Strict Standards: Declaration of vB_Database_MySQLi::db_connect() should be compatible with vB_Database::db_connect($servername, $port, $username, $password, $usepconnect) in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 1095

Strict Standards: Declaration of vB_Database_MySQLi::select_db_wrapper() should be compatible with vB_Database::select_db_wrapper($database = '', $link = NULL) in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 1095

Deprecated: Non-static method vB_Shutdown::init() should not be called statically, assuming $this from incompatible context in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 2294
Medya Yorumları - Sayfa 51 - Arka BahÇe Forumu
Arka BahÇe Forumu  

Geri Dön   Arka BahÇe Forumu > Nadas Alanı > Dünya Hali > iç-dış politika
Kullanıcı ismi
Şifreniz
Kayıt ol SSS Üye Listesi Takvim Arama Bugünkü Mesajlar Bütün Forumları okunmuş kabul et


Konu Bilgileri
Konu Başlığı
Medya Yorumları
Konudaki Cevap Sayısı
741
Şuan Bu Konuyu Görüntüleyenler
 
Görüntülenme Sayısı
443140

Cevapla
 
Konu Seçenekleri Bu Konuda Ara Modları Göster
  #501  
Eski 07-10-2009, 15:48
Gozlemci Gozlemci bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 73/737
61 Mesaj ına 268 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Her yere kon

Suclamalari carsaf carsaf okudunuz. Bir de savunmayi okuyun. 5 Ekim tarihli durusmadan....
------------------------------------------------------------------------
Müvekkil Serhan Bolluk hakkında “tasarlayarak adam öldürme suçuna iştirak” suçlaması ile kamu davası açılmıştır. Hakan Saraylıoğlu isimli şahsın DHKP/C isimli yasa dışı örgüt tarafından öldürülmesi öncesinde sorgulamaya katıldığı iddiasıyla açılan davanın huzurdaki davayla birleştirilmesi talep edilmiş ve birleştirilmesine karar verilmiştir.
İddianın tek, ancak akıl-mantık dışı dayanağı müvekkilin ajandasında yer alan haber notlarıdır. Bir gazetecinin, çeşitli haber kaynaklarından elde ettiği bilgi ve duyumları not ettiği haber notlarından hareketle, “tasarlayarak adam öldürmeye iştirak” gibi akıl ve mantıkla, vicdan ve adaletle, hukuk ve kanunla açıklanamaz bir suçlama ile kamu davası açılmıştır. .
Alıntı ile Cevapla
Gozlemci kullanıcısına teşekkür edenler
account (08-10-2009), alihoca (10-10-2009), AnnE (07-10-2009), ar_de_ (07-10-2009), buena vista (07-10-2009), dentist (07-10-2009), Master (07-10-2009), neron (08-10-2009)
  #502  
Eski 09-10-2009, 07:30
neron - ait Avatar
neron neron bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 139/3021
68 Mesaj ına 527 Kere teşekkür edildi
Post İntihar ve terörizmde "inovasyon"

http://haber.gazetevatan.com/haberde...ryid=4&wid=122
Mine G. Kırıkkanat

Anal intihar

Dünkü Vatan’da, “Böyle intihar görülmedi” üst başlığı ve “Makadında şişeyle kıvranır halde bulundu” alt başlığıyla, fıkralara taş çıkartan bir haber yer aldı. Manisa kaynaklı haberde, 61 yaşındaki bir erkeğin soda şişesinin üstüne oturarak canına kıymaya kalkıştığı iddiasına yer veriliyordu. İntihar aletinin üstünde dakikalarca ölmeyi bekleyen biçare, eşi tarafından acılar içinde kıvranırken bulunup hastaneye kaldırılmış ve makatına kaçan şişe çıkarılıp, taburcu edilmişti.

İntihar girişiminden “iddia” diye söz edilmesinin nedeni de çok açıktı: 61 yaşındaki K.Y’nin şişenin üstüne keyiften mi, kederden mi oturduğu aslında tartışmalıydı. Kendisini evde soda şişesinin üstünde kıvranır bulan eşine, herhalde “Zevkten...” diyecek değildi. Ancak ölmek istediğini öne sürebilirdi.

Ne var ki bendeniz, K. Y’nin samimiyetine ve gerçekten canına kıymak istediğine inanıyorum, sayın seyirciler! Makattan intihar girişimlerinin hiç de seyrek olduğunu sanmıyorum ve hatta, ölmeyi başaran birini de biliyorum...

Geçtiğimiz Ramazan, Suudi Arabistan İçişleri Bakanı’nın güvenlikten sorumlu yardımcısı ve oğlu Şeyh -nedense “prens” dedirtiyorlar, kendilerine- Muhammed Bin Nayef, Cidde’deki ofisinde bombalı saldırıya uğradı. Canlı bomba saldırgan havaya uçarken, saldırılan “prens” hafif yaralı olarak kurtuldu.

Ama koskoca Türk medyası, 28 - 29 Ağustos günlerinde El Kaide’nin marifeti olarak duyurduğu haberde, aslında en düşkün olduğu “magazin” ayrıntısını, ya ıskaladı, ya da gizledi:

El Asiri, adlı intihar komandosu, Şeyh Muhammed Bin Nayef’i cehenneme, kendisini de cennete götürecek bombayı... makatına gizlemişti!

Amerikalı terör uzmanı Mark Yardley, Suudi Şeyhi hedef alan “anal intihar saldırısı”nı dünya basınına şöyle açıkladı: “Vücudun içine gizlenen bombalar, elektronik arama aygıtları tarafından her zaman tespit edilemiyor. Ama patlaması halinde de vücut kütlesi, bombanın etkisini azaltıyor...”

Gerçekten de makatındaki bomba patlayan El Asiri, cennete gidebildi mi bilinmez, en azından intihar etmeyi başardı. Ama kendisiyle birlikte öldürmek istediği Muhammed Bin Nayef’e “istemeden” kalkan olan bedeni, Şeyh’in bu ölümcül makat... pardon suikasttan hafif yaralı kurtulmasını sağladı.

***


Avangard terörist El Asiri’nin açtığı yoldan başkaları da gider mi, önümüzdeki aylarda ve yıllarda başka teröristler de “öleceksek ölelim” modunda “anal intihar bombacılığı”na soyunurlar mı, bilinmez.

Ancak yaşadığımız dünyada artık “anal intihar” Cidde’den Manisa’ya örnekleriyle evrensel bir gerçek, bir... Şişeden çok bombanın etkili olduğu besbelli, iki... Bu tür intihar eylemlerinin daha çok “El” diye başlayan örgütlerde tutacağı ve kendileri gibi “El”li, “Bin”li hedeflere yakıştırılacağı kesin, üç...

Oysa “anal kültür” başlangıçta Roma’lıdır. Latin dillerinde “annales” yazılıp “anal” okunan sözcüğün Türkçe karşılığı “günce” demektir.

Gündelik yaşama dair tutulan notlardan oluşan “anal kültür”, iki bin yıl önceki Roma İmparatorluğu’nda pek yaygın ve özellikle hamam duvarlarında zirve yapan yazı biçimidir. Roma tarihine değgin 80 ciltlik günce derlemesine de “Annales Maximi” denir ve düz yazılmıştır. Hamamlardaki anal kültür örnekleri kafiye düzerek yapılır ve ancak şiirselleşirse, “epigram” adını alır.

Böylesine köklü ve hamamlarda pek revaçta olsa bile yazılı tarihi ifade eden böyle bir deyimin, nasıl olup da tıp literatürüne hemen aynı dönemde girip, hâlâ daha “makata dair” anlamına geldiği, aydınlatılamayan bir muammadır!

Ya da değil.

Herşey apaçık, aslında.

Biraz düşünün, bulacağınıza eminim.

Bulamazsanız...

Basın özgürlüğünün boğulup, direnenlerin batırıldığı Türkiye’de, bir gün yeniden yazıp konuşabilirsek, ben anlatırım.
Alıntı ile Cevapla
neron kullanıcısına teşekkür edenler
alihoca (10-10-2009), AnnE (09-10-2009), ar_de_ (11-10-2009), buena vista (09-10-2009), Gozlemci (12-10-2009), janus (09-10-2009), Master (09-10-2009)
  #503  
Eski 09-10-2009, 12:56
buena vista buena vista bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 895/3266
652 Mesaj ına 4322 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Doğan'ı savunmak ..

Umur Talu

09.10.2009 09:36:41

MEHMET Barlas, "Neden eski çalışanları Doğan'ı (Aydın Doğan'ı veya Doğan Grubu'nu) savunmuyorlar" diye, eski çalışanlardan ziyade, grubu düşünmeye davet eden bir yazı yazdı.
Ben mesela, "eski çalışan"ım.
Şu anda da, bir iki satırla "Al Capone" benzetmesini eleştirmiş olmakla beraber, savun(a)mıyorum.
"Vergi cezası"nın belki meşru, ama "ceza kararı"nın muhtemelen siyasi olabileceğini de aynı anda düşünerek. Belki ikisi de öyle değildir... Belki de, mahkeme kararıyla yürüyecek süreç belli edecektir....
Savun(a)mamak, sadece, oradan bir gün kovulmuş olduğum için hınçtan da değil... Hatta hiç öyle değil. Çünkü, Başbakan bir gün "Onların gazetelerini okumayın" dediğinde, yazı günüm olmadığı halde, Sabah'ta, yazı yazıp Başbakan'a sert tepki verebildim; en azından dayanışma gösterdim.

*

Şimdiki açık endişem şu:
Ya Maliye haklı ise!
Şimdiki yarı açık durum ise şu:
Bu grup son yıllarda başkalarının batma, batırılma günlerinde, medyayı, gazetecileri savunan bir pozisyon mu aldı, yoksa tam mı tersi?

*

Doğan, yakından tanık olduğum dönemlerde, elinde bir tek Milliyet'le, birbirine karşıt iki gazetenin de batmaması için, Tercüman'a da Cumhuriyet'e de destek vermiş, "dayanışmacı" bir kültürdendi. (12 Eylül döneminde bile, Ecevit'in Arayış Dergisi'ne desteği de öyle.)
16 yıl kadar önce, benim yönettiğim bir dönem, Milliyet; iktidarla işbirliği içindeki Sabah ve Hürriyet'in dağıtımda da boğarak "batırmak" istediği gazeteydi.
Hemen sonra, Milliyet'in güç kazanması sırasında Hürriyet batma (veya satma) noktasına yuvarlandı; Doğan aldı.
Epey sonra bir gün, Sabah batma (veya satma) noktasına yuvarlandı; Doğan uzaktan, yakından, dışarıdan, içeriden kontrole veya kapmaya yöneldi.
Bir gün, Sabah'ı batırmak için Sabah kadrosunu kaçırıp yeni bir gazete kuruldu...
Başka bir gün, bu kez batırılmak istenen en kıdemli Sabah patronuyla işbirliği yapılıp Sabah yine batırılmak (veya kapılmak) istendi!
Haklı haksız, bu iktidara verilmiş "Star'ı batır" desteği cabası. Başkaları için yapılanlar da.

*

O grupta gazeteci veya değil, binlerce insan, çok meslektaşım, arkadaşım, gazeteciliğe akıl, gönül, emek vermiş onca iyi gazeteci, iyi insan çalışıyor. Bu gazeteler her şeye rağmen bu ülke için önemli.
Aynı ötekiler gibi. Aynı öteki gazetelerde çalışanlar gibi. Şu anda çalışamayan çok kişi gibi.
O yüzden, hem medya adına, en çok onlar namına, her kötü gün elbet içimi acıtır.

*

Lakin...
Barlas diyor ya, "Doğan biraz da kendi yöneticilerine hesap sorsun"...
Trajediye, ironiye, paradoksa, işe bakın ki...
Bugün Doğan Grubu'nu "hayati tehlike"ye sürüklemiş "kurmay heyeti" genellikle ve sanki özellikle...
Eski Hürriyet'i yönetirken batma (satma) noktasına getirmiş kişilerden;
Onlar yetmemiş olacak ki; Sabah'ı yönetirken batma (satma) ve batırma noktasına getirmiş kişilerden;
Eh biraz da, batması için çok uğraştıkları (ve TV'sini aldıkları) Star'dakilerden oluşuyor!
Koleksiyondaki diğer benzer parçaları saymazsak...
Bir zamanlar Milliyet'i (dolayısıyla Aydın Doğan'ı) batırmak istemiş iki genel yayın yönetmeni, şimdi onun iki orgenerali, onu savunmakla mükellef iki büyük komutan!
Bu mali uçurumun büyük sorumlularından biri, bir zamanlar Hürriyet'i Doğan'a satılma noktasına getirmiş para, vergi, fatura üstatlarından biri!
Yani, Tayip Erdoğan'a gelinceye kadar...
Bir zamanlar Doğan'ı batırmaya uğraşmış olanlar Doğan'ın komuta kademesinde, onu bu tehlikeli sulara sürükleyenler... Sanki bilinçaltları hiç değişmemiş gibi!
İnsanın aklı almıyor!
Alsa belki... hiç tereddütsüz savunacak.
HABER TÜRK
Alıntı ile Cevapla
buena vista kullanıcısına teşekkür edenler
alihoca (10-10-2009)
  #504  
Eski 11-10-2009, 00:39
ar_de_ - ait Avatar
ar_de_ ar_de_ bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Jan 2007
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 133/1013
108 Mesaj ına 737 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Sorular ...

Rabbime sordum...'De get la!' dedi ...



Ne zamandır aklıma takılan abuk sorular vardı. Rabbime sordum, “De get, kendilerine sor!” dedi.

Mesela; İmralı Kuşçusu’na Kürtçe konuşma izni verilmiş.

Bu herif Kürtçe bilmediğinden yıllardır Türkçe konuşup-yazmaz mıydı?

......

Yeraltı kaynaklarının tamamı yağmalanan Kuzey Irak’ta, 2007’de Amerikan Üniversitesi açılmıştı. Şimdi Fransızlar, Almanlar da sahaya inmiş, peşpeşe yabancı okul açıyorlar. İlk Fransız okulunu Danielle Mitterand açtı (Paris Kürt Enstitüsü Başkanı Kendal Nezan tarafından yengeniz olur).

Şimdi halkların kendi geleceğini tayin hakkı, özerklik, bağımsızlık, Kürt dili, Kürt kültürü diye cart curt eden Kürtlere (Kürt derken hala ırkçılık-ayrımcılık yapıyormuş gibi rahatsız olarak) soruyorum:

Kürdistan dediğiniz Kuzey Irak siyasi ve kültürel olarak ‘bağımsız’ mıdır? Sizin düşündüğünüz ‘bağımsızlığın’ benzer ya da benzemez yanları nelerdir?

İngilizce, Almanca, Fransızcaya da Türkçeye direndiğiniz gibi direnmeyi düşünür müsünüz?

......

AKP ve tarikatlar, özellikle üretilemeyen değerlerimize saldırıyor, gasp ediyor, satıyor. Örneğin; arsa üretilemeyen bir değerdir.

Tarihi eser de üretilemeyen bir değerdir.

Son iki hafta içinde;

-Gümüşlük, Tavşan Adasında yapılan kazılarda 2500 yıllık tapınak, mezar alanı,

-Çatalhöyük’te, antik yerleşim yerine ait bina kalıntıları bulundu.

-Topkapı Sarayı’nın avlusunda, gecekondu çöplüğünün altından piskopos sarayı kalıntıları çıktı,

-Mardin Kızıltepe’nin Sürekli Köyü kanalizasyonu kazıldıkça altın sikke dolu küpler çıkıyor.

Ramazan’da Hırka-i Şerif’in ‘son ütücü yaktı’ bahanesiyle halka gösterilemediğini de biliyoruz.

Şimdi, bu sorum AKPli vekillere, belediye başkanlarına, işadamlarına ve tüm tarikat ehline:

Müzelerde veya kazı yapılan yerlerde bulunan tarihi eserleri de (yabancıya) satıyor musunuz?

(Okura soru: Ehl-i müselman henüz tarihi eser kaçakçılığına girmediyse, bu soruyla eşeğin aklına karpuz kabuğu düşürmüş olma ihtimalimiz var mıdır?)

......

İngiltere’de hemşirelerin yüzde 66’sı kendisine domuz gribi aşısı yapılmasını istemiyor. Sebebi; aşının içinde ‘adjuvan madde’ olarak skualen bulunması. Skualen; bağışıklık sistemi hastalıklarına neden olabilen, Amerika’da kullanımı yasak bir madde. .

Aşı üreticisi Novartis ve GlaxoSmithKline firmaları ‘adjuvan’ madde kullandıklarını açıkladılar.

Bu sorum, 20 milyon doz aşı siparişi veren, altı çocuklu Sağlığımın Bakanı’na:

Kendi çocuklarınıza domuz gribi aşısı yaptıracak mısınız?

......

-AKP Genel Başkan Yardımcısı Edibe Sözen (belli ki hayran olduğu) Kevin Costner’ın Kürt açılımına destek verdiğini muştuluyor. Adam menajeri aracılığıyla “Vat iz opıning ap? Öyle birşey demedik” açıklaması yapıyor.

Bu durumda, Edibe Hanım, gaipten Kevin Costner’ın sesini duymuş oluyor.

-Zahid Akman, cekedi fırlatıp biri kadın iki RTÜK üyesinin üzerine yürüyor. Kadın üyeyle çarpışma göğüs göğüse cereyan ediyor.

-Ar-hınç, anaokulu çocuklarıyla konuşurken, adı Ahmet olan bir çocuğa Sayın Ahmet Necdet Sezer’i ima ederek “Necdet’i de var mı?” diye espiri (!) yapıyor.

Bunlar sadece son üç günün olayları.

Şimdi sorum ortaya:

Vekillere mazbatası, üst düzey görevlilere görev verilmeden önce; “işlem yapma ehliyeti bulunup bulunmadığı, akli melekelerinin ve ruh sağlığının yerinde olup olmadığı”na dair doktor raporu istenmesinin zamanı gelmemiş midir?

......

Sinirli Sorunlu (SS) Serokvezir Recep Bey, “Ben Yahudileri çok inceledim. Yahudilerin çok ciddi keşifleri var. Oturdukları yerden para basıyorlar. Telefonun geçmişinde ve ampulün geçmişinde bunu görüyorsunuz. Hala onun rantını almaya devam ediyorlar.” buyurmuş (Y.N. Höö!!).

Sorularımın hepsi Sinirli Sorunlu (SS) Recep Bey’e:

1-İçinde para, rant yahut G3 teknolojisi geçmeyen bir cümle kurabilir misiniz? Kuramıyorsanız neden?

2-Yahudileri incelerken; eğitime, kültüre, sanata, yaratıcılığa nasıl önem verdiklerini, çocuklarını en iyi okullarda okutup, her evde en az bir kişinin klasik müzikle uğraştığını, en az bir kişinin teknolojinin bir dalında uzman olduğunu da farkettiniz mi?

3-Yahudilerin el attıkları her işi en iyi şekilde yapıyor, dolayısıyla çalışarak-üreterek-yaratarak çok kazanıyor olmalarında, iyi bir eğitim ve kültürel alt-yapıdan gelmelerinin etkisi olabilir mi?

4-Yahudilerin hem yaşadıkları ülkeye, İsrail vatandaşlığı alanların ayrıca İsrail’e de vergi ödediğini biliyor musunuz? Ebu Dallama Hazretleri tarikatlarına da, Türkiye Cumhuriyeti’ne vergi ödemeyi tavsiye eder misiniz?

......

Mehmet Altan biraderimiz askeriyeyi denetleyememekten şikayetçi.

“Bu, toplumun vergileriyle parasını verdiği devleti ve onun çok önemli bir kurumu olan askeriyeyi denetleyemiyoruz. Hâlbuki demokrasi denen rejim, verilen vergilerin kuruşuna kadar denetlenmesi, devletin bu parayı nasıl harcadığının bilinmesi demek.” yazmış.

Haklı! Vergi mükellefi devletin harcamalarını denetleyebilmelidir. Ancak, bu noktada Altan biradere şunları sormak istiyorum:

-TBMM’nin, vekillerin sağlık harcamalarını, yolluk harcamalarını, Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlık örtülü ödeneğini, en önemlisi sekiz Bakanlık kadar bütçesi olan Diyanet’in harcamalarını denetleyebilmeyi de ister miydiniz?

Sizce, AKP hükümeti, Diyanet İşleri Başkanlığı ve Din İşleri Yüksek Kurulu’nun üzerindeki baskısını aşabilecek kapasiteyi haiz midir?

......

Sırada İçişlerimin Bakanı var:

Okul önlerine polis dikiyormuşsunuz. “Eroin Açılımı” yapıldığına dair duyum mu aldınız?

Ve daha ‘bunlar iyi günlerimiz’ mi?




Copyright © KiymetNadirBindebir
Alıntı ile Cevapla
ar_de_ kullanıcısına teşekkür edenler
AnnE (11-10-2009), Gozlemci (12-10-2009), janus (11-10-2009), Master (11-10-2009), neron (12-10-2009), PINAR (13-10-2009)
  #505  
Eski 13-10-2009, 07:11
Master - ait Avatar
Master Master bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Bulunduğu Yer: Kalamış
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 6.503/2290
5427 Mesaj ına 23007 Kere teşekkür edildi
Arrow Öğreti..Ders..Chp :))

Ahmet Hakan
ahmethakan@hurriyet.com.tr




Bütün yönleriyle Ahmet Davutoğlu


DİNDARLIĞI kendilerine dert edinen aileler, çocuklarını genellikle imam hatip mektebine gönderirler...


Bu bir tavırdır... Bir tür davaya bağlılık gösterisidir...

Dindarlığı kendilerine daha “derin stratejiler” açısından dert edinen bazı aileler ise, çocuklarını imam hatip mekteplerine göndermezler...

Onların projeleri ise şudur: Karşı tarafın imkânlarından azami ölçüde yararlanarak “misyon sahibi” bir evlat yetiştirmek...

Yani çocuk, bir “beyaz” gibi eğitilecek ama bir “zenci” olduğunu da asla unutmayacak...

Ahmet Davutoğlu’nun imam hatip mektebine değil de İstanbul Erkek Lisesi’ne yazdırılmasında sanırım bu bakış açısının payı büyük...

Kısacası:

Ahmet Davutoğlu bir projedir... Yetiştirilmiş ve bu vatana yollanmıştır...

¡ ¡ ¡

İstanbul Erkek Lisesi’ni birincilikle bitirmiş... Boğaziçi Üniversitesi’nde üstün başarılara imza atmış... Yüksek lisanslar, doktoralar falan... Genç yaşta profesör olmuş...
Öğrenim hayatına bakıyoruz:

Hep mahcup... Hep içine kapanık... Hep derslere odaklı...

Hep kendisini diğer öğrencilerden farklı hissediş...

Hep “Ben sizin gibi değilim, benim bir misyonum var” algısı...

Dava adına bir ihtiras...

Hani Cem Yılmaz’ın meşhur esprisinde, çılgın arkadaşlarının eğlenceye davetlerini, “Rica ederim bu bahsi kapatalım, zira benim ders çalışmam lazım” diye geçiştiren gözlüklü çocuk var ya...

Biraz öyle biri Ahmet Davutoğlu...

Eğlenceyi, mavrayı, disiplinsizliği, birazcık taşkınlığı, birazcık dünyeviliği kendisine haram kılmış, yüklenilmesi zor bir yüke omuz vermiş biri...

Ve bütün bunlardan dolayı kontrol kumkuması olmuş...

¡ ¡ ¡

Devam edelim:

Artık “yetişme süreci” tamamlanmıştır...

Ve ortaya çok parlak, gelecek vaat eden, iyi yetişmiş genç bir akademisyen çıkmıştır...

“Medeniyetler Savaşı” teorisine karşı yazdığı çetin ceviz yazılarla herkesin dikkatini çeken saygın bir uluslararası ilişkiler uzmanı olmuştur...

İslami kesimde “Biz pek adam yetiştiremiyoruz... Son dönemde aramızdan bir tek Ahmet Davutoğlu çıktı” cümlesinin sıkça işitildiği günler...

İşte o günlerde Ahmet Davutoğlu’nun karşısına iki teklif çıkar:

Biri Yeni Dünya’nın en iyi üniversitelerinden birinden gelen yükte de, pahada da ağır ve reddedilmesi düşünülemeyecek bir tekliftir...

Diğeri ise Malezya’dan gelen, yükte de, paha da hafif ve hemen elin tersiyle itilecek türden bir tekliftir...

Ahmet Davutoğlu Malezya’dan gelen teklife “Evet” der...

Dedik ya... O bir misyon adına hareket etmektedir...

Ve misyon söz konusu olduğunda rasyonellik anlamını yitirir...

¡ ¡ ¡

“Malezya macerası”ndan yepyeni deneyimler, yepyeni kavramlar ve yepyeni bakış açılarıyla İstanbul’a döner...

İstanbul’da “Stratejik Derinlik” adlı kitabı üzerine sabahlara kadar ter döker...

Bu arada Aksaray’da köhne bir apartman dairesinde faaliyet gösteren Bilim ve Sanat Vakfı adlı kuruluşun düzenlediği dersleri hiç aksatmadan sürdürür...

Amaç:

Yeni Ahmet Davutoğlu’lar yetiştirmektir...

İşte tam bu sırada...

Memlekette meydana gelen iktidar değişikliğinin ardından Ahmet Davutoğlu’na şiddetle ihtiyaç duyulur...

Küçük bir kararsızlık... “Acaba vakit tamam mı? Acaba pratik, teoriyi aşar mı?” tereddütleri...

Sonra kabulleniş...

Ve o gün bugündür Türk Dış Politikası’na önce damgasını vuruyor...

¡ ¡ ¡

Bundan 8 sene önceydi... Hac zamanıydı... Kendisiyle Mekke’den Medine’ye gitmiştim... Medine’de birlikte hurma satın almıştık...

Uhud Dağı’nın eteklerinde Uhud Savaşı’nı öyle bir anlatmıştı ki, kendimi “Çağrı” filminin doğal platosunda hissetmiştim...

Zaten onun üç şehri vardır: İstanbul, Kudüs ve Medine...

En sevdiği kelime ise “hikmet”tir...

Tarihin içinde akmakta olduğu hissinden heyecan duyan, bu akışın ritmini kaybetme korkusuyla telaşlanan bir adamdır Ahmet Davutoğlu...

Bir ankette “Hangi doğal yeteneğe sahip olmak isterdiniz?” sorusuna, “Savaşmaya hazır tarafları durdurabilecek bir ikna yeteneği” diye cevap vermiş...

Hangi misyon için yetiştirildiğini unutup unutmadığını bilmiyorum...

Ama bildiğim bir şey var:

Onu Suriye’den İsrail’e koştururken ya da Türkiye-Ermenistan Protokolü’ne imza atarken gördüğümde...

Sahip olmak için can attığı o doğal yeteneğinin sınamasını yapıyor gibi...

Sanırım bir de “imkânsızlıklar içinde yetişmiş bir zenci çocuğunun”, beyazlara ait bir kulvarda nasıl da büyük başarılar kazanabileceğini göstermek istiyor...
__________________
''Gelişmekte olan bir ülke enflasyonu düşürebilir.. Yolsuzlukları azaltabilir.. Bütçelerde kısıntıya gidebilir.. Özelleştirme yapabilir..Ama yine de zenginleşemeyebilir! Çünkü bilgi değil,yalnızca mal üretiyordur." Juan Enriquez
Alıntı ile Cevapla
Master kullanıcısına teşekkür edenler
ar_de_ (14-10-2009), hazan (13-10-2009), janus (13-10-2009), neron (15-10-2009), PINAR (13-10-2009), su (14-10-2009)
  #506  
Eski 14-10-2009, 13:09
ar_de_ - ait Avatar
ar_de_ ar_de_ bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Jan 2007
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 133/1013
108 Mesaj ına 737 Kere teşekkür edildi
Tanımlı seviyorum bu kadının yazılarını ...

Dükkân senin – Shop is yours


ABD’nin, Kafkasya’ya postu serme, Ermenistan’ı Rusya’nın kucağından alıp kendi kucağına oturtma planı çerçevesinde, her iki tarafa da dayatmayla imzalattığı Türkiye-Ermenistan Protokolü’nün, necip Türk matbuatında yayımlanan metnine göre: iki ay içinde ortak sınır açılacak.

Oysa, Ermenistan Cumhurbaşkanı Sarkisyan, aynı gün, Türkiye’ye güven duymayan halkına ve diasporaya yaptığı konuşmada (*);

“Türkiye ile Ermenistan arasında mevcut sınır sorunu (the issue of the existing border between Armenia and Turkey) yürürlükteki uluslararası hukuk normları çerçevesinde çözülecektir.” diyor.

Ermenistan’la aramızda sınır kapılarının açılması gibi bir sorun mu vardır yoksa sınırın değiştirilmesi mi?

Sanki Ermeni’nin imzaladığı metin ya da aklındaki Türk’ünkünden farklı, ‘sınır kapısına’ değil de daha bir ‘sınırın kendisine dair’ gibi...

Olur a, gönül ferman dinlemez Noel Baba’dan g.t ister!

Türkçe Protokol’de;

“Tarihsel boyuta ilişkin alt komisyon, tarihsel kaynak ve arşivlerin incelenmesini de içerecek şekilde bir diyalogun uygulamaya konulmasında Türk, Ermeni ve İsviçre temsilcileri ile diğer uluslararası uzmanlar da yer alacaklardır” yazılı.

Oysa, Sarkisyan konuşmasında;

“Bugün, Osmanlı hakimiyeti altında, milletimizin soykırıma kurban gittiği bir ülkeyle ilişkileri normal bir kanala çekmeye çalışıyoruz.

Soykırım yarasının izi iyileşmez. Şehitlerimizin hatırası ve nesillerin geleceği, tüm Ermeni milletinin yeniden doğuş rüyasını gerçekleştirmemizi, pragmatik kararlar almamızı emrediyor. Bunu (Protokolü), tarihsel gerçekliği bilerek yaptım.

Türkiye ile şartsız ilişki kurmak dışında alternatif yoktu. Bu zamanın gerektirdiği (dictate) budur.

Türkiye ile kurulan hiç bir ilişki soykırım gerçeğini değiştiremez. Soykırım tanınmalı ve lanetlenmelidir. Kurulacak komisyon, tarihçilerden oluşmamalı, hükümetlerarası bir komisyon olmalıdır.“ diyor.

Komisyon tarihçilerden oluşsa; 1915-1917 arasında Ermenilerin öldürdüğü 580 bin müslüman Türk’ün isim listeleri arşivden çıkartılıp önlerine konulacak. Osmanlı nüfus kayıtlarına göre, o tarihte Anadolu’daki nüfuslarının 1 milyon 200 bin olduğu, Patrikhanenin bu sayıya nasıl 1 milyon ilave ettiği belgelerle gözlerine sokulacak.

İki tarafa empoze edilen, tarih alt-komisyonu konusunda da farklı gibi...Ya Sarkisyan araya reklam almış, ya bizimkiler baskı altında imzaladılar, bu konuda ne yapacaklarını sonra düşünecekler. Ya da düşünmeyecekler...olayların akışına bırakacaklar.

Türkçe Protokolde;

“Bölgesel ve uluslararası uyuşmazlık ve çatışmaların barışçı şekilde çözümlenmesi hususundaki taahhütlerini...” yazıyor ki, öncelikle Dağlık Karabağ sorununu düşündürür.

Oysa Sarkisyan; “Kurulacak ilişkinin, Dağlık Karabağ sorununuyla ilgisi yoktur, o konu tamamen ayrı ve Protokol’den bağımsız bir konudur.” diyor.

Bu da iki tarafın farklı dayatmalarla, farklı metinlere imza attığını düşündürüyor sanki. Ya Sarkisyan halkına yalan söylüyor, ya AKP hükümeti bize eksik/yanlış bilgi veriyor...
Bizim Hamdullahların dürüstlüğü, şeffaflığı tescilli olduğundan (!), herhalde Sarkisyan Ermenilere kıvırtıyordur diyorum.

Türkçe metinde; “İki tarafa ait kültürel mirasın korunması ve ortak kültürel projelerin başlatılması amacıyla harekete geçilmesi”nden bahsediliyor.

Oysa, iki gün evvel Nalbandian, UNESCO’da yaptığı konuşmada (**), Ermenistan’da tarihi eserleri nasıl koruduklarından bahsederken, Azerbaycan’ı isim vererek, Türkiye’yi isim vermeden şikayet ediyor:

“Ermeni halkı, yüzyıllar boyunca sayısız kültürel eserler meydana getirdi. Malûm tarihi sebeplerden, bunların çoğu Ermenistan sınırları dışında kalmıştır. Ermeni tarihi mirasını yok etme politikası yüzünden, evrensel değere sahip binlerce kültürel eser kaybedilmiştir” diyor.

Yani, Türkiye, Ermeni kültürel mirasını koruyacağına dair taahhütte bulunurken, Protokol’ü imzalayan Nalbandian, UNESCO’ya şikayetini yapmış bile. İki taraf arasındaki frekans tutarsızlığı bu konuda da sürüyor.

Sarkisyan’ın konuşması tavizsiz. Daha doğrusu, halkına, Türkiye’ye taviz verilmediğine dair güvence veriyor.

Oysa, bizim Reis-i cumhur Mr. Gül, bırak halka açıklama yapıp güvence vermeyi, soruları ‘Bütün Kafkaslar’da işbirliği ortamı kurulur, iyiniyetle zorluklar aşılır’ gibi muğlak ifadelerle, mütebessim geçiştiriyor.

Sarkisyan;

“Türkiye, onay sürecinden çekilir veya şartlar ileri sürerse, Ermenistan, Protokol nedeniyle tek taraflı yükümlülük altına girmeyecektir. Türkiye makul bir süre içinde Protokol’ü onaylamaz ya da bütün şartlarını yerine getirmezse, Ermenistan uluslararası hukuku harekete geçirecek adımları atacaktır.
Gelecek kuşaklara, kesinlikle, müreffeh ve huzurlu bir ‘anavatan’ (motherland) bırakacağız.” diyor.

(Elhamdülillah) Google yazarıyız ya, hemmen okura Google’da bir arama tavsiye edelim. Sadece ‘Armenia motherland’ yazın, ilk sayfada gelen enformasyona şaşıracaksınız.

‘Armenia-Lost Motherland’ (Ermenistan-Kayıp Anavatan) gelir. Kayıp dedikleri vatanları, Türkiye sınırları içinde 12 vilayet.

Hrant Dinkin öldürülmesiyle başlayıp,

Boğazlarımızdan geçip Gürcistan’a giden Amerikan gemilerinin, uzun menzilli çocuk bezi, CH-60 Knighthawk marka kadın donu, Bushmaster topu (futbol topu canım), füze rampası şeklinde domates hamulesiyle çizgileri netleşen,

Lozan Anlaşması’nın imzalandığı masanın kafamıza atılmasıyla (“Masa da masaymış ha / Bana mısın demedi bu kadar yüke / Bir iki sallandı durdu / Adam ha babam koyuyordu.” Edip Cansever) dannk eden süreç devam ediyor.

Hayır, yedi yıldır AKP’nin bir kez... sadece bir kez ‘ulusal çıkar-ulusal güvenlik-ulusal onur’ gözetmiş bir icraatını görsem (ön dişimi kıracağım), rahatça arkama yaslanıp seyredeceğim. Fekat, Amerika’ya “Dükkan senin” (shop is yours) demiş olmalarından şeyediyorum...

Huzurlarınızda AKP hükümetine “Konuşmalarınız açık, şeffaf, net ve bilgi verici olsun. Rektuma değil beyine hitap eden tek bir cümle kurun. İnandığınız Allah lillâh aşkına...”

“Türkiye sizinle...sizinle...Türkiye sizinle...(kadın kekeledi) dumur oluyor”,
demek istiyorum.

(*) http://www.a1plus.am/en/politics/2009/10/10/sargsyan
(**)http://www.armeniaforeignministry.com/ (Statements’ın altında)

Copyright © KiymetNadirBindebir
Alıntı ile Cevapla
ar_de_ kullanıcısına teşekkür edenler
dentist (14-10-2009), Master (14-10-2009), neron (15-10-2009)
  #507  
Eski 16-10-2009, 00:44
ar_de_ - ait Avatar
ar_de_ ar_de_ bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Jan 2007
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 133/1013
108 Mesaj ına 737 Kere teşekkür edildi
Tanımlı işin gelip dayandığı nokta ...

Neo-Osmanlıyla bostan ekenin kıçı hıyardan kurtulmaz ...



Amerika da, çoğu batı ülkesi gibi yabancıların mal varlığını denetim altında tutuyor. Office of Foreign Assets Control {Yabancı(ların) Malvarlıklarını Kontrol Bürosu} ABD Hazine Bakanlığı’na bağlı bir birim.

Malvarlıkları kontrol altına alınan yabancı şahıs, dernek, vakıf listesi burada (*), bakarsınız. Çoğu islami dernek, çoğu Arap ismi olmak üzere 428 sayfalık liste.

Vietnam’dan askeri uçaklarla uyuşturucu nakleden,

Afganistan’da afyon tarlalarının başını bekleyen Amerika, PKK’nın -yani bölücü terörün- uyuşturucu kaçakçılığı nedeniyle ipini çekmişmiş de, Amerika’daki malvarlığını dondurmuşmuş da...

Geçeceksiniz bir kalem!
ABD, AKP ile PKK arasında bir seçim yapmak durumunda kalmış ve önümüzdeki 3-5 yıl daha hizmetlerine ihtiyacı olduğu cihetle AKP’yi seçmiştir.

Bildiğimiz kadarıyla, AKP henüz açıktan ‘beyaz’ işine girmedi. Şimdilik, arazi/imar rantı, ihaleden komisyon, medya, altın, elmas, enerji, her türlü pazarlama işi, yardım toplayıp cebellezi etmek gibi faaliyetlerden ekmeğini çıkartıyor (çoh ekmeh yir bunnar). Dolayısıyla, AKP, henüz uyuşturucu pazarında ABD’ye rakip değil.

Oysa PKK, en az 25 yıldır ‘beyaz’ işiyle iştigal ediyor (de mi le kirvo?). ABD bu cihetten, PKK’yı piyasadan silmeye niyet etmiş-niyet eylemiş olabilir, biiiir!

ABD, Kuzey Irak’tan asker çekip, bölgeyi XE (eski adıyla Blackwater) denilen katil ordusuna emanet edeceğinden, askerini de Türkiye üzerinen geri çekeceğinden, şimdiye kadar kendisine hizmette kusur etmeyen AKP’nin hizmetlerine eskisinden fazla ihtiyaç duyacağı bir döneme giriyor, ikiii!

Normal ahvalde 7 hükümeti yıkmaya yetecek yolsuzluk, hırsızlık, hukuksuzluk, ekonomik ve sosyal çöküntü varken, ABD, AKP hükümetini ayakta tutmak için kaynağı belirsiz milyar dolarları TIRlarla Türkiye’ye sokuyor.

Eh, PKK’yı -yani terörü- ortadan kaldırırsa, bu da AKP’nin başarı hanesine yazılacak ki, ‘açılım’ olayını patlatıyor.

ABD, neo-Osmanlıyla bostan ekenin kıçı hıyardan kurtulmaz veciz sözünü bilmediğinden, hesaplarını AKP üzerine kurmaya devam ediyor.

Yalnız ve güzel ve haczedilmiş ülkem öylesine cahil, ehil olmayan ve görev sınırlarını keyfi düzenleyen adamların eline düştü ki, kediyi yıkarken sağ korlarsa sıkarken mutlaka öldürüyorlar.

‘Görev sınırı’ deyince, Macaristan’da şahit olduğum bir kavgayı anlatacağım. Buna ‘kavga’ demek ne kadar doğru olur emin değilim.

Genç bir adam marketin kapısından koşarak çıktı, kaçıyor. Arkasından marketin üniformalı güvenlik görevlisi fırladı. 20 metre sonra adamı yakaladı, birlikte yere düşüp kaldırımda yuvarlanmaya başladılar.

Güvenlikçi, adamın cekedinin içine sakladığı neyse onu almaya çalışıyor, hırsız da o şey neyse onu vermemeye çalışıyor. Birbirlerine asla vurmuyorlar. Bırak vurmayı, küfür bile etmiyorlar. Biri almaya çalışıyor öbürü vermemeye...

On dakika yerlerde yuvarlandılar. Sonunda güvenlikçi hırsızın cekedinin içinden bir şişe şarap çıkarttı, hiçbirşey söylemeden üstünü başını düzeltip dükkana döndü. Hırsız da kalktı, yürüdü gitti.

Güvenlikçi de hırsız da yaptıkları işinin ehliymiş, görev sınırlarının içinde kaldılar. Hırsız sadece hırsızlığını yaptı, çaldı ve geri vermemeye çalıştı. Güvenlikçi de dükkanından çalınan malı geri almaya. Birbirlerine zarar vermek, hakaret etmek, öldürmek gibi niyetleri yoktu.

“İşinin ehli olmak” işte böyle birşey. Büyük ölçüde, işinin sınır çizgilerini ihlal etmemeyi ve insan onurunu zedelememeyi gerektiriyor.

Bir de AKP adamlarına ve kadınlarına bakıyoruz;

“Bilmemne teknolojisi cep telefonu ithaliyle teknolojinin de ebesini halkımıza sunmuş bulunuyoruz” diyorlar, oysa ülkenin Genelkurmay Başkanı dahi cep telefonu kullanmaya çekiniyor.

“Aile bizim için çok önemlidir, üreyin” diyorlar, ev kadınları kerhaneye sermaye olmaya sıraya girdi, bebek cesetleri çöpten toplanıyor, hergün 13 yaşındaki kızını pazarlayan bir başka ailenin haberi medyada...

Herhalde ‘Kürtlerle Dans’ espirisinden hareketle Kevin Costner’ı siyasetlerine malzeme etmeye kalktılar, her zaman kırmızı halıyla karşılanan adam konserini iptal etmek zorunda kaldı.

“Ankara’yı nasıl modern bir şehir haline getirdik” diyorlar, 1950’lerin Ankarası bal dök yala, şimdiki Ankara köhne, yoksul, derme çatma bir şehir. Melih, Ankara’yı batırıp İstanbul’u başkent yapmaya destek misyonunu yerine getirmiş...

Bir yandan “İnternet hızlanacak, şöyle uçacak böyle konacak” diyorlar, ülkenin Cumhurbaşkanlığı makamını işgal eden zat ekip kurmuş, gazeteyi internetten okuyan yorumcunun IP’sini-adını tesbit ettirmeye çalışıyor.

TÜİK çalışanlarına ‘gizlilik yemini’ ettirdiler, rakamlarla istedikleri gibi oynayıp “Kişi başı gelir 10 bin dolar, enflasyon yüzde 9” yalanı söylüyorlar, oysa yoksul insanlar artık 75 milyonun gözü önünde, televizyon stüdyolarında, yalvararak dileniyor (Bkz. Show Tv- “İhtiyacım Var”). En fazla acındıranın sadakayı kapacağı, yalvartan, insanı küçülten, insan onurunu paspas etme konusunda “Yardım edin Mem’dali Bey”i fersah fersah aşmış rezillikler.

AKPlilerin ne ahlakları ahlak, ne hukukları hukuk ve ne de bir vicdanları kaldı.

AKP Genel Başkanı’nın oğlu Burak Sevim Tanürek’in katili.

Eski Bakan yeni muhalif Kemal’in oğlu Abdullah Unakıtan’ın kullandığı arabanın ezdiği dört kişi trafik şehidi (!) istatistiklerinde bir rakam.

Adam aklınca Yahudilere iltifat etmeye kalkıyor, ülkedeki Yahudi azınlığı rahatsız edecek, anti-semitizme cesaret verecek laflar ediyor.

Futbol maçı oynanıyor, 20 bin seyircinin 15 bini seyirci değil, asker-polis.

İSKİ, Teşvikiye Caddesi’ni atık su kanalını rehabilite etmeye kazıyor, yeraltında bin 200 kabloyu kopartınca elektrik, telefon şebekesi çöküyor.

Islah ettikleri her dere yine...yine...yeniden taşıyor.

Sağlığımın Bakanı kızamıkçık aşısı kampanyası açıyor, yanlışlıkla aşılanan 60 hamile kadın küretaj olmak zorunda kalıyor. Meğer; kullanım süresi bitmek üzere olan aşıları bitirmek istemişler.

AKP Genel Başkanı’nın karısı “Haydi Kızlar Okula” kampanyasıyla kadınları okula gitmeye değil, kadınlara mahsus, kısa dönem okuma-yazma kurslarına gitmeye teşvik ediyor.

Aslında “Okuma-yazma bil yeter”deyip, kadınları okuldan uzaklaştıran bir proje.

İnsan hayatının hiç önemi yok gözlerinde. Her sözleri yalan, her icraatlarında ‘sahte’, ‘beceriksiz’ ve ‘yıkıcı-öldüren’ birşeyler var. Hepsi hırsız, ama işinin ehli bir hırsız bile yok içlerinde.

ABD de AB de AKP’yi kullanıyor, AKP her sahtekarlığını, beceriksizliğini, yıkıcılığını, AB’ye tam üyelik ham hayaliyle kılıflıyor. İş geldi Atatürk’e küfretmenin serbest bırakılmasına dayandı.

AB’ye göre “Atatürk’ü Koruma Kanunu” ifade özgürlüğüne aykırıymış.

Mustafa Mutlu’nun (saygılarımla) bir cümlesini alıntılıyorum: “Alın tam üyeliğinizi kulak deliğinize sokun, biz Atamıza küfrettirmeyiz”.

Ben Mutlu kadar kibar değilim. Alın tam üyeliğinizi, münasip her deliğinize sokun. Bu cümlemi de ‘ifade özgürlüğü’ kapsamında değerlendirin bitte, please, s'il vous plait.

......

(*) http://www.treas.gov/offices/enforce...sdn/t11sdn.pdf


Kıymet Nadir Bindebir / www.habercek.com
Alıntı ile Cevapla
ar_de_ kullanıcısına teşekkür edenler
janus (16-10-2009), Master (16-10-2009), neron (16-10-2009)
  #508  
Eski 19-10-2009, 01:15
ar_de_ - ait Avatar
ar_de_ ar_de_ bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Jan 2007
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 133/1013
108 Mesaj ına 737 Kere teşekkür edildi
Tanımlı hikaye bu ya ...

Terörist Rehabilitasyon Porocesi ...

“Liboşlar Katillerin Sorumluluğunu Üstleniyor” projesi, sizin gibi duyarlı liberal vatandaşlarımızın katkısıyla sürdürülebilmektedir.


Hikaye bu ya, memleketin birinde, hükümet, silahlı bir terör örgütünü affedip, bağrına basmaya karar vermiş.

Açmış sınır kapısını, yirmişer otuzar başlamış elemanları içeri alıp ülkeye yerleştirmeye.

Hükümet, teröristlere ev vermiş, araba vermiş, iş vermiş, iş kurmak için para vermiş, G3 cep telefonu bile vermiş. Fekat ne verse yetmemiş, ne yapsa teröristlere de onların destekçisi liberallere de yaranamamış.

Bir müddet sonra, liberal vatandaşın biri, tutmuş Başbakana teröristlerin yaşam şartlarının iyi olmadığını, tenis kortu, golf sahası, yüzme havuzu gibi sportif tesislerin eksikliğini çektiklerini anlatır bir mektup yazıp göndermiş. Teröristler için daha büyük villalar, daha yeni model arabalar verilmesi gerektiğini vs söylemiş.

Onbeş gün sonra, Başbakanlık antetli zarfla, yaldızlı kağıtlara basılı bir mektup almış:

“Sayın Ahmet Kaya Duvaradaya,

PKK’lı teröristlerin hayat şartlarını eleştiren mektubunuz için teşekkür ederiz. Mektubunuz başkentte ve Meclis’te büyük yankı yaptı.

Hükümetimiz, sizin gibi duyarlı vatandaşlarımızın yardımıyla, “Liboşlar Katillerin Sorumluluğunu Üstleniyor” başlıklı bir Terörist Rehabilitasyon Projesi başlatmıştır.

Bu proje uyarınca, bir terörist sizin bakım ve korumanıza verilmiştir.

Teröristiniz Haco Şeyhmuz Şivan bir hafta içinde evinizde olacak şekilde hazırlanmaktadır. Kendisini, bize gönderdiğiniz mektupta talep ettiğiniz hayat şartlarını sağlayarak ağırlamanız gerekmektedir.

Her hafta göndereceğimiz müfettişler, teröriste sağladığınız yaşam standardını kontrol edecektir.

Hernekadar Şeyhmuz sosyopat ve aşırı derecede şiddete eğilimliyse de, sizin duyarlı hamiliğinizde bu davranış bozukluklarının üstesinden geleceğini tahmin ediyoruz. Takdir edeceğiniz gibi, bunlar ufak tefek ‘kültürel farklılıklar’dır.

Bakımınıza verilen terörist, göğüs göğüse çarpışmada ve kurşunkalem, tırnak makası gibi basit aletlerle insan hayatına son vermede uzmandır.

Ayrıca, her evde kolaylıkla bulunabilecek bazı temizlik maddeleri ile gübre vs den çeşitli patlayıcılar imal edebilme becerisi de vardır. Sizden ricamız, Şeyhmuz’un gururunu rencide etmeden, katı-sıvı bu tür maddeleri kilit altında bulundurmanızdır.

Şeyhmuz, sosyo-kültürel yapısı nedeniyle, kadını ‘insandan daha aşağı bir yaratık’ gördüğünden, karınızı ve kızınızı muhatap almayacaktır. Teröristinizin kadın konusundaki hassasiyetini anlayışla karşılayacağınızdan eminiz.

Sevdiği adama kaçan kızkardeşini başlık parası alamayacağı ‘namus şeref’ için, kızını da başını örtmediği için tavuk gibi kestiği bilinmektedir.

Polise verdiği ifadede; kızını keserken en zor şeyin ereksiyonu kontrol etmek olduğunu belirtmiştir.

Şeyhmuz’un, törelerine ve kültürüne saygı göstermek açısından, eşinize ve kızınıza kara çarşaf giymelerini tavsiye ederiz.

Teröristiniz, sadece şeyh, ağa, kadın satıcısı, uyuşturucu baronu gibi şahısların karşısında el pençe divan saygılı davranışlar göstereceğinden, sosyal çevrenizi bu

tür kişilerden oluşturmanızı da öneririz.

“Liboşlar Katillerin Sorumluluğunu Üstleniyor” projesi, sizin gibi duyarlı liberal vatandaşlarımızın katkısıyla sürdürülebilmektedir. Şeyhmuz’a en iyi şekilde bakacağınızdan kuşkumuz yoktur.

Yardımlarınıza teşekkür eder, teröristinizle mutluluklar dileriz.

Başbakan”



Copyright © KiymetNadirBindebir / www.habercek.com
Alıntı ile Cevapla
ar_de_ kullanıcısına teşekkür edenler
Master (19-10-2009), neron (19-10-2009)
  #509  
Eski 19-10-2009, 01:24
ar_de_ - ait Avatar
ar_de_ ar_de_ bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Jan 2007
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 133/1013
108 Mesaj ına 737 Kere teşekkür edildi
Tanımlı

Pasif Laiklik, Fatih Ürek ve Seren Serengil .....

Diyanet İşleri Başkanı’nın konuşmalarını hiç kaçırmam. Çoğu zaman, AKP hükümetinin açıktan söylemeye korktuğu şeyleri o dillendirir.


Diyanet’in başkanı, üç Mercedes makam arabası, üç villa lojmanı olan, lojmanlardan birinin restorasyonuna 150 milyar harcayabilen, Hac için Arabistan’a ev kiralamaya gittiğinde emlakçılardan yüzde 15 komisyon aldığı ileri sürülen, ‘derin’ ve güçlü bir muhteremdir.
Şüphesiz ki; Bardakoğlu’nun 17 Ekim Din Şurası’nda “Din kamusal hayatı kuşatmalı” diyerek verdiği “Kuşatın” talimatını, laiklik karşıtı faaliyet odakları ve tarikatlar almıştır.


Diyanet’in ‘Kamu dairelerini kuşatın’ emri, kısa süre önce tedavüle sürülen ‘pasif laiklik’ kavramıyla direkt bağlantılıdır.
“Pasif ve Dayatmacı (assertive) Laiklik : Tarihsel Koşullar, İdeolojik Mücadele ve Dine Dair Devlet Politikaları” adlı kitapta, Türkiye, ABD ve Fransa’daki laik sistemlerin bir karşılaştırması yapılır ve Türkiye ile Fransa ‘dayatmacı’, Amerika ise ‘pasif laik’ bulunur.
ABD’nin diğer iki ülkeden farkı; ‘dinin görünürlüğüne -public visibility- hoşgörüyle yaklaşması’ olarak açıklanır.
Pasif Laiklik kitabının yazarı Ahmet Kuru, Amerika’daki çiftliğinde 50 milyar dolarlık minderin üzerinde oturan Ebu Dallama Hazretleri’nin ‘hareket’ine güzelleme mahiyetinde bir kitaba da, Hakan Yavuz’la birlikte katkıda bulunanlardandır. Ilımlı islam, medeniyetlerarası diyalog martavallarının bir neferi.


Yani, ‘pasif laiklik’ kavramını tedavüle süren de Ebu Dallama Hazretleri ve tabii onun patronları CIA-Pentagon’dur.
Diyanet’e de, AKP gibi, talimatlar direkt Amerika’dan gelir. Terminoloji, teori ABD’de üretilir.
Bardakoğlu’nun, ısrarla, altını çizerek “Hiçbir siyasi projenin parçası değiliz” demesi ABD bağlantısını saklama gayretidir. Ebu Dallama Hazretleri tarikatı, dolayısıyla ABD ile olan ilişkilerini inkar çabasıdır.
Diyanet; tarikatların ve AKP’nin ABD projeleri olduğunun açığa çıktığının farkında, araya bir mesafe koyup kendisini ABD projelerinden soyutlamaya çalışıyor.


Bardakoğlu’nun “Kuşatın” talimatı verdiği kamuda, aslında ‘kuşatılamamış’ tek kurum kaldı; TSK.
Diyanet, TSK’yı hedefe koyarak vuruşların artırılmasını, sıklaştırılmasını istiyor. Bundan böyle TSK ile ilgili çıkacak her olumsuz haberde, Diyanet’in hiç de azımsanmayacak bir payı vardır.
Diyanet ve tarikatlar, hernekadar pasif laikliği, ‘dinin kamuda görünür kılınması’ olarak tanımlıyor iseler de, ‘laik pasiflik’ olmadan ‘pasif laikliği’ gerçekleştirip ‘dini kuşatma’yı tamamlamaları mümkün değil. Bu yüzden, Diyanet’in, geçmiş yıllarda kamuya yansıtılan takiyyeci yüzü ‘laik, Atatürkçü’ olan Başkanı devreye giriyor. AKP “Kuşatın” dese gösterilecek tepkinin Bardakoğlu’na gösterilmeyeceği hesaplanıyor.


Kuşatma bitmedi, sürüyor. İnsan aklını ve ruhunu dinle öyle bir kuşatıyorlarlar ki; ülkede değil hayatın, intiharın psikodinamikleri bile değişiyor.
Dört kız kardeş siyah elbiseler giyip, elele ölüme gitmek,
iki ağaca iki tüfek bağlayıp tetikleri iple çekerek kendini öldürmek,
bebeğini emzirip iki çocuğuyla birlikte dereye atlamak,
hele hele kıçına soda şişesi sokup intihar etmeye kalkmak, zaten olağan bir ölüm olmayan intiharı daha da olağandışılaştırıyor.
Türk milletinin, yaratıcı zekasını intihar yöntemlerine yansıtması, AKP eliyle yedi yıldır süren ‘çözülüş’ travmasının sonucudur.
Kadını ve erkeği toplumsal hayata eşit düzeyde katmazsan, erkek toplumsallaşır, istekleri, ihtiyaçları ona göre belirlenirken kadını seyirci koltuğuna oturtur, ihtiyaçlarının sadece bedensel ihtiyaçlar olarak kalmasına izin verirsen, ailede-toplumda denge erkek lehine bozulursa intiharlar artar.
İntiharlar bir de toplum kendisini ağır tehlike altında hissettiği zamanlarda, savaş sırasında ve hızlı toplumsal değişim dönemlerinde artar.
Birey, kendisinden önceki ve sonraki kuşaklarla kendisini bütünleşmiş, toplumla birlik-dayanışma içinde hissetmek ihtiyacındadır.
Bu birlikte olma ve dayanışma ihtiyacını; insanları birbirinden korkutarak, birbirine düşman ederek, ulusal tarihini, kültürel birikimini gelecek kuşaklara gururla aktarma hakkını elinden alırsan, bireyi savunmasız, tek başına bırakmış olursun ki, dengesini kaybeder.
Toplumsal dokuyu ilmek ilmek çözüp, insanları birbirinden kopartıp, kardeşlik projesi gibi cafcaflı isimler altında aslında topluma husumet tohumları eker, ayrıştırırken,
birlikte olma-dayanışma ruhunu ortadan kaldırırken,
bireyleri savunmasız, yalnız ve ‘işe yaramıyorum’ hissiyatıyla başbaşa bırakıp, toplumsal hayattan kopartırken amaç bellidir: bireyleri tarikatların içine çekip, ‘güvenlik’, ‘aidiyet bağı kurma’ ihtiyacını din şemsiyesini altında sunmak.
Ve elbette bu takva satışını milyarlarca dolar paraya tahvil etmek.
‘İslami kuşatma’ya direnen son kalenin TSK olması tesadüf değildir. Askeriye’de, devlete, millete bağlılık, güven öğretilir. Askeriye’de birey, disiplinli bir hayatı, kalabalık bir topluluğun içinde, güçlü bir aidiyet ve zorunlu bir dayanışma duygusuyla yaşar.
26 gün askerlik yapmış adamın 76 yıl askerlik anılarını anlatması, o güçlü aidiyet ve dayanışma duygusunu, askerden önce ve sonra hiçbir zaman yaşayamamış olmasındandır.
Bireyleri ‘toplumdan kopuş’ melankolisine kapılmayan bir kurumun, din tüccarlarının sunduğu ‘tarikat çatısı altında güvendesin’ tuzağına düşmesi mümkün değildir.
Bu sebepten, ABD, kuşatılmamış son kurum TSK’ya, tarikatlar, Diyanet ve laiklik karşıtı odaklar eliyle saldırı üstüne saldırı düzenlemektedir. TSK’yı kuşattıkları takdirde, ruh sağlığı en yerinde Türk vatandaşının bile, karşı devrime, psikolojik olarak direnmesi mümkün olamayacaktır.
Tüm yıpratmalara rağmen yüzde 87 gibi bir rakamla ‘en güvenilir kurum’ olan TSK, bu ülkenin kuruluşunun da simgesidir, şimdilerde çözülmeye direnişinin de.
Ey Diyanetler, tarikatlar, laiklik karşıtı faaliyet odağı partiler!
Ey Kevin Costner’a bile “Türkiye’de siyasi gelişmeler konusunda söz söyleme hakkı” tanıyıp da, Genelkurmay Başkanı konuştuğunda “Siyasete karışmasın” diye yellenen meczuplar!
Derdiniz hakikaten dinse, gösterin dindarlığınızı. Koruyun peygamberinizi. Çünkü, Amerika’da çiftlikte yaşayan Ebu Dallama Hazretleri tarikatının, Muhammed’e yaptığı hakareti, bir ateist olarak ben bile yapmadım.
Tarih 8 Ekim 2009. Yer: Paris Petite Palace Güzel Sanatlar Merkezi. Konseri düzenleyen: Fevziye Okullar Vakfı.
Okunan şiir:
“Ah Arab Muhammed ve onun halifesi Ali’ye lanet olsun / Mekke’yi toprak örtsün, Nebî’nin şehri Medine’nin altı üstüne dönsün...”
Hadi bulun kim okuttu ‘Muhammed’e lanet olsun’ şiiirini, niye okuttu. Düşün TSK’nın yakasından da, derdiniz gerçekten dinse bulun peygamberinize hakaretin sorumlusunu.
Bakın, siz TSK’yla uğraşırken dininizi savunmak kimlere kalıyor. Bir yandan Seren Serengil “Çocuğumu müslüman mezarlığına gömün” diye tutturuyor, bir yandan Fatih Ürek “Hacı olacağım” diye...
Hadi canım dinciler Diyanetçiler, bırakmayın dininizi savunmayı şarkıcıya türkücüye mankene! Tabii ‘asli’ işiniz din diyanetse...


Kıymet Nadir Bindebir / www.bagimsizgundem.com
Alıntı ile Cevapla
ar_de_ kullanıcısına teşekkür edenler
account (19-10-2009), Master (19-10-2009), neron (19-10-2009)
  #510  
Eski 19-10-2009, 10:46
ar_de_ - ait Avatar
ar_de_ ar_de_ bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Jan 2007
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 133/1013
108 Mesaj ına 737 Kere teşekkür edildi
Tanımlı mailime gelen bir internet alıntısı ...

BIR TAŞ DA SIZ ATIN!

SIBEL OZBUDUN

"İnsanlar sizleri çağırıyorum:
Kitaplar, ağaçlar ve balıklar için,
buğday tanesi, pirinç tanesi ve
güneşli sokaklar için...
Uzum karası saclar, saman sarısı
saçlar ve çocuklar için"
(Nâzım Hikmet.)


Ekonominin canlanması, krizin korkup kaçması için bir tas da siz atin.
Siz bir tas attığınızda bankanın, McDonalds'in vitrininin camları kırılır.
"Cam kırıldı" diye üzülmeyin, onların bir günlük kazancı, sizin on yıllık gelirinize
denk.
Cam kırılınca camcı çağırırlar, camcı kazanır.
Sizin kaldırımdan söktüğünüz taşı yerine koymak için belediye taşeron
firmaya iş verir.
Taşeron firma sigortasız, asgari ücretli sözleşmeli isçi çalıştırır, isçi kazanır.
İsçi kazandığı parayla evine ekmek götürür, fırıncı kazanır.
Çocuklarına defter-kalem alır, kırtasiyeci kazanır.
Kırtasiyeci kazancıyla protesto edilmiş senedinin bir kısmını öder, toptancı kazanır.
Siz taş atınca polis üzerinize göz yaşartıcı gaz sıkar, silah şirketi kazanır,
limoncu kazanır, sirkeci kazanır.

* * *

Ama en önemlisi, siz tas attıkça, kapalı kapıların ardında dünyanın kaderini
belirlemekte olan bir avuç para babası artik kopeksiz köyde değneksiz dolaşma
cağının geçtiğini fark eder.
Bundan böyle "Benden sonra tufan" pervasızlığıyla, "yoksul ülkelerde savaş çıkacak,
daha çok bebek ölecek, issizlik daha da artacak, ama olsun, mali sistem krizden
çıkıyor," diyemez.
Siz tas attıkça dünyanın yoksulları, açlığa, issizliğe, sosyal güvencesizliğe,
tedavi edilebilir hastalıklardan ölüme mahkûm
kılınmışları, hayati, dünyayı değiştirmenin o kadar da zor olmadığını, bunun
yolunun "Yeter Artık!" diye haykırmaktan geçtiğini kavrarlar.
Özgüvenleri artar.
Onlar da tas atmaya başlarlar.
Kârı değil, insani hedefleyen bir ekonomi, geceleri aç yatılmayan, insanları ekmeğe,
bebeleri süte doymuş bir dünya için bir taş da siz atın!

* * *

Evet, bir taş da siz atın; şeytan(lar) ı taslayın"
Şeytan(lar)ı taslamak suç olamaz; tabii "adalet", George Bernard Shaw'in, "Kaplan
adamı öldürmek isterse adı vahşilik, adam kaplanı öldürmek isterse adı spor olur.
Suç ile adalet arasındaki fark da bundan büyük değildir, diye dalga geçtiği
ikiyüzlülük değil ise"
Evet, evet, Edward Said gibi bir tas da siz atin; şeytan(lar)ı taşlayın.

9 Ekim 2008 Ankara
Alıntı ile Cevapla
ar_de_ kullanıcısına teşekkür edenler
dohol (20-10-2009), janus (19-10-2009), Master (21-10-2009), meraklı (21-10-2009), neron (20-10-2009), Ramo (19-10-2009)
Cevapla


Konuyu Toplam 2 üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 2 Misafir)
 
Konu Seçenekleri Bu Konuda Ara
Bu Konuda Ara:

Gelişmiş arama yap
Modları Göster

Yetkileriniz
Yeni konu açabilirsinizdeğil
Yanıt gönderebilirsiniz değil
Eklenti gönderebilirsiniz değil
Mesaj düzenleyebilirsiniz değil

Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodları Kapalı
Gitmek istediğiniz klasörü seçiniz


Bütün Zaman Ayarları WEZ +2 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 01:30 .


Telif Hakları vBulletin v3.5.4 © 2000-2024, ve
Jelsoft Enterprises Ltd.'e Aittir.
Tercüme ve Tasarım : Arka & Bahce