Strict Standards: Declaration of vB_Database_MySQLi::db_connect() should be compatible with vB_Database::db_connect($servername, $port, $username, $password, $usepconnect) in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 1095

Strict Standards: Declaration of vB_Database_MySQLi::select_db_wrapper() should be compatible with vB_Database::select_db_wrapper($database = '', $link = NULL) in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 1095

Deprecated: Non-static method vB_Shutdown::init() should not be called statically, assuming $this from incompatible context in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 2294
Arka BahÇe Forumu - Tekil Mesaj Gösterimi - Ser'den, Sera'dan.
Tekil Mesaj Gösterimi
  #303  
Eski 26-12-2012, 02:28
Emin - ait Avatar
Emin Emin bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Mar 2006
Bulunduğu Yer: Antalya
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 305/762
198 Mesaj ına 2281 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Dolana dolana

Bir insan bu kadar mı kararsız olur?

Kararsız insanları sevmem diyeceğim ama bunun aksini kim söyler ki, zaten!

Üşenmişsin müşenmişsin ama ulan neticede şu kadar sayfa kanun metni okumuşsun, öncesinde de şu kadar kelam etmişsin, ee daha neyin hesabını yapıyorsun? Yazacağın bir dilekçe! Dönem ödevi mi hazırlıyorsun?

O yine kendince uzatmaları oynuyor, kanun maddelerini okuyor, kelime kelime üzerinde düşünüyor babam düşünüyor.

(İnanın üçüncü kişi olarak onun bu durumunu anlatmaktan bezdim.)

Şikâyet dilekçesini öyle ya da böyle yazdığını varsayıyor, ardından bu dilekçeyi adliyeye nasıl götüreceğini, ne zaman götüreceğini, kime vereceğini düşünerek efkârlanıyor. Zaten bu işin ondan sonra nasıl bir seyir izleyeceğini de, sonucunu da kestiremediği için iyice içi kararıyor, şişiyordu. İçindeki şişliği indirmenin yolu sanki sigara üflemekten geçiyormuş gibi kilitlendiği her anda ona uzanıyordu.

Karşı taraf ona bir de böyle bir zarar veriyordu.

Bilgisayarına indirdiği bu 84 sayfalık Ceza Yasasını okudukça okudu ve sonunda bir maddede karar kıldı. O maddeyi bir iki kez okumuş ve masanın üzerindeki müsvedde kâğıda sonra dönüp bakmak için kanunun numarasını yazmıştı ama belki daha uygun başka maddelere rastlarım diye okumasını sürdürmüştü.

Karalama kâğıdındaki kanun maddeleri çoğalmıştı; aklına takılan, hoşuna giden-gitmeyen ne kadar şey varsa not almıştı.

Bir şikâyet dilekçesinde olması gereken; müşteki, şüpheli, suç, suç tarihi, açıklamalar, hukuki nedenler, sonuç ve istem ile varsa belgelerin eklenmesi başlıklardan "suç" tamamdı artık.

Yani onu böyle gerenleri neyle suçlayacağına karar vermişti: TCK Madde 157.

"Dolandırıcılıkla" suçlayacaktı.

Bu maddeyi aklına yatırmış, hatta maddeyi okurken yanında getirdiği fotoğraf makinesiyle kimliğinin önlü arkalı fotoğrafını çeken adamı gözünün önüne getirmişti.

"Dolandırıcılık
MADDE 157. - (1) Hileli davranışlarla bir kimseyi aldatıp, onun veya başkasının zararına olarak, kendisine veya başkasına bir yarar sağlayan kişiye bir yıldan beş yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası verilir."

Madde böyle diyordu ama sadece bir maddeye güvenilerek iş yapmak yeter miydi?

Ya inandırıcı olamazsa?

İspat edemezse?

Okuduğu kanundan aldığı diğer notlara da bakıyordu.

Ava giderken avlanmış olmak da vardı bu işin ucunda. Olur mu, olur!

Faraza bu dilekçeden dolayı şöyle bir durum karşısına çıkarsa ne yapardı?

"İftira
Madde 267- (1) Yetkili makamlara ihbar veya şikâyette bulunarak ya da basın ve yayın yoluyla, işlemediğini bildiği halde, hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat eden kişi, bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır."

Ya da bu davada, suçladığı kişilerin baskın çıkması sonunda onun hakkında uydurukçuluk davası açarlarsa ne olacak hali?

"Suç uydurma
Madde 271- (1) İşlenmediğini bildiği bir suçu, yetkili makamlara işlenmiş gibi ihbar eden ya da işlenmeyen bir suçun delil veya emarelerini soruşturma yapılmasını sağlayacak biçimde uyduran kimseye üç yıla kadar hapis cezası verilir."

İşte Şeytan, böyle bir sürü şeyi aklına takıyordu.

Aklı böylesine karışmışken gene sigaradan medet umdu. Evin önüne çıkıp dolanmaya başladı, dumanlar eşliğinde.

Yıllar önce hoşuna giden sözleri, şiirleri, konuları yazdığı bir defteri vardı.

Defterine yazdığını, sanki karşısında biri varmış gibi ona usul usul konuşarak anlatmaya başladı:

"Ne kadar güzel demişti Can Baba!

Eğer diyordu, şikâyet eden fukaraysa ve bir zengini şikâyet etmişse sonuç alamaz. Kumda oynasın o. Avukat tutacak parası olmadığı gibi kendisi de derdini anlatamaz.

Ha zengin, garibi şikâyet etmişse mesele hemen çözülür.

Lakin iki taraf zenginse, güçlüyse; hâkimin vereceği karar başına patlamaması için bunlara "yahu ne yapıyorsunuz, hiç size yakışıyor mu, ayıptır mayıptır" bile demeden özür dileyip aradan çekilirmiş.

Ee peki, hak ne zaman yerini bulacak?

Hem davacı hem de davalı fukaraysa."

Bilgisayarın başına dönerken kitaplıktan bu defteri aradı, fazla zorlanmadan rafların birinde denk geldi.

Masaya geçmedi; çekyata oturup o şiiri buldu. Önce içinden, sonra dışından okudu kendine.


Davacı zengin, davalı yoksulsa
Zenginden yana işler yasa

Davacı yoksul, davalı zenginse
Davalıda kalır yine nizalı arsa

Davacı da davalı da zenginse davada
Özür diler çekilir aradan kadı

Davacı da davalı da yoksulsa, bak,
Sade o zaman işte yerin bulur hak

Can Yücel (13.yy Bir Çin Atasözü)

-62/k-
Alıntı ile Cevapla