Strict Standards: Declaration of vB_Database_MySQLi::db_connect() should be compatible with vB_Database::db_connect($servername, $port, $username, $password, $usepconnect) in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 1095

Strict Standards: Declaration of vB_Database_MySQLi::select_db_wrapper() should be compatible with vB_Database::select_db_wrapper($database = '', $link = NULL) in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 1095

Deprecated: Non-static method vB_Shutdown::init() should not be called statically, assuming $this from incompatible context in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 2294
Arka BahÇe Forumu - Tekil Mesaj Gösterimi - Okunması gerek!
Tekil Mesaj Gösterimi
  #14  
Eski 15-03-2009, 22:35
serdarkus - ait Avatar
serdarkus serdarkus bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 317/1236
52 Mesaj ına 2228 Kere teşekkür edildi
Tanımlı

"Alışık olmadığımız bir ‘Genelev Hikayesi’

Toplumun ayarı her geçen gün daha fazla bozuluyor.

Kokuşmuşluk diz boyu.

İlkesizlik deseniz artık bir yaşam biçimi haline geldi.

Her şeyi normal karşılamaya, her şeyi olağan kabul etmeye başladık.

Artık hiçbir şey bizi şaşırtmaz oldu.

Bir yerlere gidiyoruz.

Hem de bilmediğimiz bir meçhule gidiyoruz.

Kimse bu gidişten rahatsız değil.

Tavır koyamıyoruz kimseye.

Yanlışlara bile bile ses çıkarmıyor, her şeyi kabulleniyoruz.

Aşağıda okuyacağınız bir hayat kadınının verdiği tepkiyi bile veremiyoruz.

Lafı çok fazla uzatmaya gerek yok. Okuyun aşağıdaki hikayeyi sonra da kendi kendinize sorun.

Dilerim sorunun cevabını kendinize verebilirsiniz.

******

Menderes’in, Türkiye’yi küçük Amerika yapmaya çalıştığı günlerde, yani 1955-1960’lı yıllarda yaşanmış gerçek bir hayat hikayesidir…

Malatya’nın en canlı sokaklarından biri de, Genelev Sokağıdır…

Gündüz Cumhuriyet Bayramı kutlanmıştı… Gece saat 12’ye yaklaştığı sırada içeriye ağızlarında pipo, sarı saçlı uzun boylu iki kişi ile beraber şık giyinmiş şişman bir adam girdi.

Bu iki yabancı, “Uzman” sıfatıyla bir dost memleketten getirilmişlerdi.

Bir yıldır yakındaki 15.000 nüfuslu bir Anadolu kasabasındaydılar. Kaymakam kasabada böyle bir şey olamayacağını, arzu ederlerse falanca yerdeki ‘Türk Barı’na gitmelerini tavsiye etmişti..

Bunun üzerine iki genç, tercümanlarını da yanlarına alarak önce Malatya’ya, sonra da faytoncunun rehberliğinde buraya gelmişlerdi…

Yani Malatya Genelevine!...

İlk dakikalarda yadırgadıkları bu yer, git gide hoşlarına gitmişti. Akşamdan beri 25 müşteri savmış olan Kezban, gramofona oynak bir plak koymuş, kırmızı mayosunun içinde dönüp duruyordu…

Yabancılar Kezban’ı seyretmeye başladılar. Sonunda Kezban’ı işaret ederek, tercümanlarına bir şeyler dediler…

Tercüman Çaça kadına:

“Mösyöler bayanı istiyor.”

Tercümanı duyan Kezban adamlara şöyle bir baktı…

Sonra, “Müthiş yorgunum anne. Mazur görsünler.”

Cevap tercüme edilince, yabancılardan uzun boylusu sertleşen sesi ile “Ne demek? Böyle yerlerde müşteri reddedilmez” diye diklendi.

Kezban hiddetlenerek;

“Yorgunum efendim!... Laftan anlamaz mısınız siz?”

Tercüman;

“Bu mösyölerin kim olduğunu bilmiyorsun galiba!... Hem bir orospu müşterisinin arzusunu yerine getirmeye mecburdur.”

Kezban; “Ben orospuyum ama, bu mösyöler kim olursa olsunlar, arzularını yerine getirmeyeceğim.”

Diğer kadınlar şaşkın şaşkın ona bakmaktaydılar. Kezban’ı o güne kadar hep para canlısı olarak düşünmüşlerdi. Tercüman yediği hakareti hazmedememişti;

“Senin gibilerinin hakkından polis gelir!”

“Buyrun efendim, polis iki adımlık yerde.”

Şişman tercüman dışarı çıktı. Biraz sonra yaşlıca bir polisle içeri girdi. Ecnebilere karşı daima nazik olmayı, onlara kolaylık göstermeyi vazifesinin mühim bir düsturu sayan polis, Kezban’a;

“Mösyöler seni çiftetelli oynarken bulmuşlar… Demek ki yorgunluk bahane… Şu halde sebep ne Kezban?”

“Sadece istemiyorum.”

“Fakat vazifeni unutuyorsun. Sonra senin için fena olur!”

Genelevin dilberi Kezban, adeta deliye döndü;

“Bana hiçbir şey olmaz, polis bey!...Ben gavurlara orospuluk yapmam polis bey!... Beni nihayet buradan başka bir yere sürebilirsiniz, fakat sürüleceğim yer gene Türk memleketi değil mi?”

Herkes susuyor, iki yabancı alık alık bakıyordu. Kezban ise yumruklarını sallayarak söyleniyordu;

“Ben gavur orospusu değilim, polis bey… Ben Türk orospusuyum!...”

Diğer kadınlar başlarını önlerine eğmişlerdi… Yaşlı polis ise gözlerindeki ıslaklığı göstermemek için, ağır ağır bahçeye çıkarken Kezban hala bağırıyordu;

“Ben gavurun altına yatmam, polis bey!... Ben Türklerin orospusuyum! Gavurun değil!”

Kaderin sillesini yemiş vesikalı Kezban’ın cılız elleriyle ülkemizi işgal eden gavurlara attığı yaman tokadın hikayesi bu!

İşte böyle!...

Birkaç dolar kazanabilmek için yabancıların önünde eğilen bütün politikacılarımıza, iş adamlarımıza, bürokratlarımıza, medya mensuplarına ve ‘Keşke İngilizler’in idaresinde olsaydık’ diyebilen o çok namuslu! Hanım kızlarımıza…

Velhasıl, kadın-erkek bütün vesikasız orospularımıza ithaf olunur!...

Güngör ARSLAN "
__________________
eNiyi sistem, uygulayabildiğindir..
Alıntı ile Cevapla