Strict Standards: Declaration of vB_Database_MySQLi::db_connect() should be compatible with vB_Database::db_connect($servername, $port, $username, $password, $usepconnect) in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 1095

Strict Standards: Declaration of vB_Database_MySQLi::select_db_wrapper() should be compatible with vB_Database::select_db_wrapper($database = '', $link = NULL) in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 1095

Deprecated: Non-static method vB_Shutdown::init() should not be called statically, assuming $this from incompatible context in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 2294
Arka BahÇe Forumu - Tekil Mesaj Gösterimi - Arka BahÇe
Konu: Arka BahÇe
Tekil Mesaj Gösterimi
  #16  
Eski 02-03-2006, 10:14
AnnE - ait Avatar
AnnE AnnE bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Bulunduğu Yer: Suriçi
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 606/518
314 Mesaj ına 5527 Kere teşekkür edildi
Tanımlı At vs Baht

Ahali ;
Vermeyin bana gazı.Lütfen yazdığınız yazılar bana bir şeyler hatırlatmasın ; yaşamışlıkların uyandırdığı yaşlanmışlık orama burama vuruyor.

Efendim , O göbeği ve ensesi kalın amcaların Taksim, Caddebostan,Bebek gazinolarında zevceleri ile musiki dinlediği yıllarda , Veli efendi Hipodromu’nun etrafı Türkiye’nin yegane mensucat merkezi idi.Bozkurt , Akfil , Aksu , Kartaltepe, Sümerbank ve Narin Mensucat fabrikaları hipodromu Zetinburnu’ndan Yenimahalle’ye kadar sarardı.Tekstil denilen sanayi bu memlekette hemen hemen sadece bu kadardı Haliç’teki Bahariye Mensucat ve Altınyıldız fabrikalarını saymaz isek.O zamanlar konfeksiyon diye bir şey yoktu ; erkek elbiseleri ve hanım tayyörleri terzilerde bu müesseselerin kumaşlarından diktirilirdi en az iki prova ile.
Trikotaj diye bir sanayi zaten yoktu ; kazak, hırka ,kaşkol evde örülür ; iç çamaşırı Tahtakale civarındaki çamaşır atölyelerinde ya da Bursa da dokunur, dikilir ve satılırdı.Ki iç çamaşırları da genellikle trikodan değil pazen kumaştan mamul idi.

Neyse ; Veliefendi’de yarışlar Çarşamba, Cumartesi ve Pazar günleri yapılırdı.Hipodroma , ya banliyö treni ile gelinir, Yenimahalle istasyonunda inilerek yürünür , ya Bakırköy Meydanı’ndan (şimdiki Özgürlük Meydanı) Osmaniye dolmuşu ile gelinir ,ya da 84 numaralı Eminönü-Osmaniye İETT otobüsü ile ulaşılırdı.
Hipodrom ve seyir yerlerinin şekli şemali , teknolojiyi saymaz isek o gün bugün pek değişmedi.En büyük değişim Efes Pilsen’in ‘’ bira bu kapağın altındadır’’ reklamlarını bangır bangır her tarafta herkesin kafasına kazıdığı ‘’birahane’’ yıllarında hipodromda adeta bira içmemenin yasak olduğu dönem ile biranın uluorta satılması ve reklamının yapılmasının yasaklandığı dönemin arasıdır.

Veliefendi’ye ‘’normal’’ müptelalar normal gişelerden biletle girerdi.Ama büyük çoğunluk ya sahil tarafındaki Sümerbank Fabrikası’nın yanındaki bataklıktan yürüyerek, yada at ahırlarının olduğu Osmaniye tarafındaki tel örgüler arasından ya da hiçbir şeyin olmadığı Bozkurt Mensucat tarafından elini kolunu sallaya sallaya girerdi.Özel güvenlik falan gibi şeyler henüz icat edilmemişti memlekette.

Bilgisayar denilen şey herhalde ilk burada kullanılmaya başlanmıştı.İkili ve Çifte Biletleri gürültülü ve kocaman makinelerde basılır, üçlü ya da altılı ganyan kuponları ise gişede üzerine damga vurularak geçerlilik kazanırdı.İlk kopyası veznede , alttaki damgalı karbon kağıt kopyası mudide kalırdı.

Üçüncü yarıştan itibaren kapalı salonlarda, padok etrafında sergiler açılır , ilk ayakları tutmuş kuponlar anında belirlenmiş piyasa fiyatları ile satışa çıkarılırdı.Kağıdın değeri üzerindeki henüz koşulmamış yarışlara yazılmış atlara göre belirlenirdi.Ki o saatler artık tüyoların iyice havada uçuşmaya (uçuşturulmaya) başladığı saatlerdi.Dördüncü hele ki beşinci ayaktan sonra bu kağıtların değeri süratle artmaya başlardı.Ama ortalıkta hiçbir sürpriz yoksa çoğu zaman tutan kağıdın ikramiyesi, ödenen paranın altında kalırdı. (bu size neyi hatırlattı bilemem)

Bir de ödemecilik diye bir yan sanayii vardı Veliefendi’nin.Birtakım emekliler ( demek o zamanda emekliler varmış!) ve ergen çocuklar ellerinde iyice bozukluk haline getirilerek çok görünmesi sağlanmış (zengin görünmek demek her zaman güven verir kabul edilirmiş) para desteleri ile her yarış sonrası süratle ortalığa dökülürlerdi.Ödemeciler , koşulan yarış sonrası ikramiyesi açıklanan ikili, çifte, ganyan yahut plase kuponlarını tutmuş ikramiyenin 5 kuruş ya da on kuruş altına satın alırlardı.Zira ehlikeyif müptelalar yarış sonrası tahsilat için vezne kuyruklarında beklemekten üşenirlerdi.Hatta çok kalın enseli ve çok oynayan bazı yarışperverlerin özel olarak sürekli yanında gezdirdiği, güven kazanmış bazı Osmaniye çocukları olurdu ki , bu çocuklar bu amcaların kuponlarını yatırır veya tahsilatlarını yapar, gün sonunda da amcanın şansı ya da keyfine uygun bir bahşişle evine gider diğer yandan amca da sağlam bir tüyo varsa onu ‘’ağabeylere’’ bildirir ve hatta kendi de çaktırmadan ufak bir kupon yaparlardı.Bu amcalar bazen koltuk altı portföyü ile hele bazen de koca ‘’bond’’ çantalar dolusu para ile gelirlerdi hipodroma.Büyük çantalı amcaların oynadığı kuponlar dikkatle izlenirdi vezneye kuponu yatarken çaktırmadan ve mutlaka bir tüyo vardır bu herifte diye aynısından kuponlar yapılırdı.

O amcalar şimdilerde kuponları başka yerlerde yapıyor ve o çocuklar bu amcalardan tuhaf tüyolar arakladığını zannederek başka yerlerde zengin olma yolları arıyor.

Ama en çok kazanan herzaman olduğu gibi at sahibi.

Bilmem kopup da gelebilecek miyiz ?
Alıntı ile Cevapla