Strict Standards: Declaration of vB_Database_MySQLi::db_connect() should be compatible with vB_Database::db_connect($servername, $port, $username, $password, $usepconnect) in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 1095

Strict Standards: Declaration of vB_Database_MySQLi::select_db_wrapper() should be compatible with vB_Database::select_db_wrapper($database = '', $link = NULL) in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 1095

Deprecated: Non-static method vB_Shutdown::init() should not be called statically, assuming $this from incompatible context in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 2294
Arka BahÇe Forumu - Tekil Mesaj Gösterimi - Arka BahÇe
Konu: Arka BahÇe
Tekil Mesaj Gösterimi
  #101  
Eski 27-03-2006, 09:05
AnnE - ait Avatar
AnnE AnnE bağlı değil
.
 
Üyelik Tarihi: Feb 2006
Bulunduğu Yer: Suriçi
Mesajlar/Teşekkür sayısı: 606/518
314 Mesaj ına 5527 Kere teşekkür edildi
Tanımlı Ağlarsa kim ağlar ?

Ahali ;

Anladığım kadarı ile, börek, çorba muhabbeti arasında söylenmek ietenen şudur ki ; cukkaya atılanlar lüpletilmeye başlanmış.Afiyet olsun.
Nerden nereye , suböreğini görünce aklıma nedense nohutlu pilav geliverdi.

Bilirsiniz, bilmeyenler de ucundan şimdi öğrenecek, Boğazkesen Kal'ası'nın (sizin bildiğiniz adıyla Rumeli Hisarı'nın) üç kulesi vardır ve bu üç kule İkinci Mehmet'in üç veziri tarafından yaptırılmıştır.Zira, Osmanlı'nın her döneminde en zengin kişiler padişahlar değil onlardan beslenen vezir vüzera takımı olmuştur.Haa , bu düzenin bugün bile değişmemiş olmasında da şaşıracak birşey yoktur.Bu toprağın evlatları yüzyıllardır telef olurken; ümmet, vatan kıl tüy diye diye onlara bu topraklar uğruna ölmek üzerine methiyeler düze düze , aslında onları düzerek geçimini ve geçirgenliğini sürdürme siyaseti demekki yöneten takımının genlerinde varmış, aferin.

Mesela bu bizim İkinci Mehmet'in babadan kalma sadrazamı Halil (Çandarlı), bu mal mülk edinme sistemini öyle sağlam kurmuştur ki , Edirne hükümetinin, Istanbul'a sefer etmesini önleyeceğim ayakları ile kendini torike vurmuştur.Bu abimiz, Osmanlı içinde, evinde en fazla balık yenen adamdı.Ama asıl derdi asla kolestrol değildi.Zira bu torikler, Bizans saraylarından ve Galatalı Cenevizlilerden gelir, içi silme altın ve mücevher dolu olarak teslim edilirdi.Halil abimiz de ben beyaz et severim ayakları ile bu hazineleri cukkaya indirirdi.Gerçi, yarım ağızla da olsa, sonuna kadar fetih girişimine karşı çıkmış, ama engel olamayınca da 2 Haziran günü , Boğazkesen'de kendi yaptırdığı kulenin zindanında soluğu almış ve kırk gün sonra da kellesi vücudundan ayrılmıştır.Allah rahmet eylesin.Konumuz Halil değil.

İşte bu Halil 'den sonra sadrazam olanlardan birisi Mahmut Paşa'dır.Hani şu Istanbul'un en eski ve herzaman en kalabalık alışveriş yokuşuna adı verilen MahmutPaşa.Zira kendi adıyla yaptırdığı Cami buradadır.
Bu Mahmut ; henüz Edirne 'de iken her ayın üçüncü Cuma akşamı, saraydan geçinen bütün ulema takımını evinde toplayıp sabahlara kadar süren entel-dantel muhabbeti yaptırırdı.Nedense aklıma Mehmet Barlar'la Nazlı Ilıcak geldi ki konuyla bir alakası yok sanırım.İşte bu brain-storming muhabbetlerinin ileri saatlerinde ortaya kocaman kazanlar içinde nohutlu pilav getirilirdi, tereyağda pişmiş.Yağdanlık, pardon ulema takımı bu kazanlara bir saldırırdı ki , rivayete göre, bu saldırı esnasında tıknefes olup, kimi tansiyondan , kimi boğazına dizilenleri yutamamaktan çokça telefat olur imiş.Zira, Mahmut , pilavın içine bolca altın karıştırırmış ki , ulema takımına bahşiş niyetine.Bu bahşişten azamisini cukkalamak isteyen misafirler de nekadar hızlı ve çok yerse o kadar altın sahibi olacağını bildiğinden bu durum hasıl olur imiş.Bu esnada kırılan dişlerin konumuzla bir alakası yoktur.

İşte bu Mahmut'un Gülbahar adlı, çerkez güzeli bir karısı vardı ve şimdiki Mahmutpaşa civarında bir yerde yaptırdığı saray yavrusunda yaşarlardı Fethin ertesinde.Padişah Mehmet'in en büyük oğlu , en sevdiği oğlu, en güvendiği oğlu Konya Sarayı'nda yaşayan oğlu Mustafa, payitahtı ziyaretlerinden birinde bu Gülbahar Hatunu görmüş,acaip kafayı takmış, neticesinde işi punduna getirip hatunu götürmüştür.Aralarında başlayan bu saf cinsellik kokulu aşk öyle bir hal almıştır ki , şehzade Mustafa, ayda en az iki kere '' ben süt annemi özledim'' ayakları ile İstanbul'a gelip , görev icabı genellikle şehir dışında olan Mahmut Paşa'nın yokluğundan istifade, Gülbahar ile alemi ab eylemeye devam etmiştir.E tabi bir müddet sonra, Mahmut bu işi anlamış fakat, karşısındaki padişahın oğlu, bir müddet sonra kendisi de padişah olacak olan Mustafa, meseleyi nasıl dillendirsin.Bir laf söylese hatunu kaptırdığı gibi kelleyi de kaptıracak.Naapalım , ne edelim derken kesin çözümü bulmuş.Ve Keni badigardlarından en güvendiği adamı dilsiz Ali'ye has adamlarından biriyle bir mesaj göndermiş.'git Konya'ya , Mustafa'yı hallet , seni altına boğayım.'
Dilsiz durur mu ?.Atlamış atına, bir gece hamamda halvet halindeki Mustafa'yı bi güzel boğuvermiş ve dönüş yoluna çıkmış altına boğulmak hayalleri ile.Mustafa'nın ölüm nedeni de , hamamda taşikardi geçirdi, kardiyologlar yetişemedi ve Hakkın rahmetine kavuştu olarak kayda geçmiş.Bizim dilsiz dönüş yolunda iken, Mahmut'un gönderdiği diğer bir adam tarafından boğuluvermiş.Bu adam da İstanbul'a döner dönmez boğdurulmuş ve böylece hiçbir ipucu kalmamış.Lakin bu Osmanlı'da bu işler bir acaiptir.Mesele, en sevdiği oğlunun ölüm haberini alınca yıkılmış olan İkinci Mehmet ' in kulağına gitmiş nassıl gittiyse.Ve tabii Mahmut Paşa'da anında kellesi ile ayrı düşüvermiş.

Neyse ahali , konumuz, Fatih Sultan Mehmet döneminde , kendisi dahil kimsenin eceli ile ölmediğinin ve bu dönemin tarihin en vahşi dönemi olduğunu tespit etmek değil.Şimdi burada, Eflak Voyvodası Tepeş'in oğlu Drakul Efendi'nin Edirne Sarayına babası tarafından rehin verilmiş iken başına gelenler ve sonra onun Drakula Efsanesine dönüşüne neden olan , onbinlerce kişiyi canlı canlı kazığa oturtma eğitimini Edirne'de İkinci Mehmet'ten aldığını falan detaylandırmaya gerek yok.

Kafamı karıştıran şudur ki, bu Şehzade Mustafa, şeyinin doğrultusuna gidip Gülbahar'la şeetmese ve Mahmut tarafından boğdurulmasa, Mehmet 'ten sonra tahta Sofu Beyazıd değil O geçecekti.Peki o zaman acaba Osmanlı tarihi nasıl yazılacaktı?

Bugünlere gelişimiz, rahmetli bir şehzadenin şeyinin derdi ile maceralara atılmış olmasıyla acaba ne kadar değişmişti ?

Bilmem değişmiş miydi ?
Alıntı ile Cevapla