her gününüzü değerlendirirsiniz.''
Alıntı ile Cevapla
dentist kullanıcısına teşekkür edenler
account (26-04-2006)
  #19  
Eski 27-04-2006, 12:20
Arka'daş - ait Avatar
Arka'daş Arka'daş bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 39/21
23 Mesaj ına 59 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Huzur

HUZUR


Halkı tarafından çok sevilen bir kral,huzuru en güzel resmedecek sanatçıya büyük bir ödül vereceğini ilan eder.Yarışmaya çok sayıda sanatçı katılır.Günlerce çalışırlar,birbirinden güzel resimler yaparlar.Sonunda eserleri saraya teslim ederler.Tablolara bakan kral sadece ikisinden hoşlanır.Ama birinciyi seçmesi için karar vermesi gerekir.

Resimlerden birisinde bir göl vardır .Göl ,tıpkı bir ayna gibi etrafında yükselen dağların görüntüsünü yansıtmaktadır.Üst tarafta pamuk beyazı bulutlar gökyüzünü süslemektedir.Resim bakanlara mükemmel bir huzur hissi verecek kadar güzeldir.

Diğer resimde de dağlar vardır.Ama engebeli ve çıplak dağlar.Dağların üstünde ki öflkeli gökyüzünden boşanan yağmurlar ve çakan şimşek ise resmi daha da sıkıntılı bir hale sokmaktadır.Dağın eteklerindeki şelale insana gürültüyü ,yorgunluğu hatırlatacak kadar hırçın resmedilmişdir . Kısaca resim pek de öyle huzur verecek türden değildir.


Fakat kral resme bakınca ,şelalenin ardında kayalıklardaki çatlaktan çıkan mini minnacık bir çalılık görür.Çalılığın üstünde ise bir anne kuşun örttüğü bir kuş yuvası göze çarpmaktadır.Sertçe akan suyun orta yerinde anne kuşun kurduğu yuva izleyenlere harika bir huzur ve sakinlik örneği sunmaktadır.

Ödülü kim kazandı dersiniz ?

Tabi ki ikinci resim.Kral bunun nedenini şöyle açıkladı :

“HUZUR HİÇBİR GÜRÜLTÜNÜN,SIKINTININ YADA ZORLUĞUN BULUNMADIĞI YER DEMEK DEĞİLDİR.HUZUR ,BÜTÜN BUNLARIN İÇİNDE BİLE YÜREĞİMİZİN SÜKUNET BULABİLMESİDİR”
Alıntı ile Cevapla
  #20  
Eski 28-04-2006, 00:50
dentist - ait Avatar
dentist dentist bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 1.058/2200
469 Mesaj ına 3880 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Annem

*Küçük kız, kendini bildiği günden beri annesinden büyük bir
şefkat görmüş ve ondan duyduğu sözlerle, pamuk prensesten daha güzel
olduğuna inanmıştı. Ona göre, nur yüzlü ve badem gözlüydü. Bir tanecik
yavrusuydu her zaman. Ama ilk okula başlayınca işler değişti. *

*Arkadaşları, onun hiçde güzel olmadığını, hatta çirkin bile sayıldığını
söylemekteydi. Küçük kız, ilk önceleri onlara inanmadı. Çünkü herkes
birbirini kıskanıyordu. Ama bir kaç yıl içinde gerçeklerle yüzleşti.
Annesinin bir pamuğa benzettiği yüzü, çiçek bozuğu bir cilde sahipti.
"Badem" dediği gözleri ise şaşıydı. Vücudu da bir selviyi andırmıyordu. *

*Demek ki annesi onu aldatmış ve yıllar yılı çekinmeden yalan söylemişti. *

*Genç kızın anne sevgisi, kısa bir süre sonra nefrete dönüştü. *

*Evlenme çağına gelmiş olmasına rağmen yüzüne bakan yoktu. Üstelik de
gözleri, bütün tedavilere rağmen düzelmiyordu. Genç kız, doktorların
gizlice yaptığı konuşmalardan kör olacağını anladığında çılgına döndü ve
kendisini hâlâ çocukluk yıllarındaki ifadelerle seven annesinin bu
yalanlarına dayanamayıp evi terk etmeye karar verdi. *

*Fakat annesi, uzak bir yerde iş bulduğunu söyleyerek ondan önce davrandı.
Ve kazandığı paraları bir akrabasına gönderip, kızına bakmasını rica etti.
*

*Genç kız bir süre sonra görmez oldu. Karanlık dünyasıyla baş başaydı. *

*Bu arada annesini hiç merak etmiyordu. Yalancıydı annesi, ölse bile bir
kayıp sayılmazdı. Bir gün doktorlar, uygun bir çift göz bulduklarını
söyleyerek kızı ameliyat ettiler. Ancak o, gözünü açtığında yine aynı yüzü
görmekten korkuyordu. *

*Fakat kör olmak zordu. En azından kimseye yük olmazdı. Genç kız, ameliyat
sonunda aynaya baktığında, müthiş bir çığlık attı. Karşısında bir dünya
güzeli vardı. Gerçekten de harika bir kızdı gördüğü. *

*Yüzündeki bozukluklar tamamen kaybolmuştu. Çok kemerli olan burnu
düzelmiş, kepçe kulakları normale dönmüş ve yaban otlarını andıran
saçları, dalga dalga olmuştu. *

*Genç kız, yanındaki yaşlı doktora sevinçle sarılarak: *

*- Sanki yeniden dünyaya geldim!. dedi. Yüzümde hiçbir çirkinlik kalmamış.
Estetik ameliyatı siz mi yaptınız? *

*Yaşlı doktor: *

*- Böyle bir ameliyat yapmadık kızım!. diye gülümsedi. Annenin bağışladığı
gözleri taktık. Sen, onun gözünden gördün kendini!.. *
Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 2 üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 2 Misafir)
 
Konu Seçenekleri Bu Konuda Ara
Bu Konuda Ara:

Gelişmiş arama yap
Modları Göster

Yetkileriniz
Yeni konu açabilirsinizdeğil
Yanıt gönderebilirsiniz değil
Eklenti gönderebilirsiniz değil
Mesaj düzenleyebilirsiniz değil

Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodları Açık
Gitmek istediğiniz klasörü seçiniz


Bütün Zaman Ayarları WEZ +2 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 11:47 .


Telif Hakları vBulletin v3.5.4 © 2000-2024, ve
Jelsoft Enterprises Ltd.'e Aittir.
Tercüme ve Tasarım : Arka & Bahce