Keşke yazmasa mıydım ?
Kusura bakmayınız Ahali ;
Bunu da yazmazsam hafakanlar basacak vallahi.Şimdi siz diyeceksiniz ki ‘’Hani bu bahçe beyne tecavüz etmeye yeltenen tuhaf yazıların yeriydi ?’’ ; haklısınız , lakin değilse bile siz o kalemden kabul etmeye gayret gösterin.Yani, hani derler ya ‘’kaçamıyorsan zevk almaya çalış’’ işte öyle bir şey.
Efendim ; bu dost denilen kelimenin benzer gibi görülen ama hiç de alakası olmayan başka bir kullanımı daha vardı o zamanlarda. Hayat Kadını diye anılan , hayatını ,vücudunu muhtelif şekilde kullanarak/kullandırarak kazanan meslek erbabının da dostu olurdu.
Çok eskilerden bindokuzyüzellilere gelene kadar bu dostlar genellikle Samatya’nın(şimdi Koca Mustafa Paşa), Langa’nın (şimdi Laleli), Tatavla’nın (şimdi Kurtuluş) , bıçkın Rum gençlerinden çıkardı. İstanbul’un bu en eski delikanlılarının delikanlılık yapacak ne sayısı ne mecali bırakılmadıktan sonra bu iş İstanbul’un önce anadan babadan İstanbul’lu sonradan Anadolu’dan gelme irice, yakışıklı gençlerine kalmaya başladı.
Bu dostların görevi , dostu oldukları hayat kadınlarını , mesai saatleri dışında koruyup kollamak, onları işyerlerine teslim edip teslim almaktı.Mesai saatleri dışında, iş hayatı ile ev hayatı arasındaki kesin ve keskin çizgiyi koruyarak onların hayatını kazanma yollarının asla namussuzluk olmadığını kanıtlamak uğruna, ekmek parası için yapılan işin ayrıntılarından doğal çevrenin bihaber olmasını sağlamaktı.
Hayat kadınları üç gruptu. Kontrollu yerlerde icrai sanat eyleyen vesikalılar , kontrolsuz yerlerde pek çok risk alarak çalışan kaçaklar ve pavyonlarda patronun azami para sövüşlemesini sağlamak üzere mekana vitrin , masaya meze olan konsumatrisler.
Herbirinin dostu olurdu lakin , kaçaklarınkiler bir beter olurdu.Beli kamalı , eli sarma cigaralı, kadıncağıza doğduğu güne lanet ettiren belalılardı.Ki zaten ‘’kadının belalısı’’ derlerdi tanıyanlar.
Fakat vesikalıların dostları, feleğin tokadının ne mana taşıdığını bilen, namusun tende değil beyinde ve kalpte olduğunu özümsemiş ,lafını,tavrını bilen insanlardı.
Hepsi kadınının parasını yerdi .Ama kimi sadece yer kimi de genellikle yeni ve ‘’ortak aldığı’’ taksisine sermaye ederdi.Borçların bitip birlikte buralardan defolup gidecekleri ulaşılamaz yarınların hayalini kurarlardı küflü evlerin karanlık odalarında karşılıklı rakı içerken.
Bu kadınlar , ‘’normal’’ ailelerle aynı semtlerde oturur , herkes dostunu da tanır, ama kimse dışlamazdı bu garip saatlerde çıkıp giden ve daha garip saatlerde geri dönen komşuları. Onların da bakkalın veresiye defterinde sayfaları olurdu.Onlar da kapının önünden zerzevat alırlardı.Ama gece bekçisi nedense onların kapısında düdüğünü daha kuvvetli öttürürdü.Mahalleye en yakın kuaförün en iyi müşterisi , komşu kadınların tek saç modeli esinlenme kaynağıydılar.
Ne gece bekçisi kaldı, ne zerzevatçı ,ne de gözünü kaçırabilme asaleti.
Namus mu ?
O şimdi köşe dönmenin yollarını arıyor.
|