Strict Standards: Declaration of vB_Database_MySQLi::db_connect() should be compatible with vB_Database::db_connect($servername, $port, $username, $password, $usepconnect) in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 1095

Strict Standards: Declaration of vB_Database_MySQLi::select_db_wrapper() should be compatible with vB_Database::select_db_wrapper($database = '', $link = NULL) in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 1095

Deprecated: Non-static method vB_Shutdown::init() should not be called statically, assuming $this from incompatible context in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 2294
Arka BahÇe Forumu - Tekil Mesaj Gösterimi - Tarih Yapraklarından
Tekil Mesaj Gösterimi
  #9  
Eski 11-06-2008, 18:48
Ramo - ait Avatar
Ramo Ramo bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 603/2786
438 Mesaj ına 2346 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Iki Tarih

Nazlı Ilıcak: Vahdettin hain değil


Keşan'daki bir okulda, bir öğrencinin, Vahdettin'den adını vermeden "hain" diye söz ettiği iddiası üzerine, Milli Eğitim Müdürlüğü yetkililerince soruşturma açıldı. Yankılara sürüyor. Nazlı Ilıcak Vahdettin'e hain denilmesine karşı..

Nazlı Ilıcak: Vahdettin hain değil

Nazlı Ilıcak'ın köşe yazısı

Ecdada biraz saygı
Son padişah Vahdettin neden hain olsun? Atatürk'ün kahraman sayılması için birilerinin ihanet içinde olması gerekmez ki! Ama maalesef, ders kitaplarında çocuklara hâlâ "Vahdettin'in ihaneti" anlatılıyor. Sanki, "elinin hamuruyla" siyasete karışan ve ülkeyi Birinci Dünya Savaşı'na sokan, sonunda da büyük bir bozguna uğrayıp, Osmanlı'nın yüzyıllar boyunca hüküm sürdüğü topraklardan ayrılmasına yol açan oydu.

Vahdettin, Birinci Dünya Savaşı'nın bitmesine çok az kala, Temmuz 1918'de tahta geçti. İttihat ve Terakki mensuplarını sevmemesine rağmen, hiç sorun çıkarmadan Talat Paşa'yı kabinenin teşkiline memur etti. Onlara "Sizi takviyeden başka bir fikir ve emelim yok. Benden emin ve müsterih olarak vazifenizi yapınız" dedi. Anayasa ve meşruiyet fikirlerine sadık olduğunu ifade etti. İzmir'in işgalinden sonra Mustafa Kemal'i "Muvaffak ol" temennisiyle, 9. Ordu müfettişi olarak çok geniş yetkilerle Anadolu'ya gönderen de Vahdettin'dir. Görünüşte Samsun mıntıkasındaki anarşi olaylarının bastırılması söz konusuydu ama, esas gaye, Mustafa Kemal'in Anadolu'da teşkilâtlanmasını sağlamaktı. Dahiliye Nazırı Mehmet Ali Bey vasıtasıyla, Mustafa Kemal'e, 25 bin altın verilmiştir. Bir iddiaya göre, bu kadar büyük bir rakam, örtülü ödenek kayıtlarında görünmesin diye Vahdettin, Çengelköy'deki değerli atlarını satmış ve parayı Mustafa Kemal'e İngilizlerden gizli olarak teslim etmiştir. Saltanatın kaldırılmasından, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde şahsına yönelik sözlü saldırılardan, eski Dahiliye vekili ve Peyam-ı Sabah gazetesi başyazarı Ali Kemal'in linç edilmesinden sonra, Mustafa Kemal'le görüşmek için son bir teşebbüste bulunmuş, talebine cevap alamayınca, 1922'de 16 Kasım'ı 17 Kasım'a bağlayan gece İngilizlere sığınarak ülkesini terk etmiştir.

Vahdettin, bir kahraman olmayabilir. "İngilizlere karşı yeterli direnci göstermedi" de denilebilir. Ama, o bir hain değildir.

NUTUK 1. SAYFA
1919 yılı Mayısının 19'uncu günü Samsun'a çıktım. Ülkenin genel durumu ve görünüşü şöyledir :

Osmanlı Devleti'nin içinde bulunduğu grup, I. Dünya Savaşı'nda yenilmiş, Osmanlı ordusu her tarafta zedelenmiş, şartları ağır bir ateşkes anlaşması imzalanmış. Büyük Savaş'ın uzun yılları boyunca millet yorgun ve fakir bir durumda. Milleti ve memleketi I. Dünya Savaşı'na sürükleyenler, kendi hayatlarını kurtarma kaygısına düşerek memleketten kaçmışlar. Saltanat ve hilâfet makamında oturan Vahdettin soysuzlaşmış, şahsını ve bir de tahtını koruyabileceğini hayal ettiği alçakça tedbirler araştırmakta. Damat Ferit Paşa 'nın başkanlığındaki hükûmet âciz, haysiyetsiz ve korkak. Yalnız padişahın iradesine boyun eğmekte ve onunla birlikte kendilerini koruyabilecekleri herhangi bir duruma razı.

Ordunun elinden silâhları ve cephanesi alınmış ve alınmakta...

İtilâf Devletleri, ateşkes anlaşmasının hükümlerine uymayı gerekli bulmuyorlar. Birer bahane ile İtilâf donanmaları ve askerleri İstanbul' da. Adana ili Fransızlar; Urfa, Maraş, Ayıntap (Gaziantep) İngilizler tarafından işgal edilmiş. Antalya ve Konya'da İtalyan askerî birlikleri, Merzifon ve Samsun'da İngiliz askerleri bulunuyor. Her tarafta yabancı subay ve memurlar ile özel ajanlar faaliyette. Nihayet, konuşmamıza başlangıç olarak aldığımız tarihten dört gün önce, 15 Mayıs 1919'da, İtilâl Devletleri'nin uygun bulması ile Yunan ordusuda İzmir'e çıkartılıyor.

Bundan başka, memleketin her tarafında Hristiyan azınlıklar gizli veya açıktan açığa kendi özel emel ve maksatlarını gerçekleştirmeye devleti bir an önce çökertmeye çalışıyorlar.

Sonradan elde edilen güvenilir bilgi ve belgelerle iyice anlaşılmıştır ki, İstanbul Rum Patrikhanesi'nde kurulan Mavri Mira Hey'eti illerde çeteler kurmak ve idare etmek, gösteri toplantıları ve propagandalar yaptırmakla meşgul. Yunan Kızılhaç'ı ve Resmî Göçmenler Komisyonu , Mavri Mira Hey'eti'nin çalışmalarını kolaylaştırmakla görevli. Mavri Mira Hey'eti tarafını,olan yönetilen Rum okullarının izni teşkilâtları, yirmi yaşından yukarı gençleri de içine almak üzere her yerde kuruluşunu tamamlıyor.

Ermeni Patriği Zazen Efendi de, Mavri Mira Hey'eti ile birlikte çalışıyor. Ermeni hazırlığı da tıpkı Rum hazırlığı gibi ilerliyor. Trabzon, Samsun ve bütün Karadeniz sahillerinde örgütlenmiş olan ve 4 İstanbul'daki merkeze bağlı bulunan Pontus Cemiyeti hiç bir engelle karşılaşmadan kolaylıkla ve başarıyla çalışıyor.
Türkiye Cumhuriyeti; Osmanlı Devleti’nin yerine kuruldu. Son Osmanlı Padişahı olan Mehmet Vahdettin, Kurtuluş Savaşı’nı baltalamak için elinden geleni yaptı. Atatürk ve arkadaşlarını idama mahkum ettirmekten tutun da Milli Kuvvetleri dağıtmak için Kuva-yı İnzibatiye adında ordu kurmaya kadar... Günümüzün Osmanlıcıları; onu yüceltirken acaba resmi belgeler ne diyor?

Mehmet Vahdettin; Osmanlı Devleti’nin son padişahı idi. Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları işgalcileri yurdumuzdan attığında Vahdettin de İngilizlere sığınıp savaş gemisi ile İstanbul’dan kaçtı.

Uzun zamandır Mehmet Vahdettin’in hain olup olmadığı tartışılıp duruyor. Osmanlı zihniyetini savunanlar, bunun aksini iddia ediyorlar. Bunlar daha da ileri gidip Mustafa Kemal Paşa’ya, Vahdettin’in 40 bin altın verdiğini bile yazıyorlar. Bunun, Vahdettin’i yüceltmek isteyen şeriatçı kesimin uydurması olduğunu tarih açıkça gösteriyor. Çünkü; Mustafa Kemal Paşa, 23 Temmuz-6 Ağustos arasında yapılan Erzurum Kongresi’nden sonra Sivas’a dönmek istediğinde, otomobile lastik alacak paraları bile yoktu ve halk, aralarında yardım toplayarak kabak lastiklere iç lastik almıştı.

YAKALAYIP İDAM EDİN

Mustafa Kemal ve arkadaşları binbir sıkıntı içinde düşmana karşı mücadele için hazırlanırken Osmanlı Padişahı Mehmet Vahdettin, onların asılması için İstanbul’da sıkıyönetim mahkemesi kurdurup karar aldırmıştı. İşte o resmi belgeyi, dilini biraz sadeleştirerek veriyoruz:

“Yüce İrade Mehmet Vahdettin, Kuva-yı Milliye adı altında çıkardıkları fitne ve fesadın ve anayasaya aykırı olarak halktan zorla para toplamak, asker almak ve karşı duranlara işkence, eziyet ve beldeleri yıkmaya cüret etmek suretiyle iç güvenliği bozanların tertipçi ve kışkırtıcılarından oldukları savıyla sanık olan üçüncü ordu müfettişliğinden azledilmiş, askerlik mesleğinden çıkarılmış Selanikli Mustafa Kemal Efendi ve Yirmi Yedinci Tümen eski komutanı albaylıktan emekli İstanbullu Kara Vasıf Bey ve Yirminci Kolordu eski komutanı mirliva (tuğgeneral) Salacaklı Ali Fuad (Cebesoy) Paşa ile eski Ankara Milletvekili Midillili Alfred Rüstem ve eski sağlık müdürü İstanbullu Doktor Adnan Bey ve İstanbul Üniversitesi Batı Edebiyatı eski öğretmeni Halide Edip (Adıvar) Hanım’ın ayrıntıları yargı tutanağında yazılı olduğu üzere Mülkiye ceza yasasına uyularak taşıdıkları askeri ve mülki rütbe ve nişanlarla, her türlü resmi unvanlarının kaldırılmasına ve İDAMLARINA ve hâlâ kaçış halinde bulundukları için buna ilişkin yasa hükümleri gereğince mallarına el konulmasına ilişkin İstanbul Birinci Sıkıyönetim Harp Divanı’nın gıyaben (kendileri yokken) verilen hüküm ve karar, ele geçtiklerinde tekrar yargılanmak üzere onaylanmıştır.”

11 Mayıs 1920’de Nemrud Mustafa (Kürt Mustafa) Divanı denilen mahkemenin verdiği bu idam kararlarına 25 Mayıs’ta Mareşal Fevzi Çakmak; 6 Haziran’da İsmet İnönü, Fahrettin Altay, Ankara Müftüsü Rıfat Börekçi, Bekir Sami Bey, Yusuf Kemal Tengirşenk, Celalettin Arif Bey de dahil edilir. Bu insanları öldürtmeye çalışan kişi Vahdettin idi.

KEMALİSTLER KÂFİR İLAN EDİLDİ

Vahdettin’in niyetini, tavrını, kişiliğini anlamakta ciddi bir ipucu olan başka bir belgeyi yayımlıyoruz. Bu belge; bir fetvadır. Fetva, halka dine göre nasıl davranmalarını gösteren resmi bir karardır. Padişah Vahdettin; Şeyhülislam Dürrizade Abdullah’tan Kurtuluş Savaşı’nı baltalamak için 5 Nisan 1920 tarihli şöyle bir fetva almıştır:

“Dünya düzeninin yürütücüsü olan İslam Halifesi hazretlerinin (Yani, Vahdettin’in...) idaresi altında bulunan İslam beldelerinde bazı kötü şahıslar aralarında birleşip ve kendilerine reisler seçerek padişahın sadık halkını kandırmaya, yoldan çıkarmaya, padişahın yüksek emirleri olmadan ahaliden asker toplamaya kalkışıp, padişahın emirlerine aykırı olarak birtakım salma ve vergiler kesip, çeşitli baskı ve işkencelerle halkın mallarını ve eşyalarını yağmalamak ve padişah emrinde bulunan bazı dini, askeri ve mülki memurları kendi başlarına kovup kendi hempalarını tayin, hilafet merkezi ile memleketin ulaştırma ve haberleşme yollarını kesmek, devletçe gönderilen emirlerin yapılmasını yasaklamak, hükümet merkezini diğer bölgelerden ayırmak suretiyle halifelik otoritesini kırmak ve zayıflatmak maksadıyla yüksek halifelik makamına ihanet etmek suretiyle imama (padişaha) itaatten dışarı düşmekle, adı geçen reisleri ile aveneleri ve onlara bağlı olan kimseler eşkıya mertebesinde bulunup, dağılmaları hakkında gönderilmiş bulunan yüksek emirlerden sonra hâlâ inat ve fesatlarında direnirler ise adı geçen kimselerin kötülüklerinden memleketi temizlemek ve zararlarından halkı kurtarmak vacip olup “fe-katilü elleti tebga hatta tefaa ila emerillah” ayeti kerimesi gereğince KATLEDİLMELERİ VE GEREKİRSE KİTLE HALİNDE ÖLDÜRÜLMELERİ MEŞRU VE FARZ OLUR MU, BEYAN BUYURULA.

- Cevabı budur: Gerçeği Tanrı bilir ki OLUR!

Dürrizade Es-Seyyit Abdullah tarafından yazıldı.

“Böylece padişahın ülkesinde savaş kudretleri bulunan Müslümanların adil halifemiz ve imamımız Sultan Mehmet Vahdettin Han hazretlerinin çevresi etrafından toplanıp bunlarla çarpışmak için yapılan davet ve emirlerine koşup, adı geçen eşkıyalar ile savaşmaları vacip olur mu?”

- Cevabı budur: Gerçeği Tanrı bilir ki, olur.

Yukarıda görüldüğü üzere; Padişah Vahdettin; düşmanla savaşan Mustafa Kemal Paşa ve onun emrindeki askerleri kâfir gibi görmekte; öldürülmeleri için halkı ve diğer kuvvetleri harekete geçmeye çağırmaktadır.

ORDU BİLE KURDU

Bu çağrılar nedeniyle, Adapazarı’ndan Yozgat’a ve Konya’dan Urfa’ya kadar çok geniş bir bölgede isyanlar çıktı. Vahdettin’in adamları Türk ordusunu düşmandan daha fazla oyaladılar.

Mehmet Vahdettin, düşmana karşı mücadele eden Kuva-yı Milliye’yi dağıtmak için Kuva-yı İnzibatiye adını verdiği bir ordu bile kurdu. 18 Nisan 1920’de kurulan bu ordunun kuruluş amacı şöyle açıklanmıştı: “Devlet kanunlarını uygulayan memurları zor kullanarak engelleyen Kuva-yı Milliye adını taşıyan haydutları ortadan kaldırmak için Kuva-yı İnzibatiye kurulmuştur. “

İş bununla da kalmamıştır. Açlık, yoksulluk, yoksunluk içinde düşmana karşı direnen Kuva-yı Milliye ordusu ve subayları, padişah tarafından Bolşevik (Komünist) olmakla suçlanarak kötülenmiştir.

CANINI KURTARMAK İÇİN

Vahdettin bu komplolarda başarılı olamayınca 17 Kasım 1922’de İngilizlere sığındı. Canını kurtarmak için düşmana koşan Vahdettin’in kimliğini Kemal Atatürk, Nutuk’ta bütün çıplaklığı ile; belgeleri de ortaya koyarak anlatmaktadır. Atatürk, “Hain Vahdettin, bir İngiliz savaş gemisiyle İstanbul’dan kaçıyor” başlığı altında, Türkiye’deki İngiliz ordusunun başkomutanı General Harrington’un bildirisini vermiştir. 17 Kasım 1922 tarihli mektupta denilen şudur: “Bir kopyasını eklediğim resmi bildiride söylendiği gibi, padişah kendisini İngiltere’nin korumasına bırakarak bir İngiliz savaş gemisiyle İstanbul’dan ayrılmıştır. (... ) İmza: Harrington”

Buna eklenmiş olan bildirinin kopyası:

“Resmen bildirilir ki, Zat-ı Şahane (Vahdettin) içinde bulunulan durum sonucunda özgürlüğünü ve hayatını tehlikede gördüğünden, bütün Müslümanların halifesi sıfatıyla İngiliz korumasını ve aynı zamanda İstanbul’dan başka bir yere götürülmesini istemiştir. Padişahın isteği, bu sabah yerine getirilmiştir. Türkiye’deki İngiliz kuvvetlerinin başkumandanı General Sir Charles Harrington, padişahı almaya giderek bir İngiliz savaş gemisine kadar kendisine eşlik etmiş ve padişah, vapurda Akdeniz Filosu Genel Kumandanı Amiral Sir de Brook tarafından karşılanmıştır. İngiltere Olağanüstü Komiser Vekili Sir Newiil Henderson, padişahı gemide ziyaret ederek, Kral Beşinci George’a bildirmek üzere isteklerini sormuştur. (...)

İmza: Harrington”

Kemal Atatürk, bu gelişmelerden sonra Vahdettin’le ilgili olan düşüncelerini şöyle dile getiriyor:

“Kamuoyunu, gerçek ile karşı karşıya bırakmayı tercih ederim. Yanlış bir mirab usulü sonucu olarak, büyük bir makam ve gösterişli bir unvan elde edebilmiş bir alçağın, gururu çok yüksek, soylu bir milleti nasıl utanç verici bir duruma düşürebileceği, o zaman daha kendiliğinden anlaşılır. Gerçekten de, her ne sebep ve şekille olursa olsun, Vahdettin gibi özgürlüğünü ve hayatını milleti içinde tehlikede görebilecek kadar bayağı bir yaratığın, bir dakika dahi olsa bir milletin başında bulunduğunu düşünmek ne üzücüdür! Şükretmeye değer ki bu alçak, kendisine miras kalmış saltanat makamından millet tarafından düşürüldükten sonra, alçaklığını tamamlamış bulunuyor. Türk milletinin (saltanatı kaldırma) işinde önce davranması elbet de takdire değer.”

Belgeler ortadadır. Kemal Atatürk, Vahdettin’i açıkça ihanetle suçlamaktadır. Bu devletin Keşan kaymakamı, bu devleti kuran Atatürk’ü yalanlamaya çalışırken gücünü nereden alıyor diyorsunuz? Ve Türkiye’nin geldiği noktayı acaba anlayabiliyor musunuz?

Hangisine inanalım,bu ülkenin bağımsızlığına,bağımsızlık benim karakterimdir diyerek yedi düvele karşı çıkan Mustafa Kemal`e mi yoksa kocasının,oğullarının ahlaksızlıkları ile çok kez kapak olmuş hanım efendiye mi.
Unutmayalım ki ulus bilinci,birlikte yaşama anlamı Tarih,ülkü,dil birliği ile mümkündür.Dilimize,tarihimize saldırarak ikilik,bölücülük peşinde koşanlar,dün bu ülkeyi bölüp parçalamak isteyenlerin ta kendisidir.50 yıldır yalan söyleyen tarih utansın sözleri arkasında bu millete dayatılan,milleti millet yapan tarih tutkalını çözmektir amaç. Kadınıyla,kızıyla çocuğuyla bir çok millete örnek olacak Anadolu nun isyanını bastırmaktır.
Yalan yanlış tarih öğretileri çok satanlar çok ödüllendirilenler arasındadır.Gaflet hatta delalet,umursamazlık içerisinde,devletin bir çok kesimi de maalesef buna ortaklık etmektedir.
Kahramanlarına,hizmetkarlarına gerçek onuru verememiş toplumların yaşaması mümkün değildir.
saygılarımla
Alıntı ile Cevapla