Strict Standards: Declaration of vB_Database_MySQLi::db_connect() should be compatible with vB_Database::db_connect($servername, $port, $username, $password, $usepconnect) in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 1095

Strict Standards: Declaration of vB_Database_MySQLi::select_db_wrapper() should be compatible with vB_Database::select_db_wrapper($database = '', $link = NULL) in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 1095

Deprecated: Non-static method vB_Shutdown::init() should not be called statically, assuming $this from incompatible context in /home/arkabahc/public_html/forum/includes/class_core.php on line 2294
Arka BahÇe Forumu - Tencere
Arka BahÇe Forumu

Arka BahÇe Forumu (http://www.arka-bahce.org/forum/index.php)
-   Gözlem-Tespit (http://www.arka-bahce.org/forum/forumdisplay.php?f=72)
-   -   Tencere (http://www.arka-bahce.org/forum/showthread.php?t=16)

Ramo 01-03-2006 22:40

Bu öfke niye?
 
Toplumda giderek artan şiddet olayları, okulları da sardı. Şubat ayı içinde,
1 öğretmen ile 8 öğrenci hayatını kaybederken, 36 öğrenci ve öğretmen yaralandı

İlköğretim okulları ve liselerde şiddet tırmanışa geçti. Yurdun hemen her kentinden ilköğretim ve lise öğrencileri arasında tabancalı ve bıçakla kavgalar ürkütücü boyutlara ulaştı. İlköğretim çağındaki çocuklar ellerinde bıçak ve tabancalarla polise yakalandı. Kolay tahrik olan gençlerin şakaları ve kıskançlıkları bile ölümlere yol açtı. Şiddet sadece okullarla sınırlı kalmıyor. Aralarındaki anlaşmazlıkları okul dışına da taşıyan öğrenciler, birbirlerini bıçaklamaktan çekinmiyor. Polis kayıtlarına göre sadece Şubat ayı içinde Bursa, İzmir, Muğla, Diyarbakır, İstanbul, Trabzon, Konya, Mersin, Kütahya, Elazığ, Tekirdağ, Afyonkarahisar, Adana, Balıkesir, Manisa, Samsun'daki ilköğretim okulları ve liselerde 26 olay meydana geldi. Olaylarda 1 öğretmen ile 8 öğrenci hayatını kaybederken 36 öğrenci ve öğretmen yaralandı.


Kızları da sardı

Okullardaki şiddet erkekler kadar kız öğrencileri de etkisi altına aldı. Olayların en çok meydana geldiği Adana'da kız öğrenciler de kan döktü. 17 Şubat'ta Sıtkı Kulak İlköğretim Okulu 7.sınıf öğrencisi 16 yaşındaki O.K., 'Sigara içiyor' diye hakkında dedikodu yaptığı gerekçesiyle aynı yaştaki 7.sınıf öğrencisi Y.A.'yı kolundan ve bacağından bıçakladı. Son olarak Adana'da dün Kurttepe Endüstri Meslek Lisesi 2.sınıf öğrencisi 17 yaşındaki M.P., sırrını başkalarına anlattığı gerekçesiyle 8 yıllık arkadaşı aynı yaştaki K.S. ile tartıştı. Tartışmanın büyümesi üzerine K.S., arkadaşı M.P.'yi karnından bıçakladı. Hastaneye kaldırılan M.P. tedavi altına alındı.


Uzmanlar ne diyor?

Uzman psikiyatristlere göre, okullardaki olayların ana nedeni sevgi eksikliği. Genellikle parçalanmış ailelerin çocukları, yeterince sevgi ve ilgi görmeyince kendilerini bu şekilde ispat etmeye çalışıyor. Bazı televizyon dizileri ve toplum içinde yaşanan huzursuzluklar (aile içi şiddet ve boşanmaların artması), insanların ekonomik güçlükleri nedeniyle tahammülsüzlükleri ve öfkeli oluşları da olaylara neden oluyor. Bıçaklama, öldürme haberlerinin her gün medyada gündemde tutulması şiddetin daha küçük yaşlara inmesine yol açıyor.

kaynak yeni Çağ

Ramo 02-03-2006 15:38

AKP'li vekilin zam isteyen memura önerisi:
 
Memur zeytini bir lokmada yemesin

Memura ek ödeme öngören tasarının Bütçe Komisyonu görüşmelerinde, AKP'li Karaman, 'Biz zeytini bir lokmada yemezdik, onlar da öyle yesin' dedi.
Devamı:
http://www.milliyet.com.tr/2006/03/0...i/axeko02.html

Korkuyorlar alışırda daha fazlasını isterse diye...

Ramo 03-03-2006 14:56


Ramo 03-03-2006 18:22

Bu hıza pes 8 ayda 5 müdür
 
Ancak bizde mi olur? Yoksa başka ülkelerde böyle şeyler oluyormu?Oluyorsa Qunnies Rekorlarına giren ülke de böyle bir olay hangisi?
-Velhasıl bizim tencere saçayağına kondu konalı,medyada tencere kıvamında haber eksik olmuyor arkadaşlar.


İstanbul Devlet Opera ve Balesi Müdürü yine değişti. Yeni müdür Kerim Soysal koltuğuna oturur oturmaz damadını usulsüz yolla kadrosuna aldığı iddialarıyla karşı karşıya kaldı. İşte olayların perde arkası...

Devamı:

http://www.sabah.com.tr/cp/gnc108-20060225-101.html

Ramo 04-03-2006 17:08

Tekstil Çökerken Vorkink’ten Yalan Rüzgârı
 
2003 yılında Batı finans sermayesinin yeniden gelişmekte olan ülkelere doğru akmaya başlamasıyla 2003 baharından itibaren Türk Lirası yeniden aşırı değerlenmeye başladı. TL’nin aşırı değerlenmesi hem cari açığı ve dış borçları patlatarak 1994 ve 2001 benzeri bir krizin şartlarını hazırlayacaktı, hem de ihracatı kârsız, ithalatı ucuz hale getirerek büyümeyi ve istihdamı olumsuz etkileyecek, Türk sanayiindeki sermaye birikimi sürecini sekteye uğratacak ve nihayetinde Türk sanayiini çökertecekti.

Bu tehlikeyi daha 2003 yılında tespit ederek Türk kamuoyunu bu konuda uyarma görevini kesintisiz olarak yerine getirdim. “Enflasyon düştü, döviz bollaştı, piyasalara istikrar geldi” çığlıklarıyla perdelenen sinsi bir sürecin yavaş yavaş sanayii çürüttüğünü, ülkeyi yoksullaştırdığını, insanımızı işsiz bıraktığını, Türkiye’nin bu kadar değerli bir TL ile yaşayamayacağını üç yıldır ulaşabildiğim her platformda ısrarla söyledim. Ne var ki büyük sermayenin Batı sermayesi ile olan girift ilişkileri, son dönemde sanayide kaybetmesine karşılık finanstaki yatırımlarından iyi kazanması ve bunun geçici olduğunu idrak edememesi, Türkiye’de gerçek anlamda bir iktisat camiasının bulunmaması ve en önemlisi hükümetteki, bürokrasinin zirvelerindeki ve medyadaki Amerikan kuşatması sebebiyle araba devrilmeden tedbir almak mümkün olmadı. 2001 devalüasyonundan itibaren her geçen gün Türkiye daha da yoksullaşırken, işsizlik daha da artarken, Türk sanayii ve tarımı içten içe çürüyüp erirken ve Türkiye’nin dış bocu dağ gibi yığılırken hükümetler, bürokrasi, Amerikan güdümlü medya ve bir kısım iş çevresi ortalığı “Ekonomide görülmemiş başarı!” haykırışlarıyla inlettiler. Haykıranların sesi o kadar yüksek çıkıyordu ki, bunlara inananlar bile oldu. Meselâ yeniden siyasete girmeyi planladığı söylenen eski cumhurbaşkanlarından Süleyman Demirel ekonomide olmayan başarıdan hisse dağıtmaya kalktı, başarının asıl sahibinin AKP değil IMF olduğunu söyledi (Bu konuda şu yazıma bkz: "Demirel-Babacan İttifakı ve Gerçekler").

Tabiî yalancının mumunun yatsıya kadar yanacağı gerçeğini Türkiye’yi 2001’den beri uyutmak için estirilen görülmemiş yalan ve propaganda rüzgârı da değiştiremedi, emek-yoğun olduğu için aşırı değerli TL’nin ortaya çıkardığı rekabet gücü kaybını en ağır şekilde yaşayan tekstil-konfeksiyonda artık bıçak kemiğe dayandı. Bazılarının “Türkiye hâlâ tekstille mi uğraşacak?” diye akıl sattığını duyuyorum. Doğru, Türkiye ile aynı zamanda tekstile giren Güney Kore şimdi ağır sanayi devi, ama Türkiye 24 Ocak kararlarıyla beraber karma ekonomiye, planlamaya ve sanayileşmeye elveda deyip son yirmi yılını finans oyunlarıyla kaybettiği için tekstil Türkiye’de hâlâ hayati önemi haiz. Türkiye’de tekstil ve konfeksiyon sınaî katma değerin altıda birini, ihracatın üçte birini, sınaî istihdamın ise % 40’ını gerçekleştiriyor. Türkiye bugün doğru makroekonomik politikalarla yeniden planlı kalkınma ve sanayileşme atağı başlatsa bile tekstil ekonomideki önemini en az on yıl daha korur. Kaldı ki bugün böyle bir durum da söz konusu değil. Bugün için Türkiye tekstil ve konfeksiyonun yerine hiçbir şey koyamaz, dolayısıyla tektsil ve konfeksiyonun çöküşü Türk ekonomisi için yıkım anlamına gelir.

Bakalım tekstil-konfeksiyon nasıl bir 2005 yılı yaşamış? Sektörün 2005 yılı üretiminin 2004’ün aynı ayına göre yüzde değişim oranları 2005 boyunca şu şekilde seyretmiş: Ocak -13, Şubat –5, Mart 8 (Nasıl olduysa ), Nisan –24, Mayıs –7, Haziran –8, Temmuz –17, Ağustos –19, Eylül –11, Ekim –13, Kasım –8, Aralık –4 (Tekstil üretiminde daralma 2004 Aralığında başladığı için Aralık 2005’teki küçülme oranı düşük çıkmış.) 2005’te konfeksiyonda durum daha da kötüydü. Bir önceki yıla göre yüzde değişim oranlarından bunu açıkça görüyoruz: Ocak +9, Şubat –7.5, Mart –7, Nisan –15, Mayıs –21, Haziran –6, Temmuz –6, Ağustos –22, Eylül –23, Ekim –10, Kasım –19, Aralık –7. Başka bir emek-yoğun sektör olan deride üretim daralmasının boyutu daha da büyük, % 30’larda. Görüldüğü gibi üretim bazında çok ciddî bir daralma söz konusu. Eğer katma değer, yani ücret ve kâr olarak bakılırsa daralmanın boyutları çok daha büyük. 2003-2005 yıllarını birçok sanayici pazar kaybetmemek, yılların şirketine kilit vurmamak, elemanlarını işsiz bırakmamak için cebinden para koyarak, zararına satarak geçirdi. Birçok şirkette de işçiler daha düşük maaşa razı oldukları gibi, aylardır maaş alamadan çalışan binlerce işçi de var.

Bu daralmanın tek bir sebebi var: Türk Lirasının döviz karşısında % 50 küsur oranında aşırı değerli olması. Yani mesle çözümsüz değil, ve teorik olarak çözüm Türkiye’yi yönetenlerin elinde. Artık bıçak kemiğe dayandığı için tekstil-konfeksiyon sektörü sorunlarını iletmek için başbakandan randevu talep etti. Sorunların en başında Türk Lirasının aşırı değerli olması geliyor. Ne var ki bu mevcut IMF programının temel taşı. 2000 yılından beri Türkiye’yi yangın yerine çeviren IMF’nin elindeki tek vitrinlik başarı enflasyonu düşmesi, o da kurun düşük kalmasının sonucu. Tektsilcinin ikinci şikayet konusu enerjiden SSK primine kadar üretim üzerindeki kamu kökenli aşırı yük. İyi de, bu da doğrudan doğruya IMF programının diğer temel taşı olan millî gelirin %6.5’i kadar faiz dışı bütçe fazlası şartının bir sonucu. Kısacası, 2001’den bu yana sanayicinin ayağına pranga olan ne varsa IMF’nin eseri.

Hükümet ciddî bir ikilemle karşı karşıya. Bir yanda IMF, bir yanda tekstil sektörü. Daha doğrusu bugün tekstil sektörü, yarın hemen hemen bütün sanayi. Hükümet derdine çare bulamazsa tekstilcinin eylem yapmasına falan da gerek yok. “Bizim gücümüz buraya kadar” deyip kapıya kilit vurmaya, işçisine yol vermeye başlarsa Türkiye yangın yerine döner, bu yangına da hiçbir hükümet dayanamaz. Görüyorsunuz, bazı cahillerin iddia ettiği gibi yalnızca dışarıdan Türkiye’ye döviz pompalamakla, sıcak para sokmakla ekonomi düzelmiyor. Ekonomik kriz de sadece devalüasyon demek değil ve şu anda döviz kurlarının makûl bir seviyeye yükseltilmesi dışında sanayiii, tarımı, dolayısıyla Türk ekonomisini kurtarmanın başka yolu yok.

Yazının devamı için>>>
http://www.selimsomcag.org/article.a...ID=311&catID=1

Ramo 04-03-2006 17:10

Reel SektÖr DÜŞen Enflasyon Rakamlarindan Memnun DeĞİl
 
Reel sektör enflasyona sevinmedi
Bursa Ticaret ve Sanayi Odası (TSO) Yönetim Kurulu Başkanı Celal Sönmez, ''Girdi fiyatlarında üreticinin feryatları dikkate alınmadığı ve bindiğimiz dalı kestiğimiz sürece, enflasyondaki düşüşe sevinmenin çok da anlamı yok'' dedi.


Yazının devamı>>>http://www.haberturk.com/news/219017.html

Ramo 04-03-2006 23:05

Kaçak sigaradan PKK'ya 1 milyar dolarlık rant
 
Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener’e bağlı Tütün, Tütün Mamülleri ve Alkollü İçkiler Piyasası Düzenleme Kurulu Başkanı Niyazi Adalı, devletin, özellikle çocukları ve gençleri içki, kumar ve uyuşturucu gibi zararlı maddelerden korumak zorunda olduğunu ifade ederek, “Sosyal devlet olmanın olmazsa olmaz koşulu budur.

Devlet kapısına, bacasına dikkat etmelidir. Sokağına sahip çıkmalıdır. Nitekim mücadele edilmektedir” diye konuştu. Adalı, bu noktada mevcut iktidarla birlikte önemli adımlar atıldığını vurgulayarak, Kurul’un bugünkü durumuna dikkat çekti ve “Kurula işlerlik kazandırıldı” dedi.

http://www.vakit.com.tr/index.php?sa...ber&haber=5159

RAINBOW 04-03-2006 23:45

Alıntı:

Ramo´isimli üyeden Alıntı
2003 yılında Batı finans sermayesinin yeniden gelişmekte olan ülkelere doğru akmaya başlamasıyla 2003 baharından itibaren Türk Lirası yeniden aşırı değerlenmeye başladı. TL’nin aşırı değerlenmesi hem cari açığı ve dış borçları patlatarak 1994 ve 2001 benzeri bir krizin şartlarını hazırlayacaktı, hem de ihracatı kârsız, ithalatı ucuz hale getirerek büyümeyi ve istihdamı olumsuz etkileyecek, Türk sanayiindeki sermaye birikimi sürecini sekteye uğratacak ve nihayetinde Türk sanayiini çökertecekti.

Bu tehlikeyi daha 2003 yılında tespit ederek Türk kamuoyunu bu konuda uyarma görevini kesintisiz olarak yerine getirdim. “Enflasyon düştü, döviz bollaştı, piyasalara istikrar geldi” çığlıklarıyla perdelenen sinsi bir sürecin yavaş yavaş sanayii çürüttüğünü, ülkeyi yoksullaştırdığını, insanımızı işsiz bıraktığını, Türkiye’nin bu kadar değerli bir TL ile yaşayamayacağını üç yıldır ulaşabildiğim her platformda ısrarla söyledim. Ne var ki büyük sermayenin Batı sermayesi ile olan girift ilişkileri, son dönemde sanayide kaybetmesine karşılık finanstaki yatırımlarından iyi kazanması ve bunun geçici olduğunu idrak edememesi, Türkiye’de gerçek anlamda bir iktisat camiasının bulunmaması ve en önemlisi hükümetteki, bürokrasinin zirvelerindeki ve medyadaki Amerikan kuşatması sebebiyle araba devrilmeden tedbir almak mümkün olmadı. 2001 devalüasyonundan itibaren her geçen gün Türkiye daha da yoksullaşırken, işsizlik daha da artarken, Türk sanayii ve tarımı içten içe çürüyüp erirken ve Türkiye’nin dış bocu dağ gibi yığılırken hükümetler, bürokrasi, Amerikan güdümlü medya ve bir kısım iş çevresi ortalığı “Ekonomide görülmemiş başarı!” haykırışlarıyla inlettiler. Haykıranların sesi o kadar yüksek çıkıyordu ki, bunlara inananlar bile oldu. Meselâ yeniden siyasete girmeyi planladığı söylenen eski cumhurbaşkanlarından Süleyman Demirel ekonomide olmayan başarıdan hisse dağıtmaya kalktı, başarının asıl sahibinin AKP değil IMF olduğunu söyledi (Bu konuda şu yazıma bkz: "Demirel-Babacan İttifakı ve Gerçekler").

Tabiî yalancının mumunun yatsıya kadar yanacağı gerçeğini Türkiye’yi 2001’den beri uyutmak için estirilen görülmemiş yalan ve propaganda rüzgârı da değiştiremedi, emek-yoğun olduğu için aşırı değerli TL’nin ortaya çıkardığı rekabet gücü kaybını en ağır şekilde yaşayan tekstil-konfeksiyonda artık bıçak kemiğe dayandı. Bazılarının “Türkiye hâlâ tekstille mi uğraşacak?” diye akıl sattığını duyuyorum. Doğru, Türkiye ile aynı zamanda tekstile giren Güney Kore şimdi ağır sanayi devi, ama Türkiye 24 Ocak kararlarıyla beraber karma ekonomiye, planlamaya ve sanayileşmeye elveda deyip son yirmi yılını finans oyunlarıyla kaybettiği için tekstil Türkiye’de hâlâ hayati önemi haiz. Türkiye’de tekstil ve konfeksiyon sınaî katma değerin altıda birini, ihracatın üçte birini, sınaî istihdamın ise % 40’ını gerçekleştiriyor. Türkiye bugün doğru makroekonomik politikalarla yeniden planlı kalkınma ve sanayileşme atağı başlatsa bile tekstil ekonomideki önemini en az on yıl daha korur. Kaldı ki bugün böyle bir durum da söz konusu değil. Bugün için Türkiye tekstil ve konfeksiyonun yerine hiçbir şey koyamaz, dolayısıyla tektsil ve konfeksiyonun çöküşü Türk ekonomisi için yıkım anlamına gelir.

Bakalım tekstil-konfeksiyon nasıl bir 2005 yılı yaşamış? Sektörün 2005 yılı üretiminin 2004’ün aynı ayına göre yüzde değişim oranları 2005 boyunca şu şekilde seyretmiş: Ocak -13, Şubat –5, Mart 8 (Nasıl olduysa ), Nisan –24, Mayıs –7, Haziran –8, Temmuz –17, Ağustos –19, Eylül –11, Ekim –13, Kasım –8, Aralık –4 (Tekstil üretiminde daralma 2004 Aralığında başladığı için Aralık 2005’teki küçülme oranı düşük çıkmış.) 2005’te konfeksiyonda durum daha da kötüydü. Bir önceki yıla göre yüzde değişim oranlarından bunu açıkça görüyoruz: Ocak +9, Şubat –7.5, Mart –7, Nisan –15, Mayıs –21, Haziran –6, Temmuz –6, Ağustos –22, Eylül –23, Ekim –10, Kasım –19, Aralık –7. Başka bir emek-yoğun sektör olan deride üretim daralmasının boyutu daha da büyük, % 30’larda. Görüldüğü gibi üretim bazında çok ciddî bir daralma söz konusu. Eğer katma değer, yani ücret ve kâr olarak bakılırsa daralmanın boyutları çok daha büyük. 2003-2005 yıllarını birçok sanayici pazar kaybetmemek, yılların şirketine kilit vurmamak, elemanlarını işsiz bırakmamak için cebinden para koyarak, zararına satarak geçirdi. Birçok şirkette de işçiler daha düşük maaşa razı oldukları gibi, aylardır maaş alamadan çalışan binlerce işçi de var.

Bu daralmanın tek bir sebebi var: Türk Lirasının döviz karşısında % 50 küsur oranında aşırı değerli olması. Yani mesle çözümsüz değil, ve teorik olarak çözüm Türkiye’yi yönetenlerin elinde. Artık bıçak kemiğe dayandığı için tekstil-konfeksiyon sektörü sorunlarını iletmek için başbakandan randevu talep etti. Sorunların en başında Türk Lirasının aşırı değerli olması geliyor. Ne var ki bu mevcut IMF programının temel taşı. 2000 yılından beri Türkiye’yi yangın yerine çeviren IMF’nin elindeki tek vitrinlik başarı enflasyonu düşmesi, o da kurun düşük kalmasının sonucu. Tektsilcinin ikinci şikayet konusu enerjiden SSK primine kadar üretim üzerindeki kamu kökenli aşırı yük. İyi de, bu da doğrudan doğruya IMF programının diğer temel taşı olan millî gelirin %6.5’i kadar faiz dışı bütçe fazlası şartının bir sonucu. Kısacası, 2001’den bu yana sanayicinin ayağına pranga olan ne varsa IMF’nin eseri.

Hükümet ciddî bir ikilemle karşı karşıya. Bir yanda IMF, bir yanda tekstil sektörü. Daha doğrusu bugün tekstil sektörü, yarın hemen hemen bütün sanayi. Hükümet derdine çare bulamazsa tekstilcinin eylem yapmasına falan da gerek yok. “Bizim gücümüz buraya kadar” deyip kapıya kilit vurmaya, işçisine yol vermeye başlarsa Türkiye yangın yerine döner, bu yangına da hiçbir hükümet dayanamaz. Görüyorsunuz, bazı cahillerin iddia ettiği gibi yalnızca dışarıdan Türkiye’ye döviz pompalamakla, sıcak para sokmakla ekonomi düzelmiyor. Ekonomik kriz de sadece devalüasyon demek değil ve şu anda döviz kurlarının makûl bir seviyeye yükseltilmesi dışında sanayiii, tarımı, dolayısıyla Türk ekonomisini kurtarmanın başka yolu yok.

Yazının devamı için>>>
http://www.selimsomcag.org/article.a...ID=311&catID=1


Tekstil konusunu içeren yukarıdaki bilgilendirmeniz oldukça güncel bir nabız tutma bence sevgili ramo...

Tekstil sektörü her ne kadar içler acısı bir konumda olsa da şu sıralar....bunun bu şekilde gideceğine inanmamaktayım..;

Sektörü bire bir temsil eden hisselerin de...!!


Yeter ki mümkün mertebe ileri bir tarihe dönük bir tercih ve sabır ile sessiz bir şekilde beklenilmesi bilenebilsin..

Buzdağının çoğu aşağıdadır ve de mümkünatı yok görünmez...

Sevgi ve saygılarımla...

Ramo 04-03-2006 23:47

ABD'de okullar Linux'a dönüyor
 
Indiana'da okullarda Linux işletim sistemi kullanılması ve öğrencilere bu sistem üzerinden eğitim verilmesi kararı alındı. Proje kapsamında 300 bin bilgisayara Linspire işletim sistemi yüklenecek


Indiana'da okullarda Linux işletim sistemi kullanılması ve öğrencilere bu sistem üzerinden eğitim verilmesi kararı alındı. Proje kapsamında 300 bin bilgisayara Linspire işletim sistemi yüklenecek.


Bugün dünya genelinde kullanılan masaüstü bilgisayarların yüzde 90'ında Windows işletim sistemi yüklü. Bill Gates'in yönetiminde yola devam eden ve en büyük başarısının uyguladığı pazarlama stratejisi olduğu ileri sürülen Microsoft, her ne kadar büyük bir pazar payına sahip olsa da zorlayan işletim sistemleri var. Bunlardan en önemlisi Linus Torvalds'ın tohumlarını attığı Linux. 400'den fazla türevi bulunan Linux işletim sistemi, sunucu sistemlerdeki başarısı ve kararlılığı ile kendini kabul ettirmiş durumda. Her ne kadar Linux'un Microsoft'a değil, Unix'e rakip olduğu, masaüstünde yaygınlaşması için biraz zamana ihtiyaç olduğu kabul edilse de, son kullanıcıları Linux'a yönlendirmek için çalışmalar yapılmakta.

Okulda Linux'la tanışacaklar

Gün geçmiyor ki, çeşitli ülkelerde, okullarda, kamu kurumlarında veya bankalarda Linux işletim sistemine geçiş kararı alındığını okumayalım. Son gelen haberlerden biri, Amerika'nın Indiana Eyaleti'nden. Indiana'da yüksek okullardaki bilgisayarlara Linux işletim sistemi yüklenmesi ve öğrencilere bu sistem üzerinden eğitim verilmesi kararı alındı. Bu çerçevede, Linux temelli bir işletim sistemi olan Linspire şirketi ile anlaşma yapıldı. 3 yıl sürecek bu proje kapsamında toplam 300 bin bilgisayara Linspire işletim sistemi yüklenecek. Bu kararın alınmasındaki en önemli etken, maliyet. Windows işletim sistemi ile Microsoft Office yazılımlarının yüksek maliyetli oluşu, açık kaynaklı Linux türevi yazılımlara yönelişi hızlandırıyor.

Yazılım maliyetinden tasarruf

Lindows işletim sistemiyle birlikte bilgisayarlarda, internet güvenlik yazılımları, kablosuz ağ (Wi-Fi) yazılımları, anında mesajlaşma yazılım çözümü (MSN, ICQ, AOL uyumlu), dijital müzik uygulamaları, dijital fotoğraf yönetimi yazılımı ve web yayıncılığı araçları ücretsiz yüklenecek. Diğer yandan, Linux kullanıcıları Microsoft Office yazılımını aratmayan Star Office ve OpenOffice gibi yazılımları internetten ücretsiz indirip kullanabiliyorlar. Microsoft Office yazılımı Türkiye'de 509 USD + KDV'den (792,22 YTL) satılıyor.

http://www.yenisafak.com.tr/arsiv/20...9/bilisim.html

-------------------------------------------------------------
Biz çok zengin bir ülkeyiz.ABD fakir eee aramızda bir fark olsun.Bütün okullarımızda canı gönülden Bil gates efendinin uşağı,pardon uzmanı gibi Micrasoft ürünlerini öğreteceğiz diye öğretmenlerimiz harıl hurul çalışır.İlk öğretimden başlıyarak,marifetli excel,güzel boyayan paint,yada word filan falan öğreteceğiz diye anamız ağlar.Bunları bilmeyenlere,bilişim yada bilgisayar teknolojilerine uzak dağ ayuları gözü ile bakarız.
-Tabi ki bu kadar çabamızı karşılıksız bırakmayan bil Gates efendi her yıl bakanlığımızı ziyaret eder.Anlı şanlı programlarından ve bu programlarını iyice ezberleyen Türk evlatlarının gelecek te yaratacağı mucizeleri ballandıra ballandıra anlatır.Hiç mucize filan görüldüğü yoktur ama.Bil efendi yeni bir proje kapmış,çekinide cebine almış,mis gibi kahvesini tüttürüp özel uçağı içinde söylenir."Şu Türkler ingilizce bile öğrenemiyordu.Onca yıl ders görmelerine rağmen sayemde windows,pencere öğrendiler canım"

bikmisbroker 05-03-2006 13:57

İran'a saldırı gerçeği...
 
İran'a Mart'ta saldırı planlıyor. Neden Mart?

İsrail ve ABD'li Neoconlar'a göre İran Mart ayında ilk nükleer denemesini
gerçekleştirecek. Tahran, ABD ve İsrail'in "önleyici saldırı"sına karşı da hazırlık yapıyor. Devrim Muhafızları Hava Kuvvetleri Komutanlığı, Sahap*3 füze birimlerine, mobil füze rampalarını saldırı tehditlerine göre hareket hâlinde tutmalar talimatı verdi. Bu talimat üzerine gece yürütülen çalışmalarla füze rampaları, Kirmanşah ve Hamedan'a, yedek rampalar ise İsfahan ve Fars bölgelerine nakledildi. ABD'nin Rusya ve Çin'le birlikte Türkiye, S. Arabistan ve Mısır'ın yanına almaya çalışmasının, saldırı seçeneklerinin masada olduğunu açıklamasının, İsrail'in saldırı hazırlıklarını açıktan yürütmesinin ve her ün "İran'a izin vermeyeceklerini" yetkili ağızlardan duyurma gereği hissetmesinin nedeni bu.



Bir anda dünyayı yeni bir savaş atmosferine soktular. Telaş ve paranoya yayıyorlar. Ortadoğu'daki tek nükleer güç İsrail, nükleer silâhlarla ilgili hiçbir uluslararası sözleşmeyi kabul etmeyen İsrail, nükleer tesislerinin denetlenmesine izin vermeyen İsrail, sanki sadece İran nükleer çalışma yapıyormuşçasına son derece arsız bir savaş yaygarası yapıyor. Bu ne masumiyet böyle?



Mart-Haziran arası İran'ın belli merkezlerine saldırı planlıyorlar. Papa bile, Rusya ve Çin'e çağrı yaparak İran konusunu yeniden düşünmelerini istedi. İran, Arapların yapamadıklarını yapıyor, Batı bankalarından paralarını çekip Asya bankalara yatırıyorlar. Savaş için bütün adımları atıyorlar. İki ay içinde İran'ın ne kadar tehdit olduğuna dâir şaşırtıcı iddialar yayılacak.

Peki, neden Mart? Neden İran'ın Mart'ta nükleer deneme yapacağı iddia diliyor? Ya da ABD ve İsrail dünyaya neden Mart ayını işaret ediyor?
Neden Türkiye, Mısır ve S.Arabistan'ın da nükleer silah edinebileceği gündeme getirilip bölge ülkeleri korkunç bir silahlanma yarışına itiliyor?
Çünkü Mart'ta İran'ın nükleer silah çalışmaları kadar önemli, ABD ekonomisine nükleer saldırı anlamına gelecek bir başka durum var; Tahran, 2004 yılında aldığı, petrol ticaretinde dolar yerine Euro'yu kullanmaya, bir petrol borsası oluşturmaya, "Petrodolar" tekelini kırmaya yönelik kararını Mart'ta ygulayacak. İran Petrol Borsası Mart'ta açılacak. Petrol ticaretinde dolar yerine Euro kullanılacak. Amerikan imparatorluğunun can damarına ağır bir saldırı yapılacak. ABD ekonomisi için kıyamet senaryosu asıl o zaman konuşulur olacak. Uluslararası petrol ticareti üzerindeki ABD/İngiliz tekeli kırılacak. New York ve Londra'daki petrol borsası ağır darbe yiyecek. Amerikalıların kontrolünde olan ve dünya petrol piyasasını belirleyen Londra'daki Uluslararası Petrol Borsası ile New York Mercantile Exchange (NYMEX) panikte...



İran'ın tezini Çin de destekliyor. Japonlar da Euro kullanmaya istekli. Dolar rezervlerini düşürmek için yol bulmuş olacaklar. Euro'ya kaçışın yaygınlaşması, Rusya'nın, Avrupa'nın, Japonya'nın ve bazı Arap ülkelerinin de petrol piyasasında Euro'yu tercih etmeye başlaması ne anlama geliyor?
Ticaretini büyük oranda Avrupa, Çin ve Japonya ile yapan Rusya, enerji piyasasında Euro'ya dönerse ne olur? Doların değer düşüşüne karşı petrol üreticisi Arap ülkelerinin Euro'yu da alternatif görmeleri halinde ne olur? Doların değer düşüşü birçok ülkeyi Euro'yu tercih etmeye zorlayacak. Bu durum giderek kârlı bir işe dönüşecek. Bütün bunlardan hareketle dolardan kaçış başlarsa ABD'ye para akışını dramatik biçimde azaltırsa Amerikan ekonomisi ne hale gelir?

Mart ayının hikmeti burada. İran Mart'ta nükleer deneme yapacak yaygarasının arkasında bu tehlike var. Euro'ya endeksli İran Petrol Borsası ABD için nükleer silahtan daha tehlikeli. "Terörle mücadele" adı altında dünyanın kaynaklarını eline geçirmeye girişen ABD, aynı ekonomik savaşı sürdürüyor.

Ama saldırganlaştıkça çöküyor!
Saim KAYADIBI Associated with the School of Govt& Intl. Affairs/IMEIS PhD in aw, University of DURHAM, UK. Tel: 0044-7950430821


Bütün Zaman Ayarları WEZ +2 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 09:44 .

Telif Hakları vBulletin v3.5.4 © 2000-2024, ve
Jelsoft Enterprises Ltd.'e Aittir.
Tercüme ve Tasarım : Arka & Bahce