Ecel Meleği
Beni görmüyorlardı.
İrice bir dut ağacının arkasındaydım.
Titrememi saymazsam, çıtımı çıkarmadan onları dinliyordum.
Azrail'in ne giydiğini, nasıl göründüğünü o güne kadar görmüş değildim ama sanki öncesini görmüşüm gibi bugün çok farklı giyindiğini ve de bizim gibi göründüğünü hem de o kadar müşfik, sevecen ve hatta onun şanına yakışmayacak bir şekilde hoşgörülü, dedecan bir görünümün içinde oluşu beni hayretler içine sokmuştu.
Zaten Azrail'i önceden görmüş olmam imkânsız.
Sadece çocukluğumda okuduğum şeylerden aklımda bir şeyler kalmış.
Onun genellikle kapkara bir kullikli farace yani külahlı pardösümsü bir şey, uzaktan bakınca bir nevi balıkçıların giydiği yağmurluğa benzeyen örtünün içinde, elinde tırpanla dolaşan ve yüzü görülmeyen bir adam gibi düşünmüşümdür.
İşte böyle düşündüğümden olsa gerek, onu şimdi senin benim gibi giyinen yaşını başını almış ama oldukça dinç, insanın eğilip elini vermese bile ısrarla öpmek isteyeceği bir dede adam gibi görünce şaşırmamak elde olmayacağından ben de şaşırmıştım.
Sanırım benim dutun arkasında olduğumu o da sezmişti ama bana sezdirmemeye çalışan bakışlarla ara sıra öylesine etrafa boş gözlerle bakıyormuş gibi yapıyordu.
Benim hesapta kitapta olmadan orada oluşumdan onun çok rahatsız olduğunu söylemek manasız olur ama ben öylesine korkmuştum ki bacaklarım dut yaprağı gibi tir tir titriyordu. Esasında dut yaprakları kendiliğinden titremiyordu, kolay değil, şimdiye kadar öyle herkesin göremeyeceği birini görmüşüm, bacaklarım ne yapsın, sallanan gövdemi ayakta tutabilmek için duta yaslanınca dut ağacı da silkeleniyormuş gibi olmuş dolayısıyla koca ağaç dalıyla yaprağıyla titrer olmuştu.
Peki, ben az ilerimde oturan iki kişiden biri olan, o dede adamın Azrail olduğunu şıppadanak nasıl anlamıştım bilmiyorum. Herhalde" abdala ayan olur" cinsinden bir şey.
Bilmediğim diğer şeyler ise; o bahçede ne işim vardı, oraya niye gidiyordum yahut gitmiştim ve Azrail'in yanındaki o genci yani Osman'ı nereden tanıyordum?
Diyeceğim o ki, bir sürü garip ve bilinmeyen şey var, bu anlatacaklarımda.
Tabi sonuna kadar anlatabilirsem, eğer.
|