Strict Standards: Declaration of vB_Database_MySQLi::db_connect() should be compatible with vB_Database::db_connect($servername, $port, $username, $password, $usepconnect) in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 1095

Strict Standards: Declaration of vB_Database_MySQLi::select_db_wrapper() should be compatible with vB_Database::select_db_wrapper($database = '', $link = NULL) in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 1095

Deprecated: Non-static method vB_Shutdown::init() should not be called statically, assuming $this from incompatible context in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 2294
Arka BahÇe Forumu - Tekil Mesaj Gösterimi - Arka BahÇe
Konu: Arka BahÇe
Tekil Mesaj Gösterimi
  #24  
Eski 06-03-2006, 12:54
AnnE - ait Avatar
AnnE AnnE bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Bulunduğu Yer: Suriçi
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 606/518
314 Mesaj ına 5527 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Amonyak

Muhteremler ;
Yukarlarda bir yerlerde yalakalığından bahsettiğim, üçüncü Ahmet zamanının eşcinselliğinden kıllanılan şairi Nedim’in aşağıdaki dörtlüğünde adı geçen Sadabad’ı bileniniz bilir.Bilmeyeninize de ‘’yuh artık!’’ derim sadece.Lise ikinci sınıfların Edebiyat kitaplarında, bazı yerleri yok sayılarak öğretilen bu şarkı kıvamındaki şiirde Nedim , serv-i revan tabir ettiği aşığı ile yaptığı ( belki de hayal ettiği) oral ilişkiyi anlatmaktadır ki bizim konumuz bu değildir.Ha bu da olabilir ama bu konuda yapacağım bilimsel açılımların bazılarına fazla ağır geleceği ve forum kuralları falan gibi boş bir münakaşa platformu açılacağından imtina ederim.

İzn alub Cum’a namâzına deyu mâderden
Bir gün uğrulayalım çerh-i sitem-perverden
Dolaşub iskeleye doğru nihân yollardan
Gidelim serv-i revânım yürü Sa’d-âbâd’a


Bu Sadabad adı verilmiş mekan , 16. yüzyıldan 1930 küsürlere kadar İstanbul’un kesişme,sözleşme,buluşma,götürme ve hatta yiyişme bölgesi idi.Her sınıftan vatan evladı ile meslek erbabı hanımlar buralarda alemi ab eylerler idi.Buralardaki köşkler ve kasırlar Patrona Halil çapulcuları tarafından yağmalanmışsa da sonraları tekrardan toparlanmış ve nihayetinde gerek saçma nüfus artışının kanalizasyonsuz şehirleşmesi ve gerek saçma sanayileşmenin arıtmasız kimyasalları ile Patrona Halil yancılarının yaptığından beter hale getirilmiştir.

Biz bu bölgeye artık kısaca Kağıthane diyoruz.
Burada , Sadabad Camii’ninde içinde bulunduğu , şimdilerde Kağıthane Belediyesi olarak kullanılan kışla bir zaman öncesine kadar MSB Levazım ve Maliye Okulu olarak kullanılmıştır. Kağıthane deresinin boklu suyundan sıyrılan bol metan ve ağır kimyasallı sis altında binlerce vatan evladı Levazım eri ve erbaşı , Levazım Assubayı , Asteğmeni olarak eğitim alırlardı.İki tarafı da yüksek tepelerle çevrilmiş olan bu vadide güneş , İstanbul’un geneline göre daha geç doğup daha erken batardı. Bu garnizonun en düzgün binası , Subay-Astsubay içtima alanına bakan cephesi ile yedeksubay öğrenci yatakhanesi ve derslikleri olarak kullanılırdı.

Sabahın seher vaktinde , akşamdan hamamcı olmuş talebeler ve her hafta sonu evci çıkan İstanbulluların titizleri ve evci çıkamayan Anadolulu öğrencilerin bir kısmı içtima alanının karşısındaki hamama doğru koştururken , diğerleri kalk talimatı ile kalkmış hela sırası beklerler idi.Ayak ve ter kokuları , derenin lağım kokusu ile yer değiştirsin diye koca koca pencerelerin bütün camları açık olurdu.İşte o bok kokulu sisin pencerelerde hücum ettiği esnada , kışlanın herbir yerine asılmış anons hoparlorlerinden bir cızırtı eşliğinden şu melodi duyulurdu :

Mazide kalan hatıra gibi
Şevkatli kollarını aç bana anne
Geceler çok soğuk, sessiz ve karanlık
Üşüdüm, üstümü örtsene anne

Anne, anne, anneciğim

Yanımda olmanı ne çok isterdim
Dizine yatıp ta uyurdum anne
Dilimde dua gözümde rüyasın
Seni çok istedim hasretim anne

Anne, anne, anneciğim

Uyandım uykudan aradım seni
Sağıma soluma bakındım anne
Geceler çok soğuk, sessiz ve karanlık
Üşüdüm, üstümü örtsene anne

Anne, anne, anneciğim...

İşte o anlarda , herbiri kendini Levazıma seçildiği için ballı sayan yirmi ila otuz yaş arası genç erkeklerde ne ballılık, ne erkeklik ,ne askerlik kalıverirdi.Kimse birbirinin yüzüne bakmaz camdan , duvardan dalıp giderken , Doğan Binbaşı’nın birdaha ne zaman Nöbetçi Subayı olup bu hoş işkenceyi yapacağını merak ederlerdi.
Alıntı ile Cevapla