Ne sessiz yer …
Oo ne zamandır kimse girmemiş mi buraya şu toza bak. Sahibi bile terkedip unutmuş, bahçede bir köşede oturmuş kalmış. İlk girdiğimde sevmiştim burayı, hades dedimdi ama alakası yok, loş sessiz ıssız bir yer. Bomboş birde, insanın ayak sesleri bile tahta duvardan sekip aksediyor. Bir şu sandık var, du bakayım neymiş o? ... kiril alfabesi galiba, kızın sandığını buraya atmışlar bak.
...
Ipıssız ... neden severim böyle yerleri ki? Tabi ya, geceleri ışıklar söndükten sonra şamata durulup millet birer birer uykuya daldığında, ve son karaltı yüksek kapının aralığından içeriyi kolaçan edip ayak sesleri artık işitilmez olduğunda usulca doğrulup terliklerimi giyerdim. Yüksek tavanlı loş koridorlardan bir gölge gibi süzülüp, dar aralıktan lavabolara, karanlık bir kapıdan geçip gacırdayan ahşap döner merdiveni tırmanarak tuvalet katına çıkardım. Tanrı’nın kendi bile uykudadır burada. Sadece karanlık vardır ... ve mermer döşeme taşlarının 150 yıllık anıları. Canlılar uykudayken artık onlarındır zaman ... pisuvarlar, külüstür armatürler, dökülmüş lambriler, kapılar. Hepsi de tanır beni senelerdir, çekinmezler. Ve nihayet ... cepten usulca çıkan bir Samsun paketi. Kibrit alevinden ürker tümü, özür dilerim münasebetsizlik için, tütüne değdirmekti sadece niyetim.
Ve işte ıssızım ... yapayalnızım.
Evet ben bunun için seviyorum loş ve ıssız yerleri. Sanırım şu sandık bana sesleniyor ... gel otur üzerime, bir sıgara yak ... yalnızlığımı paylaş.
|