Strict Standards: Declaration of vB_Database_MySQLi::db_connect() should be compatible with vB_Database::db_connect($servername, $port, $username, $password, $usepconnect) in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 1095

Strict Standards: Declaration of vB_Database_MySQLi::select_db_wrapper() should be compatible with vB_Database::select_db_wrapper($database = '', $link = NULL) in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 1095

Deprecated: Non-static method vB_Shutdown::init() should not be called statically, assuming $this from incompatible context in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 2294
Arka BahÇe - Sayfa 27 - Arka BahÇe Forumu
Arka BahÇe Forumu  

Geri Dön   Arka BahÇe Forumu > Arka BahÇemiz > Arka BahÇe
Kullanıcı ismi
Şifreniz
Kayıt ol SSS Üye Listesi Takvim Arama Bugünkü Mesajlar Bütün Forumları okunmuş kabul et


Konu Bilgileri
Konu Başlığı
Arka BahÇe
Konudaki Cevap Sayısı
14497
Şuan Bu Konuyu Görüntüleyenler
 
Görüntülenme Sayısı
652051

Cevapla
 
Konu Seçenekleri Modları Göster
  #261  
Eski 21-07-2006, 22:28
alihoca alihoca bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 361/2464
166 Mesaj ına 2501 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Çöp Evler

Sizin de başınızdan geçiyor mu, bilemem ama benim her ev taşırken başımdan geçen bir olay var ki, aklıma gelmişken anlatmazsam çatlarım. Kiracısınız ve mecburen belirli zam aralıklarında taşınacaksınız. Taşınma işini daha kimseye haber vermeden dahi beni gizli bir telaş alır. Şöyle çaktırmadan benim çıkınları saklı saklı gözden geçirmeye başlarım.

Ne o bir şey mi arıyorsun? Yardım edeyim de uğraşma! Falan derlerse de, ne o, beceriksiz herif, şimdi her tarafı karıştırıp berbat edeceksin, mi demek istiyorsunuz der çıkarım. Ben bu muameleyi hak edecek ne kusur işledim ya rabbim! Diye yüksekçe bi sesle bağırıp, şöyle hafiften de kırılmış görünürüm ki, yanıma yöreme uğramasınlar.

Oda boşalınca da bulduğumu aldığımı, elime geçeni bi faydası olur, ilerde işimize yarar, çok da yeni canım lazım olur diye bir bir sakladıklarımı, çıkın, bavul, çekmece boşaltıp gözden geçirmeye başlarım.

Neler çıkmaz ki; saat kordonları, üç beş eski saat, bir sürü vida cıvata, somun, gazetelerden kesip sakladığım bir çok yazı, güzel sözler, şiirler, maniler, şöyle saati gösterecek şekilde poz verilen eski fotoğraflar vs vs derken yanı başımda dağlar gibi bir yığın oluşur. Biraz da anılarını hatırlayıp okşar gibi yapılan bu gözden geçirme işlemi, dakikalar saatleri kovalayarak sürer gider. Sonrada bu görüntü bende bir başka çağrışım yapar ki, işte o an paniğe kapılırım desem doğrudur.

Hani, büyük şehirlerde yalnız yaşayan kimi insanların evlerine komşulardan gelen şikâyetler üzerine zabıta marifetince girilen evler vardır. O dakkada arayınca bulamayacağın kameralar hazırdır. Televizyon haberlerine kadar yansıyan ve adına çöp evler dedikleri bir görüntüden bahsediyorum. Spiker dedikleri haspalarda bi kötüler gariplerimi ki görüp duymayın daha iyi.

Eski çıkınlar açılıp koca bir yığın arasında kalınca, işte o haber görüntüleri zınk diye aklıma düşer. Düşer ki bendeki paniği, boşalan teri görmeyin gitsin. Hemence eleme ve elimine etme işlemlerine başlarım. Eski ilaç kupürleri mi dersin, eski piyango biletleri mi dersin, eski aloların omoların çekiliş kuponları mı dersin, kıyabildiklerimi bir tarafa kıyamadıklarımı öbür tarafa yığmaya başlarım.

Bu işlemi yaparken arada baskın yiyip basılmakta var ki, düşman başına desem olur. Neymiş efendim, peki bu gazoz kapağını niye saklıyon deyi başlarlar. Anlatamazsın ki, o gazoz kapağının eski tahta sandalyelerin, çekyatların ayaklarına takılan lastik çıkınca ya da eskiyince oraya çakılıp halıyı kilimi yırtmasın deyi saklıyorum desen olmaz. Öyle bir müstehzi ifade ile gülerler ki, o an nevrin dönüp sakladığın eski paslı nacağı kapıp katil olursun billahi.

Hadi yüreğiniz kıyamadı paslı nacak elinizde öyle kala kaldınız. Allah razı olsun bize kıyamadı derler sanırsınız ki, yanılgınız da budur. O zaman dahi, artık odun kırmıyoruz doğalgaz kaloriferli evde nacağın ne işi var derler. Üstüne bir de ‘ay ne tuhaf adamsın’ derlerse belanın büyüğü çıktı demektir. Artık, bir kaç hafta küser misiniz, Ulan nasılsa kaldırdım, kaldırmış iken, ‘bre idare, fener bilmez müsrif tutumsuzlar’ deyü boyun köklerine indirip kesiverir misiniz bilemem.

Onca eleme sonrasında kıyabildiklerinizden koca yığınları çuvallara doldurup, bunları okula götüreyim de ihtiyacı olanları dağıtayım sevabına falan deyip gizlice çöpe atma faslına sıra gelir. Caanım eski kitaplarınızı, üç sözlük yeter deyip, çocukluğunuzdan sakladığınız biraz lime lime olmuşsa da dördüncü beşinci sözlüklerinizi atarken hissettiklerinizi yazmamayı tercih ederim.

Sözlük deyince aklıma başka bir şey geldi iyi mi? Bilgisayar ve internetin yanı sıra bu arama motoru hikâyesi neden bilmem hep çocukluğumu aklıma getirir ve biraz yüreğimin burkulmasına neden olur. Verilen ev ödevleri için kaynak aramak, akla takılan bir soru için ağabeylere soru sorup, o da günlerinde ise yarım yamalak bir cevap almak gibi şeyler aklıma gelince şimdikileri kıskanmıyorum desem billahi yalan.

Diyeceksin ki âlim mi olacaktın hocam! Tamam, haksızsınız diyemem. Ama olsaydı ve bu olanaklara bizde sahip olsaydık kötü mü olurdu. Anasını sattığımının yokluk ateşi ile pişmek de inadına zordu.

Şimdi bizim ikiz adilerin önüne koyduğunu beğenmeyip yemediklerini, yeni aldığını beğenmedikleri görünce;

Şu adilere bi kafa atayım,
Üç gün zırnık vermeden aç tutayım da görsünler yemeği gıymatını,
Şöyle bi sene boyunca delik ayakkabı ile okula göndereyim de anlasınlar hanyayı konyayı,
Yok yok suç bunların değil, analarını keseyim,
O zehirliyor, arkamdan hile ve desise çeviriyorlar.

Gibisinden içimden kırk türlü hinlik geçiyor, şüphe dolu arayıp soran bakışlarla süzüp duruyorum. Hafif de olsa bir desise izi sezsem garp cephesinden saldıracağım, ama adilerin masum duruşlarına bakınca, renk vermemeyi sanki doğuştan öğrenmişler.

Tek maaşlık gelirimizi kelle sayısına göre böldüğümüzde müftünün fitre verilecekler diye ilan ettiği sınıfa bile gireriz çok şükür. Ve güya fakiriz. Ama nasıl fakirlik ise eksik hiç bir şeyleri yok. Bilgisayar dizleri üstünde hazır ve nazır. Hadi, gecenin bi yarısı dondurma istediler diyelim. Üç dakika sonra ellerinde yalıyor oluyorlar.

Zıkkımın kökünü yiyin deseem olmaz. Gelde kıskanma adileri. Bunun kadrini gıymatını biliyorlar mı diye bir düşünsen, başın belaya girer. Sonra cinnet geçiren hoca çocuklarına saldırmış diye gazetelere çıkmak var.

Diyeceğim, yoklukta öyle, varlıkta böyle maalesef. İkisinin ortasını bulsak kim bilir belki de ondan da şikâyet eder miyiz bilmem.

Neyse, çöp evler diye başladık, kadir kıymet bilmez zamaneden çıktık.
Sıkmamış olmayı dileyerek kalın sağlıcakla diyeyim.

Saygılarımla
Alıntı ile Cevapla
alihoca kullanıcısına teşekkür edenler
bikmisbroker (22-07-2006), chem73 (21-07-2006), dentist (24-07-2006), Emin (22-07-2006), kasved (22-07-2006), neron (24-07-2006), serdarkus (28-07-2006), Süvari (24-07-2006)
  #262  
Eski 22-07-2006, 00:17
Emin - ait Avatar
Emin Emin bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Mar 2006
Bulunduğu Yer: Antalya
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 305/762
198 Mesaj ına 2281 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Evden Eve Taşıma

Alıntı:
alihoca´isimli üyeden Alıntı
Sizin de başınızdan geçiyor mu, bilemem ama benim her ev taşırken başımdan geçen bir olay var ki, aklıma gelmişken anlatmazsam çatlarım. ...

Televizyondakiler kadar olmasa da, bende de tedavülden kalkmış şeyleri biriktirme huyu var.

Dediğiniz gibi; ancak taşınma zamanlarında bir kısmı azalıyor.

Sadece eşe dosta değil, bu eşya vasfını yitirmiş nesnelere de sadakatle bakmak içimde var, demek ki.

Sadece bir örnek:
Erzurum'dan taşınırken, 1989 - 1996 yıllarını kapsayan, gün sırasına göre ve ay ay tasnifleyip, kolilere koyduğum 7 yıllık Milliyet Gazetesi arşivimi kamyoncu: "saracak yerim yok abi, alamam hiç kusura bakma, istersen diğer eşyalarını da indireyim" diyerek efelenmesi yüzünden taşıyamamıştım. Muhtemelen kamyonucuya ağuyu bizim hanım vermiştir. Halen yanarım emeklerime.

Elinize sağlık hocam, yazınız gene çok güzel de şu sizin "ikiz adiler" dediklerinizi kıskanmayın, varken yesinler, giysinler, kullansınlar "az değerli, yok öğretici" olmuyor her zaman.
Alıntı ile Cevapla
Emin kullanıcısına teşekkür edenler
alihoca (22-07-2006), bikmisbroker (22-07-2006), dentist (24-07-2006), kasved (22-07-2006), neron (24-07-2006), Süvari (24-07-2006)
  #263  
Eski 22-07-2006, 01:22
bikmisbroker - ait Avatar
bikmisbroker bikmisbroker bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Bulunduğu Yer: Kanada
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 590/835
107 Mesaj ına 2990 Kere teşekkür edildi
bikmisbroker - MSN üzerinden Mesaj gönder
Tanımlı

Alıntı:
alihoca´isimli üyeden Alıntı

Şöyle bi sene boyunca delik ayakkabı ile okula göndereyim de anlasınlar hanyayı konyayı,
Yok yok suç bunların değil, analarını keseyim,
O zehirliyor, arkamdan hile ve desise çeviriyorlar.
Yine DAMARDAN girmis bu Ali Hoca,
La Havle...
Yahu Ali Hocam, Datlim Giymatlim.. (Kaynanalar dizisinden kalmadir ha!!)
Durup dururken nereden aklina eser de boylesine yazilar dosenirsin yaw??
Sen de Sevgili AnnE miz fibi Yazilar dosensene?
1 Solukda yazilan 11 satirli bilmem kac harfli tek cumleler kurup arkasindan da sorunu sorsana ya???
"Bilmem simdi ne yazacaktim unuttum!!""
"bilmem farkettinizmi yazacaklarimi??"
Farkettiyseniz de farketmediyseniz de, "Afiyet olsun!!"
diyerek biten...
Veya yaklasik o tarzda ifadeler iceren? O durumda yazdiklarina Cevap da almazsin biliyormusun?

Benim babam (Allah Gani gani rahmet etsin) Dis hekimi idi..
Vakti zamaninin Geliri yerinde, parasal durumu ve hali vakti bulundugu toplum icerisinde pek cok kisiden cok daha iyi vaziyetteydi yani..
ANCAK ozellikle belirtmek isterim gerek gittigim okullar olsun gerekse arkadaslarim olsun 1 gun icin onlardan geri kalmadim nerede ise..
O Naylon ayakkabilardan da giydim, dizimde yamalikli pantolon ile de dolastim..
Ve bunlardan dolayi da erinmedim, babamin maddi imkanlarinin diger cocuklardan fazla olmasinin ustunlugunu de yasayamadim ben (iyiki de bu sekilde buyutulmusum)
Bunlarin degerini ve kiymetini simdi anlayabiliyorum, bu sekilde buyutulmemin SIRRINI ve GiZEMiNI simdi cozebiliyorum..
OYSA bugunki nsanlarimiz oylemi?
Accuk fazla geliri varsa 10 misli fazlasi varmiscasina yandaki komsusuna CAKA satan bizim insanimiz degilmi?
Accuk daha iyi imkanlara sahipse, yaninda muhtac olan ile paylasmak yerine daha fazlasi varmiscasina vurgulama ihtiyaci icerisinde olan kim peki??
Butun bu sartlari ve bugunleri goren birisi olarak tekrar "NUR iCiNDE yat babam" diyorum..

(Not;Bizim de ayakkabilarimiz delinmeden yenisi alinmazdi, 1 sene delik ayakkabi ile okula gitmedim amma, delik ayakkabi ile okula gittigimi pek iyi bilirim)
__________________
YATIRIM, sonu yanliş giden SPEKÜLASYONDUR
EGER, zamaninda spekülasyondan cikamazsaniz
MECBUREN yatirimci olursunuz..George SOROS
TEKNiGE iNANMA TEKNiKSiZ KALMA. Bikmisbroker
Alıntı ile Cevapla
bikmisbroker kullanıcısına teşekkür edenler
alihoca (22-07-2006), dentist (24-07-2006), horcan (25-07-2006), kasved (22-07-2006), neron (24-07-2006), serdarkus (28-07-2006), Süvari (24-07-2006)
  #264  
Eski 24-07-2006, 14:10
AnnE - ait Avatar
AnnE AnnE bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Bulunduğu Yer: Suriçi
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 606/518
314 Mesaj ına 5527 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Nerden aklıma geldiyse...

Bilmem simdi ne yazacaktim unuttum!!
bilmem farkettinizmi yazacaklarimi?
Farkettiyseniz de farketmediyseniz de, Afiyet olsun!!
Alıntı ile Cevapla
AnnE kullanıcısına teşekkür edenler
alihoca (24-07-2006), bikmisbroker (24-07-2006), neron (25-07-2006)
  #265  
Eski 28-07-2006, 09:52
Master - ait Avatar
Master Master bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Bulunduğu Yer: Kalamış
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 6.503/2290
5427 Mesaj ına 23007 Kere teşekkür edildi
Tanımlı

İstek sonuca odaklıdır. Yaşam ise sürece ...Sevgili Emin... ama ikisinin de neticesi S olması Türkçeden kaynaklanıyor
__________________
''Gelişmekte olan bir ülke enflasyonu düşürebilir.. Yolsuzlukları azaltabilir.. Bütçelerde kısıntıya gidebilir.. Özelleştirme yapabilir..Ama yine de zenginleşemeyebilir! Çünkü bilgi değil,yalnızca mal üretiyordur." Juan Enriquez
Alıntı ile Cevapla
Master kullanıcısına teşekkür edenler
alihoca (28-07-2006), Emin (01-08-2006), Süvari (28-07-2006)
  #266  
Eski 30-07-2006, 14:37
R.W - ait Avatar
R.W R.W bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Apr 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 56/91
34 Mesaj ına 66 Kere teşekkür edildi
Tanımlı lidyalı'nın ettiği...

Keith Chen, Yale Üniversitesinde ekonomi bölümünde görev yapan bir
profesör. Keith Chen'in araştırması, maymunlara, para kullanmayı öğretmek
ve bunun sayesinde topladığı bilgileri, insanların, para ile
olan ilişkisini karşılaştırıp, çeşitli sonuçlar çıkarmak.

Araştırma, Yale Üniversitesinin maymun laboratuarında başlıyor. Bu laboratuarda 7 adet capuchin maymunu, bir ana ve birçok küçük deney kafeslerinde, para kullanmayı öğreniyorlar. Para olarak, gümüş renkli, somun kullanılıyor.

Süreç gayet basit. Ana kafesten bir maymun alınıp, deney kafesine koyuluyor. Bu maymuna para adını verdikleri somun veriliyor. Maymun
öncellikle bu somunu kokluyor, ağzına götürüyor. Bu aşamada bir tepsi
içinde çeşitli yiyecekler getiriliyor: elma, üzüm ve jell-o. Amaç, bu 7
maymunun her birinin sevdiği yiyecek türünü bulmak ve bu yiyeceği elde
etmek için parayı kullanmalarını sağlamak. Deney kafesindeki maymun
elmayı seçiyor. Araştırmacılar, maymuna elmayı vermeden önce, elinden parayı
alıp, maymuna yiyeceği veriyorlar. Bu süreç haftalarca sürüyor ve maymunlar birkaç hafta sonra, ellerindeki somunun yani paranın gücünü anlamaya başlıyorlar.

Maymunlar paranın kullanımını; araştırmacılar, en çok tercih edilen yiyeceği öğrendikten sonra, yeni bir süreç başlıyor:
fiyatlandırma.
Bu yeni süreçteki amaç, maymunların, biz insanlar gibi rasyonel kararlar verip vermediğini bulabilmek. Böylece araştırmacılar, birçok maymunun tercihi olan jell-o'nun fiyatını iki somun, elmanın fiyatını yarım somun ve üzümün fiyatını ise bir somun yapıyorlar. Buldukları sonuç ise gerçekten ilginç. Maymunlar, deney sırasında, biz insanlar gibi para harcama konusunda çoğu zaman rasyonel davranıyorlar.

Parasını, en çok yiyecek alabileceği şekilde harcamaya başlıyorlar.
Maymunlar, 1 somun verip, 2 dilim elma almayı, fiyatı 2 somun olan bir adet jell-o'ya tercih etmeye başlıyor.
Buraya kadar her şey güzel! Günlerden bir gün, yine ana kafesten, deney
kafesine alınan maymun, deney kafesindeki bir tepsi içinde bulunan 12
somunu görüp, aniden çılgına dönüyor. Paraların bulunduğu tepsiyi kapıp,
ana kafese fırlatıyor ve kendisini de ana kafese atıyor. Ana kafesteki
bütün maymunlar bir anda gökten para yağdığını görüp, yere düşen paraları
kapışmaya başlıyorlar. Levitt, bunu yazısında maymun tarihinde gerçeklesen
ilk "banka soygunu"(maymunun tepsiyi çalması) ve "hapishane kaçışı"
(maymunun deney kafesinden, ana kafese kaçışı) olarak tanımlıyor.

Bütün bu kaos içinde araştırmacılar, ana kafesteki maymunlardan parayı
geri almaya çalışıyor. Olay biraz yatıştığı bir anda Keith Chen, hiç
görmemeyi tercih ettiğini söylediği bir olaya şahit oluyor: Erkek maymunlardan biri, dişi maymunlardan birine yaklaşıp, ona elinde bulunan somunlardan birini veriyor ve bunun karşılığında dişi maymun, erkek maymunun seks teklifini kabul ediyor! Işin ilginç yanı bu iki maymunun "işi" bittikten sonra, dişi maymun "kazandığı" parayı araştırmacıya getirip, bununla üzüm almaya çalışıyor. Chen, bu olayı maymun tarihindeki ilk " fuhuş" olarak tanımlıyor.

Üniversitenin araştırma etik bölümü, maymunlar üzerinde yapılan para
araştırmasının, maymunların yaşam koşulunu, değerlerini ve gündelik
yaşamlarını tamamen değiştirdiği ve zedelediği gerekçesiyle, araştırmayı
iptal edip, maymunlara para verilmesini yasaklıyor.
NYTIMES
__________________
cefasiz sefanin vefasi olmaz....
Alıntı ile Cevapla
R.W kullanıcısına teşekkür edenler
alihoca (05-08-2006), chem73 (30-07-2006), dentist (30-07-2006), Gozlemci (30-07-2006), neron (31-07-2006)
  #267  
Eski 30-07-2006, 20:15
Gozlemci Gozlemci bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 73/737
61 Mesaj ına 268 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Yukaridaki yaziya ek

Keith Chen, ayni maymunlarla yaptigi baska bir deneyden yola cikarak maymunlarin risk algilama (ya da algilayamama) konusunda su yorumda bulunuyor: "maymunlarin davranisi istatistiki olarak bircok hisse senedi yatirimcisindan farkli degildi."

Yazinin Ingilizce tamami su adreste.
http://www.nytimes.com/2005/06/05/ma...Ee1k5CP4VkYcVw
Alıntı ile Cevapla
Gozlemci kullanıcısına teşekkür edenler
alihoca (05-08-2006), bikmisbroker (30-07-2006), dentist (30-07-2006), R.W (30-07-2006)
  #268  
Eski 01-08-2006, 11:26
Emin - ait Avatar
Emin Emin bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Mar 2006
Bulunduğu Yer: Antalya
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 305/762
198 Mesaj ına 2281 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Odaklanmak!

Alıntı:
Master´isimli üyeden Alıntı
İstek sonuca odaklıdır. Yaşam ise sürece ...Sevgili Emin... ama ikisinin de neticesi S olması Türkçeden kaynaklanıyor

Hepi topu dört kelimeden oluşan, gene yalın ama bir o kadar da süzme bir söz okuyorum, hakkında; elde ettiğim birkaç yazısından anlayabildiğim kadarıyla tanıdığım ki, bunun yeterli olduğunu söylemek olmaz, ötesi de şimdilik güç olan, çevresinde bütünlenmiş bir saygınlık uyandırdığı aşikâr, güngörmüş ve yaşam sarrafı olduğunu düşündüğüm Sayın Master’dan.

Bu süzme sözü irdeleyerek bir nevi sınayarak anlamak istiyorum yani bu isteğimi “anlama” sonucuna odaklamak istiyorum. Ya da anlamadığımı anlatmaya veyahut anladığım kadarıyla anlatmaya çalışıyorum. Ancak anlamadan anlatmak gibi bir isteğe odaklanmış değilim, baştan belirteyim.
Kime mi?
Elbette kendime.

Sabrınıza sığınarak ve de çoğu zaman yaptığım gibi laflarımla birlikte kendimi biraz dolandıracağım; meyveli, meyvesiz, çiçekli, yapraklı bodur veya servi boylu sözlerin gölgesinde.

Birçoğunun “havaya pala çalmak” olarak teşhis koyabileceğini düşünerek onlara da hak verdiğimi belirtmeliyim ama daha da derinde depreşen iflah olmaz bir yazma, deme, isteğinin serimin sersemliğini ya da daha yumuşak bir ifadeyle “ser hoşluğunu” gene o serimin içindeki onlarca sıkıntı veren konuları bir nebze olsun itekleyerek bir kenara, kırışan ruhumu ütülemeye çalışacağımdan bu teşhisi koyanlara acele etmemelerini de rica ederek.

İtiraf etmem gerekir, bu yazma debelenmesinin sırtını dayadığım yerin ilgisini de verecek olursam; Sayın AnnE’nin 16 Haziran 2006 gün ve 08.5-135 nolu, “piyasalar” başlıklı yazısının değişik yerlerine yerleştirilmiş ifadeleridir.

Şimdi, toparlayacak olursam bu “isteğim sonuca odaklıdır” ama sonucun ne olacağını yazının burasına gelmeme rağmen bilmiyorum.

Kapı eşiğinde, açık torbalarda kiloyla satılan markasız çaylardan demledikleri kahverengi çaylarını yudumlayan Hasan ve Celal Beylerin yanına usul adımlarla yaklaşıp, hal hatır sorma faslının ardından ikram edilen serçe parmağı kalınlığında sigaradan öksürmemek için hafif bir nefes ve buruk tadlı çaydan da bir yudum alarak soruyorum:

- Celal bey, “istek sonuca odaklıdır” sözü sana neyi çağrıştırıyor, yani istek sonuca odaklıdır desem senin aklına ne düşer?

O da sigarasını nefesliyor, çayından ağız dolusu bir yudum alıyor ve sınav ediliyormuş hissine kapılıp, söyleyeceği şeyleri içinden tartıyor, oturduğu yerden, göz ucuyla da içeri giden arkadaşını süzerek bana dönüyor.

- Neydi o söz?

- İstek sonuca odaklıdır. Hadi, tamamını söyleyeyim bu sözün: istek sonuca odaklıdır, yaşam ise sürece.

- Ee… Doğru, güzel söz.

- …

- Esasında sonucu bilmiyorsun Emin Bey... Sözün tamamı nasıldı, bir daha söyle o sözü.

Ezberlediğim bu sözü söylüyorum başından bir kez daha ve tane tane.. Onlar gibi ben de stres içindeyim.

- Emin Bey, bu sözün çok anlamı var… Yaşamın ne olacağını bilemezsin… Kompozisyon yazdırırdı okulda hocalar, herkes kafasına göre yazar...

Üç dört dakika geçiyor, okul anılarına sığınılıyor. Ben de cevap vermeyeceğini bile bile Hasan beye dönüyorum.

- Hasan Bey, sen ne dersin bu söze, senin aklına ne düşüyor?

- Ben bilmem, bana bir şey sorma. Ben anlamam abi.

- Bilmez olur musun, istek sonuca odaklı yani bağlı sözünde her şey Türkçe. Mesela benimle çalışmak isterken nasıl bir sonuca odaklanmıştın, aklından ne geçiyordu?

- Valla abi, o değil de… Allah senden razı olsun…

Celal Bey söze giriyor Hasan’ın zaten kesik olan sözünü keserek.

- İşçiler sonucu düşünmezler… Hiçbir işçi düşünmez yani… Havalar kötü gider, dolu yağar, donar, bunlar işçinin umurunda olmaz… Nerden bilecek?

Dağılsın istemiyorum konu, aynı zamanda daha fazla uzatmadan yanlarından ayrılmak ama yumuşak bir soru ile:

- Sahi, benimle çalışma fikri, isteği aklınıza düştüğünde neyi arzuladınız, nasıl bir sonuçla karşılaşacağınızı umdunuz?

- Abi, orası çok otluydu, kırmızı örümcek sarmıştı, senin bu yer daha güzeldi, azdı oradan ama iki yüz bin dal alırsak hemen hemen aynı olur. Emin Bey, zaten en fazla iki yüz elli bin olur, daha fazlası olmaz, yani…

Bazen 'Emin Bey', bazen 'abi' diye araya serpiştirdiği hitap cümleleriyle sürdürdü konuşmasını Celal Bey, arada Hasan Bey de bir şeyler söylüyor, eski çalıştıkları yerle burayı mukayese ederek. Geçen yıl çalıştıkları kişinin tutumundan tut, kullandıkları tavuk gübresiyle taşınan istenmeyen ot tohumlarıyla yaptıkları mücadeleye kadar neler anlatmadılar ki.

Hep dinlemede kaldım, daha önce de defalarca dinlediğim şeyler olduğundan pek dikkat etmeyerek. Aklımda da isteğin sonuca odaklı sözü çengelde asılı duruyordu.

Henüz 48 günlük, ilk pinçi alınmış karanfil fidelerinin yağmurlamayla serinletilmesi için sondajın başında duran elektrik panosunun başına yürüyor Celal Bey, önce kapının yanındaki duvara asılı ısıölçere bakıyor, kırk dereceyi gösterdiğini ben de görüyorum o da, hem de gölgede.

Sirkelenerek çalışıyor Alarko marka dalgıç pompa, sıcak bir serinlik yalıyor yüzümüzü, o ana kadar nerede dolaşıyorlarsa serçeler de seraya üşüşüyor, su içerken bir yandan, kanatlarını keseliyorlar gagalarıyla.

Sizler buraya kadar okuyun hele, ben biraz daha tırmalayayım bitiremediğim bu yazının devamı için.
Alıntı ile Cevapla
Emin kullanıcısına teşekkür edenler
alihoca (05-08-2006), ayfer (01-08-2006), buena vista (01-08-2006), janus (01-08-2006), neron (02-08-2006), serdarkus (01-08-2006)
  #269  
Eski 01-08-2006, 14:41
AnnE - ait Avatar
AnnE AnnE bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Bulunduğu Yer: Suriçi
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 606/518
314 Mesaj ına 5527 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Emin bitirmeden ben odaklanıyım biraz.

odak -ğı
isim, fizik
1 . Bir ışık veya ısı kaynağından yayılan ışınların toplandığı yer, mihrak.
2 . mecaz Herhangi bir düşüncede, nitelikte olan kimselerin kaynağı veya bir şeyin toplandığı, yoğunlaştığı yer, mihrak.


odaklanmak
(-e)
1 . Odaklama işine konu olmak.
2 . mecaz Belli bir noktada, yerde veya olguda toplanmak, odaklaşmak: "Bütün sporseverler olimpiyat oyunlarına odaklandı."-


Hasan Bey de bilir, Cemil Bey de hangi sonuç için ne istediğini. Ama onların ışık kaynağından çıkan ışınlar öyle bir açıyla odağa düşer ki, hemencecik yanıbaşlarındadır.Akşam yemeğidir genellikle sonuç. Açıları biraz daha geniş ise memlekete otobüs parası, adeta birbirine paralel kadar uzun vadeli ise , yanlarında götürebilecekleri az para kadardır.Hele tam paralelse, yanmış ikiside.Bu paralel olma durumuna kıcasa umut diyoruz.

Onların istekleri odaklama işine konu olmuştur zaten.Tam da TDK nın izah ettiği gibi. Onlar sonucu isterler.Karanfiller nakte döneceği zaman almayı umdukları paradır , akşamüzeri içecekleri çaydır , gece sıcağında kanter içinde görecekleri namahrem rüya .

Dalgıcı salarken suyun içine istedikleri ilk basışta düğmeye, suyu kapmasıdır. Kum gelmemesi en iyi sonuçtur. Bu güneşin altında pompayı bir daha toplamak ve bir daha salmak en berbat sonuç, en son istek. Odak şalterin yeşil butonunda.

O Beyler için en beteri işin tersi.Allah muhafaza, ya sonuç isteğe odaklı gibi, gayet liberal ve gayet acımasız ve gayet makyevalist bir lafla karışsaydı kafalar ? Söyleyen için ne kadar kolay olacaktı : yeteri kadar istemedin , sonuç çıkmadı !

Bakınız, mesela ben yeteri kadar odaklanamadım sonuca , istediğim kadar yazamadım.
Bilmem isteklerime odaklansaydım sonuçta daha çok ve daha istekli yazabilir miydim ?
Bilmem sonucu mu istemedim de odağımı mı kaybettim ?
Bilmem isteklerim istenmemesi gereken şeylermiydi de sonucunu hesaplayamadım.

Bilmem ki , acaba beyinden içeri doğru gitse bu istekler, içbükeylikten ötürü hemencecik odağına ulaşıverecekti.Ama istekler dışarı doğru olunca kafatasımın dışbükeyliği mi odağı sonsuz bir ulaşılmazlığa taşıdı ?

Bilmem ki Darwinist teori, tavuk bokunun taşıdığı tohumun ekolojik etkisine odaklanmış mıdır ?
Alıntı ile Cevapla
AnnE kullanıcısına teşekkür edenler
alihoca (05-08-2006), buena vista (01-08-2006), Emin (01-08-2006), janus (01-08-2006), neron (02-08-2006), nomeames (01-08-2006), Süvari (01-08-2006)
  #270  
Eski 01-08-2006, 15:09
darius darius bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Jul 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 272/64
0 Mesaj ına 1642 Kere teşekkür edildi
Tanımlı

Sefaletin felsefesi mi? Felsefenin sefaleti mi?

Bilmem!
Alıntı ile Cevapla
darius kullanıcısına teşekkür edenler
alihoca (05-08-2006)
Cevapla


Konuyu Toplam 1 üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Konu Seçenekleri
Modları Göster

Yetkileriniz
Yeni konu açabilirsinizdeğil
Yanıt gönderebilirsiniz değil
Eklenti gönderebilirsiniz değil
Mesaj düzenleyebilirsiniz değil

Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodları Açık
Gitmek istediğiniz klasörü seçiniz


Bütün Zaman Ayarları WEZ +2 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 17:59 .


Telif Hakları vBulletin v3.5.4 © 2000-2024, ve
Jelsoft Enterprises Ltd.'e Aittir.
Tercüme ve Tasarım : Arka & Bahce