Strict Standards: Declaration of vB_Database_MySQLi::db_connect() should be compatible with vB_Database::db_connect($servername, $port, $username, $password, $usepconnect) in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 1095

Strict Standards: Declaration of vB_Database_MySQLi::select_db_wrapper() should be compatible with vB_Database::select_db_wrapper($database = '', $link = NULL) in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 1095

Deprecated: Non-static method vB_Shutdown::init() should not be called statically, assuming $this from incompatible context in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 2294
Arka BahÇe Forumu - Tekil Mesaj Gösterimi - 2008 Eurovision
Tekil Mesaj Gösterimi
  #1  
Eski 23-05-2008, 12:22
Ömmes - ait Avatar
Ömmes Ömmes bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 66/151
31 Mesaj ına 225 Kere teşekkür edildi
Tanımlı 2008 Eurovision

Baharın son günleriyle birlikte Eurovision denen vicdanlara azap ruhlara travma yarışmanın mevsimi geldi nihayet. “Aaa o yarışma hala var mı?” diye soracak forumdaşlara “maalesef” diye cevap verirken eurovisionun farkına varmayışlarını ne kadar kıskandığımı ifade etmek isterim.

Ben taa 1975’den beri, hadi daha spesifik olayım da durumun vehametini anlayın, Ali Rıza Binboğa’dan beri bu naneye saplanmış durumdayım. O tarihten bu yana geçen 33 sene zarfında ben büyüdüm, müziği sevdim, bir taraftan ortaçağ müziği, bir taraftan Bach, bir taraftan rock, diğer bir taraftan Zeybekler’le bu zevkim boyutlandı, derinleşti, en mütevazi halimle bile “benim bir müzik zevkim var” diyebileceğim hale geldi; fakat ne yaptıysam bu eurovision denen şizofreniden paçayı sıyıramadım. En sonunda bu durumu kişiliğimin bir arızası olarak kabul ettim.

Bundan bir kaç sene öncesine kadar her yıl bir eurovision yazısı yazıp eşe dosta gönderiyordum. Hazır, dedim, hayatımda bahçeye yazmaya değer bir şey yok, eski bir adeti yeniden canlandırmaya çalışayım.

Eurovision nedir?

Aslında ilginç bir hadisedir. Dış görünüş itibariyle biliyoruz işte ne olduğunu. Ülkeler şarkı çıkartır birer tane, onları yarıştırır. Bir müzik yarışması. Diyeceksiniz ki, hani zevkler ve renkler tartışılmıyordu, hani dünyanın bütün dillerinde buna dair atasözleri vardı? Sakatlık orada başlıyor zaten. Elmayla armudun, hanımeliyle leylağın yarışması bu. Birbiriyle yarışamayacağı bu kadar aşikar olan şeyleri yarıştırıyorsak buna ne anlam vermek icabeder?

Eurovision, orijinal olarak, ‘Avrupa’yı birleştirme’ dış görüntüsü altında avrupa halklarının binlerce yıldır sürdürdüğü didişmeye mücadeleye (afedersiniz) sidik yarışına yeni bir cephe ilave etmek amacıyla yola çıkmış bir hadise. Tıpkı Avrupa birliği gibi. Eskiden işler kolaydı. Misal, Almanya Fransa’ya gıcık mı kaptı? Hemen bir dünya savaşı açıverirdi. Eski çamlar bardak oldu maalesef, baktılar ki, savaş savaş bitmiyor işi sidik yarışına döktüler. Yok Avrupa futbol şampiyonası, şampiyon kulüpler kupası, işte kömür demir çelik ve diş fırçası birliği falan.

Avrupa’da üç adet ana kültür ekseni mevcut. Alman, Fransız, İngiliz. Batı, orta ve kuzey Avrupa’nın tamamına yakınını bu üç eksenin paylaştığını söyleyebiliriz. Portekiz hariç, onların daha homo sapiens olduklarının bilimsel olarak ispatlanması gerekiyor. Hadise bu üç kültür ekseni arasında geçiyor. Tabii ben şu anda tarihçe anlatıyorum. Çünkü günümüzde bu sidik yarışı sona erdi ve mücadeleyi yarışmada bile yer almayan Amerika kazandı. Bir de minör kültür eksenleri mevcut. Mesela İtalya. İtalyanlar çok takdir ettiğim bir harekette bulundular ve son olarak İstanbul’da yapılan yarışmaya ağır topları Toto Cutugno’yu gönderdikten sonra bela okuyup yarışmadan çekildiler. Ben çok yakında aynı hareketi başka bir kaç ülkeden daha bekliyorum.

Bugün eurovision’u doğu işgal etmiş durumda. Aslında bu işin rengi daha doğu olaya girmeden belli olmuştu. Yugoslavyayı parçalayıp seksen tane ülke çıkardılar (ki parçalanma arefesinde Yugoslavlara bir de eurovision birinciliği vermişlerdir – Yunanlı hediye veriyorsa dikkatli olmak lazım). Bu seksen ülkenin her birisi eurovisiona bir parça gönderdi. Yarışma bitip oylamaya geçildiğinde de her birisi komşuya oy yağdırdı.

Avrupa bundan gereken dersi alarak komple doğu blokunu parçaladı ve yarışmaya soktu. Sonra BBC’nin milli hazinesi Terry Wogan ağlamaya başladı: “Bizi niye sevmiyorlar, biz bir daha hiç eurovision kazanamayacak mıyız?” Üzgünüm, ne İngiltere, ne Fransa, ne de Almanya bir daha eurovision meurovision kazanamayacak.

Ha doğu bloku girdi de ne oldu. Kültürel bir renklilik mi geldi? Evet ya geldi. Macaristan blues söyledi. Polonya club olayına daldı. Dünyanın en güzel halk müziğine sahip Rusya kızıl meydanda Mc Donalds açılmasının onuncu yıldönümünü eurovisiona hip hop yollayarak kutladı.

Ama bunlar elbette yetmeyecekti, Avrupa müziğinin mezarına bir de mum dikmek gerektiği için, EBU jüri hadisesini ortadan kaldırdı ve televotinge geçti. Yani hepimiz jüri olduk. Bütün bunların neticesi olaran Eurovision bir şarkı yarışması olarak sona erdi, içinde şarkıya benzer birşeyler de olan bir çeşit sahne performans hareket gösterisine döndü. Bence on sene içinde eurovision olimpiyatlara yeni bir disiplin olarak dahil edilebilir kıvama gelecek.

Girizgah kısmını daha fazla uzatmayayım ve finalde yarışacak parçalara geçeyim. Bu arada final yarın akşam. Bu sene Belgrat, Sırbistan’da (Amerikalılar gibi yazayım da sizlerin de olaya adaptasyonunuz hızlansın) düzenleniyor yarışma. Geçen yıl sırplar, leş gibi bir parça olmasına karşın, avrupa’ya entegrasyon kontenjanından yarışmayı kazandılar. Yarın akşam yarışmayı seyredenler hiç yabancılık çekmeyip kendilerini mahmutpaşada (hatta daha da kötüsü, 2001 İstanbul eurovision finalinde) hissedecekler, çünkü Sırbistan’da satılabilir ne varsa hepsinin tadına bakacağız. Ayrıca sırplar bize ne kadar medeni ve harika insanlar olduklarını ve bizi ne kadar sevdiklerini anlatacaklar.

Cümleten iyi eğlenceler,
Alıntı ile Cevapla