Strict Standards: Declaration of vB_Database_MySQLi::db_connect() should be compatible with vB_Database::db_connect($servername, $port, $username, $password, $usepconnect) in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 1095

Strict Standards: Declaration of vB_Database_MySQLi::select_db_wrapper() should be compatible with vB_Database::select_db_wrapper($database = '', $link = NULL) in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 1095

Deprecated: Non-static method vB_Shutdown::init() should not be called statically, assuming $this from incompatible context in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 2294
Arka BahÇe Forumu - Tekil Mesaj Gösterimi - Ambar
Konu: Ambar
Tekil Mesaj Gösterimi
  #24  
Eski 07-06-2007, 00:31
flz flz bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Jan 2007
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 41/319
39 Mesaj ına 191 Kere teşekkür edildi
Tanımlı

Gecenin çok yarısı kalkmam gerekiyor. Ayağa kalktım,aslında kalkamadım. Tak tak sesleriyle maksimum 5 saniyede almam gereken mesafeyi çok çok daha fazla bir zamanda aldım.Bu sesler benden değil kolumun altındaki değneklerden geliyordu. Değnekler o kadar eskiydi ki başka bir ses gelmesi imkansızdı. İnsan sahip olduklarının değerini kaybedince anlıyor. Neyse…
Bu tak tak sesleri beni çok ama çok geçmişe götürdü. On sekiz sene önceye. O da gecenin ilerleyen saatinde, herkes yatınca kalkar, evin içinde dolaşırdı. O’ndan gelen sesler daha ziyade tik tik gibi kibarcaydı. Arka ayaklarına atel takılmıştı. Nerdeyse bütün gün ev halkı ayaktayken pek kımıldamaz ama gece çok dolaşırdı.

Kapıyı açınca elinde bir yavru köpekle eşimi eşikte görünce, benim gözler büyük ihtimalle yerinden fırlamıştı. Korkardım… hem de çok. Yolumu değiştirdiğim bile olmuştur, köpek korkusu yüzünden.Ama insanın korkularıyla yüzleşmesi gerekir tezinin ne kadar doğru olduğunun ispatlarından biriyim diyebilirim. Yavruyu getirdi, bana bin tane söz verdi, kendisinin bakacağına dair. Baktı da. Sabah çıkarken, akşam gelince gözüyle çok iyi bakardı, hakkını yememek lazım. Gerçi ben bu durumdan pek şikayetçi değildim hatta hiç değildim bir süre sonra öyle bir sahiplenmiştim ki yavruya bakmasına bile laf söyler hale gelmiştim. Öyle bakma, kızma, bağırma, gözlerinde kızgınlık var gibi. Ama yavru köpekte hep bir mahzunluk, sessizlik daha doğrusu halsizlik vardı. Önce anlam veremedik. Pek uslu maşallah falan bile dedik.

Bir akşam, bir misafir kucağına alıp sevmek istedi. Sevdi de . Ama hayvan o kadar sessizdi ki belli ki misafir kucağında bir canlı olduğunu unuttu ve ayağa kalktı kalkmasıyla yavru köpek yere kapaklandı, sadece iykkk gibi ses geldi. Ve sonra hiç ses yok. Oturdu kaldı. Nerdeyse hiç kalkmadı. Biz şüphelendik ertesi gün doğru veterinere, röntgenler falan filan derken, meğerse yavru raşitikmiş, ve o düşme neticesi kalçası kırılmış.Mahzunluğu ve sessizliği de bunun farkında olmasındanmış. Ameliyatlar falan yapıldı. Arka bacaklarına atel takıldı. İşte o tik tik sesleri o yavrudan geliyordu. Benim tak taklarım bana onu hatırlattı.. Sonrası ise kötü son…Uyku, uyumak, uyudu veya benzeri kelimeler beni bir süre altüst etti…uykuyla arama bir şeyler taaa o zaman girdi…

İnsan bir şeyleri kaybedince önce bir mahzunlaşıyor sonra sessizleşiyor. Bu sessizliğin sebebini merak ederim. Niye insan bu kadar sessizleşir?. Ben sessizleştim, itirazlarım azaldı, kızgınlıklarım gitti, hoşgörü katsayım tavan yaptı. Daha çok iç sesimi ve çevremi dinler oldum. Haa sakatlanıp yatmasaydım bunlar ben de yok muydu. Zaten vardı fazlasıyla, ama daha da arttı. Benim tekrar ayağa kalkıp yürüme şansım vardı. Ya olmayanlar, hep onları düşündüm. Ne kadar empati kurarsanız kurun, mümkün değil anlamanız. Hani derler ya seni anlıyorum, yalan. Sadece anlıyor gibi yaparsınız, biraz daha zorlarsanız anlamaya çalışırsınız, ama anlamanız zor. Anlamanız için onu yaşamanız lazım.
Sonuçta ateş düştüğü yeri yakıyor. Kimse kimsenin halinden o hale gelinceye kadar anlamıyor. Gerekir mi gerekmez mi …bu ayrı konu…
O; şehit anaları, babaları yakınları, kaçımızın canı onlar kadar yanıyor, 12 eylül öncesi sağ sol olayları, taranan okullar, alınan canlar. Ekonomik krizler, iflas edenler, iflas ettikleri için canına kıyanlar, sönen ocaklar …işsiz kalan binlerce insan…bir sürü bir sürü hepsini burada yazmanın bir anlamı yok...
“Felaketler geliyorum der..geldiler deriz …başka konuya geçeriz.” Demiş..Hurbert Reeves..
Doğa da böyle…küresel ısınma, depremler, şunlar bunlar, geliyorum diyorlar…geliyorlar…ve başka konuya geçiyoruz..
Para da şöyle…bir şekilde…gelme şekli ne olursa olsun…geliyorum der gelir…gelir..ama bir türlü başka konuya geçemez, paranın geldiği yer ve kişi…hep aynı yerde takılır kalır…para para diye devam eder. Demek ki…para doğal bir şey değil….çok düz bir mantık ama öyle… Para bağlar bir çok şeyi birbirine ya da koparır..
Bağlar insanları, ülkeleri birbirine, göbekten…ya da dağıtır, parçalar, bölük pörçük eder…

Şimdi bir felaket daha geliyorum diyor… ama nasıl bir felaket henüz belli değil… adı tam konulmuş değil… 22 temmuzdan sonra adı konacak…gelecek ve biz geldi diyeceğiz yine başka bir konuya geçeceğiz…demokrasiymiş, sosyal adaletmiş, eğitimmiş, sağlıkmış şuymuş buymuş artık inanmıyorum…hikaye…
Doğanın gereği bu…felaketler geliyorum diyecek ve gelecek.

Her şeye alışıyor insan, alıştırılıyor…hastalığa, sağlığa, varlığa yokluğa, kalabalığa yalnızlığa, paraya, parasızlığa, bazen mecburiyetten, bazen bencillikten, bazen isteyerek, bazen fark etmeden…fark ettirmeden…ya da fark ettirilmeden…
Alıştık, alıştırıldık … bir çok şeye...
Yakında birileri birilerine; “senin en güzel yerin kahverengi gözlerin, gel sana güzel bir haşema seçelim” derse, şaşırırmıyız çok emin değilim.
Bazı kelimelere de alışıyoruz …yavaş yavaş… burka?
Şimdi ne alakası var tak tak sesleriyle bunun…nerden başladım gene nereye geldim..
Ben ne anlarım siyasetten ekonomiden…Aslında anladığım neredeyse tek bir konudan bahsedecektim. Belki başka zaman…
Bu yazıyı okuyan birisi dese ki, çocukluğuna inmek gerek...ona da şaşırmam..
Ama hiç zahmet etmesin, ben indim…çocukluktayım…indim ve çıkmadım zaten.
Alıntı ile Cevapla