Sevgili Emin,
Nereye ne göndermesi yaptın anlamadım amma, bir resim (yukardaki) beni Ortaokul yıllarıma götürdü.
Yukardaki resim.
Ortaokuldayım ve yaz tatili.
Bir adet boyacı sandığı alıp boyacılık yapayım dedim kendi kendime.
O yıllardaki raiç bedeli hatırlamıyorum amma, kendi kafamdan bir hesap yapıverdiydim.
Günde 10 ayakkabı boyasaydım yaz tatili boyunca köşeyi dönerdim!!
Uzatmayalım, 2.ci el bir sandık buldum.
Portakal sandığından bozma birşey.
Evdeki Nuri Leflef siyah boyayı ve de cilayı da ödünç aldım. (!??)
Gittim şehrin merkezinde bir ağaç altı arıyorum tezgahı açmak için..
Uzatmayalım, şehrin göbeğinde hangi ağaç altında yer aradıysam bulamadım.
Meğer (diğer boyacı esnafı tafarından) parsellenmişmiş o ağaç altları??
Esas sahipleri geldikçe beni kışkışladılar mekanlarından.
Akşama kadar ancak 1 kişinin ayakkabısını boyayabilmiştim.
Akşam kös kös eve dönerken, babamdan azar işitmemek için boya sandığını evin girişindeki merdiven altına bir saklayışım ki var anlatamam!!
Elimi yıkamaya gittim boyalar çıkmıyor??
Gazyağı ile (Galiba gazyağı idi) bir müddet çabalayıp uğraşıp çıkardıktan sonra sofraya oturdum.
O geceyi kimseye yakalanmadan atlattıktan sonra ertesi gün o boyacı sandığını aldığım fiyatın da yarısına satıp unumu eleyip, eleğimi duvara astım.
1 Günlük boyacılık maceram da böylece bitti.
Serbest piyasayı ve rekabet koşullarını görmeden birdaha ayağa kalkmamayı öğrendim.
Bikmislık o yıllardan mı sirayet etti ne?
(O otobüs garında yenge hanımın yaptığı ve elimize tutuşturduğun o yolculuk nevalesi ise bahse konu-“kadayıf dolması”- HA-Rİ-KA idi. Tadı halen damağımda inan bana. Kızımız da mezun oldumu?)